“Farkına Varmadan: Bilinçaltı Nedenlerimiz Yaptıklarımızı Yapmamıza Neden Oluyor”
Hayatımız boyunca birçok kararın ve davranışın kontrolünün kendi elinizde olduğunu sanabilirsiniz. Peki ya zihinlerimizi şekillendiren, an be an hayatımıza yön veren güçlerin büyük bir kısmının bilinçaltında, farkında olmadığımız derinliklerde olduğunu söylesek? John A. Bargh’ın çığır açıcı kitabı “Farkına Varmadan”, insan davranışlarının ardındaki görünmez nedenleri titiz bilimsel çalışmalar, güncel psikoloji bulguları ve herkesin anlayabileceği canlı örneklerle açıklıyor.
Yale Üniversitesi’nde profesör olan ve dünyanın önde gelen sosyal psikologlarından biri kabul edilen Bargh, bu kitabında zihinlerimizin “DJ kabini”ne davet ediyor bizi. Her şeyin yüzeyde olduğu kadar basit olmadığını; her birimizin bilinçaltının, çocukluğumuzdan bugüne gözden kaçırdığımız çoğu kararı, tutumu, ön yargıyı ve alışkanlığı sessizce yönlendirdiğini gösteriyor.
Bargh, kitabında çok çeşitli konulara değiniyor: Bilinçli ve bilinçsiz düşünce süreçlerimizin nasıl işlediği, bazen kendimize bile açıklayamadığımız davranışlarımızın perde arkası, sosyal ilişkilerde ve toplumsal yaşamda bilinçaltının nasıl rol oynadığı, önyargıların ve sezgilerin bilinçaltındaki kökleri… Ayrıca, gündelik yaşantımızdan iş hayatımıza, duygusal tepkilerimizden alışveriş tercihlerimize kadar hayatın her alanında “farkına varmadan” verdiğimiz tepkileri örneklerle analiz ediyor.
Kitabın önemli bir iddiası, insanın kendi zihni üzerinde düşündüğünden çok daha az kontrole sahip olduğu ve aslında çoğu zaman otomatik pilotta, farkında olmadan hareket ettiğidir. Kimlerle dostluk kuracağımızdan, yabancılara nasıl tepki vereceğimize, aşık olurken ya da bir konuda karar alırken nelere dikkat ettiğimize kadar pek çok “kişisel” sandığımız kararda bilinçaltımızın ağırlığını anlatıyor. Ve bütün bunları, günümüzde yapılan bilimsel deneyler ve gerçek vakalarla destekliyor.
Bargh, sadece sorunun kökenini göstermekle yetinmiyor; bilinçaltı mekanizmalarımızı lehimize kullanabilmenin yollarını da sunuyor. Bilinçli hedeflerimize ulaşırken bilinçsiz süreçlerimizi nasıl yönetebiliriz? Olumsuz alışkanlıklarımızı değiştirmek, sosyal ilişkilerimizi ve öz güvenimizi geliştirmek için bilinçaltı sunulan olanaklar nelerdir? Kitap, okuyucaya kendisini gözlemleme, alışkanlıklarının ve kararlarının arka planını anlama ve dönüştürme fırsatı sunuyor.
“Farkına Varmadan”, psikanalizden evrimsel biyolojiye, nöropsikolojiden davranış bilimlerine kadar uzanan çok disiplinli yaklaşımı ile alanında bir başucu eseri. Okuyucusuna hem şaşırtıcı hem özgürleştirici bir perspektif kazandırıyor: Aslında biz sandığımızdan çok daha karmaşık, çok daha gizemli varlıklarız; ama bu gizemi anlamak, hayatı ve kendimizi anlamak için ilk adım.
Bir sesli kitap olarak da dinleyicisine zengin içerik, akıcı bir anlatı ve merak uyandırıcı bir deneyim sunuyor. Hayatını ve kendini anlamak isteyen, insan doğasının gizli köşe taşlarını keşfetmekten keyif alan herkes için…
İsterseniz metni kısaltabilir, uzunluk veya vurgu açısından kendi sunumunuza göre uyarlayabilirim! Eklemek veya vurgulamak istediğiniz özel bir nokta var mı?
Korsan Tercüme
Mark Juergensmeyer'in çığır açan eseri "Tanrının Zihnindeki Terör", Soğuk Savaş sonrası dünyada dini şiddetin küresel yükselişini derinlemesine inceleyen bir çalışmadır. Yazar, terör eylemlerini gerçekleştirenlerin ve destekçilerinin zihinlerine girmeye çalışarak, bu şiddetin ardındaki motivasyonları, meşrulaştırma biçimlerini ve dünya görüşlerini anlamayı hedefler. Juergensmeyer, bu kişileri "şeytanlaştırmak" yerine, onların şiddet eylemlerini neden ve nasıl "Tanrı'nın buyruğu" olarak gördüklerini anlamaya odaklanır.
Kitap, 11 Eylül saldırılarından Oklahoma City bombalamasına, Hamas'ın intihar saldırılarından Hristiyan kürtaj karşıtı militanların eylemlerine, İsrail'deki Yahudi aşırılıkçılarından (Baruch Goldstein, Yoel Lerner) Japonya'daki Aum Shinrikyo kültünün sarin gazı saldırısına ve Hindistan'daki Sih ayrılıkçılarına kadar geniş bir yelpazede vaka analizleri sunar. Yazar, bu grupların liderleri ve üyeleriyle (Mahmud Ebuhalime, Michael Bray, Abdülaziz Rantisi, Simranjit Singh Mann, Takeshi Nakamura gibi) yaptığı röportajlara dayanarak, bu "şiddet kültürlerinin" ortak noktalarını ortaya koyar: kendilerini saldırı altında hissetmeleri, eylemlerini bir "kozmik savaşın" parçası olarak görmeleri ve şiddeti sembolik bir "performans" olarak kullanarak çaresiz topluluklara güç verme arayışları.
Juergensmeyer, dinin bu eylemlerde oynadığı merkezi role dikkat çeker: ahlaki gerekçeler sunması, kutsal savaş imgeleri sağlaması ve aktivistlerin kendilerini daha büyük, manevi bir senaryonun parçası olarak görmelerine olanak tanıması. Kitap, "terörizm" ve "terörist" kavramlarının sorunlu doğasına değinirken, bu eylemlerin sadece siyasi stratejinin bir parçası olmadığını, aynı zamanda derin sembolik anlamlar taşıdığını vurgular. Yazar, küreselleşme, sekülerizmin zayıflaması ve kimlik krizleri gibi çağdaş dinamiklerin, dini şiddetin yükselişinde nasıl bir zemin oluşturduğunu da analiz eder.
"Tanrının Zihnindeki Terör", dinin hem yıkıcı bir güç hem de potansiyel bir şifa kaynağı olabileceğine dair karmaşık bir tablo çizerken, şiddetin nasıl sonlandırılabileceğine dair farklı senaryoları da tartışmaya açar. Bu eser, dini şiddetin kökenlerini, mantığını ve psikolojisini anlamak isteyen herkes için temel bir kaynaktır ve dinin kamusal hayattaki gücünü ve terörün "Tanrı'nın zihninde" nasıl tasavvur edilebileceğini anlamak için kışkırtıcı bir bakış açısı sunar.
Korsan Tercüme
Dinsel Zihinlere Giriş: Dünya Görüşlerinin Sosyal Araştırması", Mark Juergensmeyer ve Mona Kanwal Sheikh editörlüğünde, çağımızın en karmaşık sorunlarından biri olan dini deneyimlerin ve dünya görüşlerinin derinlemesine anlaşılmasının zorluklarına odaklanıyor. Kitap, sosyal bilimlerin –özellikle siyaset biliminin– dine genellikle mesafeli ve yüzeysel yaklaşımını eleştirerek, Max Weber'in "verstehen" (anlamak) ilkesinden hareketle, incelenen kişilerin kendi bakış açılarını merkeze alan bir metodoloji sunuyor. Bu, Ninian Smart ve Wilfred Cantwell Smith gibi din çalışmaları öncülerinin vurguladığı, inananın perspektifini ciddiye alma gerekliliğini sosyal bilimlere taşıyor.
Eser, "sosyoteoloji" ve özellikle "epistemik dünya görüşü analizi" gibi kavramlar etrafında şekillenen, dini aktörlerin zihinlerine ve dünya algılarına (gerçeklik, doğru-yanlış hakkındaki temel varsayımlarına) nasıl nüfuz edilebileceğini araştıran bir dizi makaleden oluşuyor. Yazarlar, kendi entelektüel yolculuklarını ve çoğu zaman zorlu saha deneyimlerini paylaşarak, farklı dini zihinlere girmenin metodolojik, etik ve pratik boyutlarını aydınlatıyor.
Kitap iki ana bölüme ayrılıyor:
Disiplinler Arasında Köprü Kurmak: Ann Taves (Mormonların altın levhaları), Richard Madsen (Budist ritüelleri ve Çin deneyimi), Ariel Glucklich (İsrail çölünde bir ruhani komün) ve Julie Ingersoll (Hıristiyan Yeniden Yapılanmacılığı ve dünya görüşü çevirisi) gibi isimler, teoloji, din bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki sınırları aşarak dünya görüşlerini nasıl incelediklerini anlatıyor.
Dini Şiddetle Karşılaşmak: Mark Juergensmeyer (Hamas, Aum Shinrikyo liderleriyle görüşmeler), Michael Jerryson (Taylandlı silahlı Budist keşişler), Mona Kanwal Sheikh (Pakistan Talibanı'nın motivasyonları), Sara Kamali (ABD'li militan İslamcılar ve beyaz etno-milliyetçilerle empati ve sınırlar) ve Margo Kitts (antik metinlerdeki ritüel şiddetinin anlaşılması), şiddet yanlısı aktörlerin zihniyetlerine girmenin zorluklarını ve bu süreçte geliştirdikleri yaklaşımları paylaşıyor.
"Dinsel Zihinlere Giriş", araştırmacıların kendi varsayımlarını "paranteze alarak" öznelerinin dünyasına nasıl girebileceklerini, onların gerçeklik paradigmalarını nasıl deşifre edebileceklerini ve bu içgörüleri sosyal ve tarihsel bağlamlarına nasıl yerleştirebileceklerini gösteriyor. Din, teoloji ve sosyal bilimler alanındaki öğrenciler ve akademisyenler için vazgeçilmez bir kaynak olan bu eser, dini olgulara yönelik iç ve dış yaklaşımlar arasındaki engelleri kaldırmayı hedefleyen araştırmalar için ilham verici ve pratik bir rehber niteliğinde. Dünya görüşü analizinin, özellikle terörizm ve dini şiddet çalışmalarında, çatışmaların tırmanmasını önleyecek ve daha etkili politikalar geliştirecek anlayışlar sunabileceğini savunuyor.
Zihin Sihirbazlığı NÖROSİHİR Stephen L Macknik
Yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez.
Yeterince gelişmiş bir sihir, teknolojiden ayırt edilemez.
Yeterince analiz edilmiş bir sihir bilimden ayırt edilemez!
Hiç sihrin nasıl yapıldığını merak ettiniz mi?
Yoktan var olan madeni paralar, görünmez bir güç tarafından hareket ettirilen iskambil desteleri, ortadan ikiye bölünen güzel kadınlar, bükülen kaşıklar, gözünüzün önünden bir anda kaybolan balıklar, filler, hatta özgürlük Anıtı... Sadece bu kadar mı?
Bir mentalist nasıl olur da zihninizi okuyabilir?
Odanın ortasındaki gorili neden görmezsiniz?
Diyelim ki bunların hepsi mümkün, iyi ama bir insan bir mermiyi dişleriyle nasıl durdurabilir ki?
Hakikaten nasıl beceriyorlar bütün bunları?
Bu sorulan bir sihirbaza sormak için hiç boşuna zahmet etmeyin. Sihirbazların arasına katılmak için yapmanız gereken ilk şey, sihirbazlık yemini etmektir: "Bir sihirbaz olarak, sihirbazlık yemini olmayan kişilere herhangi bir illüzyonun sımnı açıklamayacağıma ve bir illüzyonu eğer sırrını muhafaza edebilecek kadar usta değilsem sihirbaz olmayanların önünde icra etmeyeceğime yemin ederim."Bu sihirbazlık camiasının ana kuralıdır. Yeminini çiğnemeyi göze alan bir sihirbaz, sihirbazlık camiası tarafından dışlanmayı da göze almış demektir.
Peki öyleyse biz kimiz? Sihir üstüne kitap yazan bir çift muggle mı? Dudaklarını mühürlemiş olanlar bir yana, sihir hakkındaki neredeyse her şey ifşa edilmedi mi? Amazon Kitapta sihirle ilgili kitapları aratın, karşınıza 75.000 sonuç çıkacaktır. YouTube'a girin, bu zamana kadar yapılmış bütün sihirbazlık numaralarım görebilirsiniz, hatta bu videoların çoğu yedi yaşlarında sevimli bir çocuğun anne veya babası tarafından kameraya çekilmiş sihirbazlık gösterileridir. Craigslist'e bakın, amatör sihirbazların sayısız açıklamalarından birini tıklayın. Geriye söylenecek başka ne kaldı ki?
Aslında pek çok şey söylenebilir. Bu kitap, illüzyonun nö-robilimi üzerine yazılmış ilk kitap. İsterseniz şöyle de diyebiliriz: Bu kitap, sihrin gizemli dehlizlerinde yaptığımız yolculuğumuzun başmda türetmiş olduğumuz yeni bir kavram olan nörosihir üzerine yazılmış ilk kitap.
Bu zamana kadar sihrin tarihi, sihirbazlık sırlan, en yeni gösteri malzemeleri ve sihirbazlık numaralarına verilen psikolojik tepkiler hakkında çok şey yazıldı. Ancak nörobilim bunlan daha derinlemesine inceliyor. Biz burada el çabukluğuyla aldatılan zihnin örtüsünü kaldırmaya çalışıyoruz. Amacımız insan beyninin aldatmacalar karşısında neden bu kadar savunmasız olduğunu ve bu algı yanılmasının insan olmanın nasıl da büyük bir parçası olduğunu göstermek. Sürekli birbirimizi kandırıyoruz, ama beynimizin dikkatle ilgili görevlerini bu şekilde yerine getirmesi sayesinde onun sadece küçük bir kısmını kullanarak hayatta kalma şansımızı arttırıyoruz.
Birçok bilim alanında olduğu gibi biz de sihirbazlık alanına tesadüfen girdik. Biz Arizona, Phonenix'teki Barrow Neurological Institute'ta (BNI) (Barrow Nöroloji Enstitüsü] çalışan nörobilimcileriz. BNI, Amerika'nın bağımsız en eski nöroloji enstitüsüdür ve yılda altı binden fazla kraniyotomi operasyonuyla Kuzey Amerika'nın en büyük nöroşiruji birimidir.
Her birimizin bu enstitüde bir araştırma laboratuvan var; Stepken davranış nörofizyolojisi laboratuvarmın, Susana da görme nörobilimi laboratuvarmın yöneticisi. İkimiz de öncelikle nöron olarak adlandırılan hücrelerden meydana gelen bir makine olarak beynin, birinci şahıs deneyimi duygumuz olan farkındalığı nasıl oluşturduğuyla ilgileniyoruz.
Savaş ve Psikoloji Psikoloji Bilimi Çerçevesinden Birinci Dünya Savaşına Bir Bakış
Kolektif
Bu kitap, savaş ve psikoloji arasındaki ilişkiyi, Birinci Dünya Savaşına odaklanarak Psikoloji biliminin farklı kavramlaştırmaları düzeyinde ele alan metinlerden oluşmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı “Bütün Savaşları Bitirecek Bir Savaş” olarak tanımlanırken, savaşın bu düzeyde bir yıkıma ve kayıplara neden olacağı düşünülmemişti. Aynı zamanda ironik bir şekilde bu savaşın, ülkelerin politik sistemlerinin değişimine zemin hazırlayacağı, yeni silah teknolojilerinin gelişimini sağlayacağı, toplumsal cinsiyet rolleri açısından kökten değişimleri tetikleyeceği ve bu kitabın da odak noktası olan psikoloji disiplininin genişlemesine yol açacağı da öngörülebilir değildi.
Birinci Dünya Savaşında yaklaşık 10 milyon askerin ve doğrudan ya da dolaylı olarak 13 milyon silahsız insanın öldüğü tahmin edilmektedir.3 Birinci Dünya Savaşında yer alan ülkeler ekonomik ve mali açıdan gerilemiş ancak Amerika Birleşik Devletleri bu savaş sonrasında dünyanın en büyük gücü ve tüm dünyanın en alacaklı ülkesi haline gelmiştir.4 Bu savaş sırasında binlerce asker, “shell shock” (savaş sonrası nevroz) adı verilen, belirli fizyolojik ve psikolojik belirtilerle tanımlanan, savaşa bağlı bir tür travmadan muzdarip olmuştur.5
İnsan, başka bütün canlı türleri gibi bir biyolojik organizmadır. Her tür canlı gibi insan da yaşama içgüdüsüyle doğar. Biyolojik bir organizma olmanın gereği olan bu ortak niteliğe rağmen, insan yaşamı ile başka her tür canlının yaşamı arasında muazzam bir fark vardır. Her hayvan türü, genetik olarak belirlenmiş bir yaşam sürer.
Hayvanlarda, ne bir türün bireyleri arasında ne de birbirini izleyen kuşaklar arasında yaşam biçimi bakımından belirgin bir farklılık olmaz. İnsanın da bir genetik yapısı olmakla birlikte, o genetik yapı, insan türüne, uygun koşullarda gerçekleşecek apayrı bir potansiyel kazandırmıştır.
İnsan türüne özgü bu potansiyel, insan yaşamına, hiçbir hayvan türünde olmayan bir psikolojik ve sosyal imkânlar alanı açmıştır.
Bütün canlı türlerinin birbirinden farklı bir anatomik yapısı ve fizyolojik işleyiş biçimi vardır. Yaşam koşullarına adaptasyon bakımından, anatomik yapı ve fizyolojik işleyiş biçimi ne kadar önemliyse, davranışlar da o kadar önemlidir. Davranışlar, adaptasyonu sağladığına göre, onların rast-gele ortaya çıkmadığı apaçık bir gerçektir. Bu nedenle, davranışları, organizmanın ihtiyaçlarına ve dış dünyadan alınan sinyallere göre ayarlayan bir mekanizmanın varlığını kavramlaştırmak bir zorunluluktur. îşte davranışları duruma göre ayarlayan bu kurallı mekanizmayı, “zihin” adını vererek kavramlaştırıyorum. Bu objektif zihin kavramına göre, her canlı türünün, görece basit ya da karmaşık bir zihni vardır.
İnsana en yakın karmaşıklıktaki hayvan türünün zihni ile insan zihni arasında kapatılamaz bir uçurum vardır. Her bir canlı türü, kendi algı dünyasında, çevresinin farkında olmak anlamında, çevresinin bilincindedir. Öyle olmasa, adaptasyonu sağlayacak biçimde çevre koşullarına ve kendi ihtiyaçlarına uygun davranışı üretemezdi.
Yaşam Koçum Aristo Antik Çağ Filozoflarından Kişisel Gelişim Dersleri
Jules Evans
“Akşam olduğunda eve dönüp çalışma odama giriyorum. Eşikte çamur ve tere bulanmış iş kıyafetlerimi çıkarıp sırtıma saraylık esvaplarımı geçiriyor, antik çağın salonlarına, büyüklerinin karşısına böyle çıkıyor ve onlar tarafından da hoş karşılanıyorum. Sadece bana ait olan, adeta onu yemek için doğduğum yemeği de orada tadıyorum. Cesaretimi toplayıp onlara eylemlerinin ardındaki dürtüleri soruyorum. Yüce gönüllülükle cevaplıyorlar beni. Sonra, dört saat boyunca dünyayı unutuyor, eziyetleri hatırlamıyor, yoksulluktan korkmaz, ölüm karşısında titremez oluyorum...”1
Niccolo Machiavelli
ATİNA OKULU’NA HOŞGELDİNİZ
Papa II. Julius, evini güzelleştirmeye pek meraklıydı. St. Peter bazilikasının kubbesini bezeme işini Bramante’ye, Şistine Şapeli’nin tavanını resimlendirmeyi de Mikelanj’a vermekle yetinmemiş, Hazretleri, Vatikan Sarayı’ndaki özel kütüphanesinin duvarlarına bir dizi fresk yapması için Urbino’dan, adı çokça bilinmeyen Raphael diye, yirmi yedi yaşında birini tutmuştu. Freskler Julius kitaplığındaki başlıca konuları işleyecekti: Teoloji, hukuk, şiir ve felsefe. Bunlardan sonuncusu Atina Okulu olarak anılacak, günümüzde özellikle beğeni toplayacaktı. Bu freskte Raphael, antik çağdan, başta Yunan olmak üzere, Roma, Pers ve Ortadoğu’dan, baş başa verip hararetli bir sohbete dalan bir grup feylesof resmetmişti. Uzmanlar resimde yer alan filozofların kimliklerinden emin olamıyor. Tartışanların ortasındakile-rin ellerinde kendi kitaplarını tutan Platon ve Aristo olduğunu kesinlikle söyleyebiliyorlar. Ön planda, solda denklemler yazan düşünürün Pisagor olduğundan da oldukça eminler. Bir başına oturan gamlı feylesof Heraklitos olmalı. Mermer basamaklara yayılmış karanlık figür herhalde Kinik Dijoyen. Sokrates arka sırada, güzel bir gence sorularını soruyor. Uzakta sağ taraftan gülümseyen çelenkli de Epikuros olabilir. Açıklıkla ifade edilmiş radikal fikirleriyle bu gayet farklı düşünürlerden oluşan grubun Katolik dogmasının çok ötesinde olduğu besbelli. Epikuros bir materyalistti, Platon ile Pisagor ise reenkamasyona inanıyordu. Heraklitos’un inancı, ateşten yapılma kozmik bir zekâ olmuştu. Ama işte burada, Vatikan Sarayı’nın duvarlarından taşarak bir araya gelmişlerdi.
Atina Okulu gözde resimlerimden biridir. Düzen ile anarşi, şahsiyetlerin belirgin kendine özgülüğü ile fikirlerinin temelindeki birlik arasındaki dengeyi çok severim; resmin merkezinde, yenleri uçuşan parlak renkli esvapları içinde Platon ile Aristo’nun biri göğü, diğeri yeri işaret ederek giriştiği tartışmayı. Yerin bir tapınak mı, pazaryeri mi, yoksa gündelik yaşamın ilahi hayatla iç içe sürdürüldüğü ideal bir kentte bir revak altı mı olduğunun belirsiz bırakıldığı düzenleme de çok hoşuma gider. Bu söyleşiye katılmanın nasıl olacağını merak ederim. Atina Okulu’nda eğitim görmek, bu büyük öğretmenleri dinlemek ve “cesaretini toplayıp onlarla konuşmak” nasıl olurdu? Bizim zamanımız için neler söylerlerdi?
Korsan Tercüme Nasıl keşif ve gözetleme yapılır
Henry Prunckun
Bölüm 1 Giriş
Bölüm 2 Keşif Nedir?
Bölüm 3 Keşif Teorisi
Bölüm 4 Keşif Kullanımları
Bölüm 5 Gözetim
Bölüm 6 Gözetleme Ekipmanı ve Keşif Eğitimi
Bölüm 7 Keşif Görevi
Bölüm 8 Düşman Keşifini Yenmek
Bölüm 9 Etik Üzerine Bazı Düşünceler
Bölüm 10 Önerilen Okumalar
Birinci Bölüm Giriş İnsanlar her gün, sıradan olandan en ayrıntılısına kadar, onlarca plan yaparlar. Bazı planlar heyecan verici, bazılarıysa sıradan olaylardır. Ama bir zaman gelir, herkesin bir planı olur, bu plan bir tehlike ya da risk içerir, ister sosyal ya da politik istikrarsızlık yaşayan bir ülkeye denizaşırı bir gezi olsun, ister kişisel bir tehlike içeren eve daha yakın bir girişim. Belki de, bir grup umutsuz vakadan kaçan bir genç oğlanı kurtarmak ya da alkolik, şiddet yanlısı kocasından bir yetişkin kız kardeşi kurtarmak. En kayda değer işlerden biri de film endüstrisi için oyuncu avcılığı. Bu izciler, sinema yapımlarının çekimi için uygun yerler ararlar.
Askeri, kolluk kuvvetleri, güvenlik veya istihbarat rolündeyseniz, planlama, gözetim için bir nokta, bir gözlem noktası (veya karakol) oluşturmayı gerektirebilir, böylece iddia edilen bir sigorta sahtekarlığı ile ilgili bilgileri toplayabilirsiniz (özel dedektifseniz) veya yönlendirebilmek için eğer ordudaysanız, bir emir (kolluk kuvvetleri) veya herhangi bir sayıda saldırı operasyonu yürüten memurlar. Koşulların görsel gözlemi sınırladığı yerlerde, bir karakol dinleme karakolu olarak kabul edilebilir.
Koruma, keşiflerin düzenli olarak kullanıldığı başka bir alandır. Bu meslek, yakın kişisel koruma veya yönetici koruması olarak da bilinir, bunlar koruma için kullanılan popüler terimlerdir.1 Bu terimler 1970’lerde ABD Gizli Servisi’nin elçilikleri ve yabancı devlet adamlarını korumak için Yönetici Koruma Servisi (EPS) adında yeni bir birim oluşturmasıyla ortaya çıktı. Korumanın müşterisi evinden uzaklaştığında, yol boyunca sürprizlerle karşılaşmamak için bir çeşit keşif yapılması gerekir. Bu mesleğin temel faaliyetlerinden biri, bir hedefe gidiş ve dönüş rotalarını planlamak, yol boyunca olası pusu noktalarını belirlemek ve işler ters giderse kaçış rotalarını saptamaktır. Tüm bu planlama senaryolarındaki ortak unsur, herhangi bir eylemde bulunmadan önce bilgiye duyulan ihtiyaçtır.
Bilgi eksikse etkili bir şekilde plan yapamayacağınızı söylemek güvenlidir. Görevinizi yerine getirmeyi planladığınız fiziksel çevre veya o alanı işgal eden insanlar hakkında bilgi edinmek için, bu verileri keşif olarak bilinen süreç aracılığıyla elde etmeniz gerekir. Keşif terimi, dost kuvvetler tarafından kontrol edilen alanların ötesindeki bölgeleri gözetlemeyi ifade eder. Bunun amacı, bilgileri analiz etmek ve sonra bulguları karar vericilere yaymaktır.
Keşif sözcüğü Fransızca’dan geliyor, ama diğer birçok yabancı sözcük ve deyim gibi İngilizcemize de girmiş.2 Askeri birliklerle güçlü bir ilişkisi vardır, ancak son zamanlarda başka çevrelerde de kullanılmaya başlanmıştır ve bunu fark etsinler ya da etmesinler, hayatın çeşitli alanlarında planlama için insanlar tarafından düzenli olarak kullanılmaktadır. Örneğin, 2012 Ağustos’unda, Avustralya Savunma Kuvvetleri’nin bir keşif ekibinin, Bismarck Denizi’ndeki Port Moresby’nin 800 kilometre (yaklaşık 500 mil) kuzeyindeki küçük bir ada olan Manus Adası’na indiği olayı ele alalım. Papua Yeni Gine ulusuna ait olan Manus Adası, insan kaçakçılığı yapan teknelerle Avustralya’ya yasadışı yollardan gelenleri tutmak ve işlemek için bir gözaltı merkezi olarak araştırılıyordu. Avustralya hükümeti, eski ve çürüyen bir gözaltı merkezini onarmak için ne yapılması gerektiğini öğrenmek istiyordu.
Korsan Tercüme Düşünürün Yanılgılara Karşı Kılavuzu RICHARD PAUL ve LINDA ELDER
Zihinsel Hileler ve Manipülasyon Sanatı
İnsan zihnini anlamak için, kendini kandırmayı anla. Anon “Yanılgı” sözcüğü, Latince iki sözcükten türemiştir: fallax (“aldatıcı”) ve fallere (“aldatmak”). Bu, insan yaşamında önemli bir kavramdır, çünkü insan düşüncesinin çoğu, başkalarını aldatırken kendini de aldatır. İnsan zihninin gerçeğe doğal bir kılavuzu yoktur, doğal olarak gerçeği sevmez. İnsan zihninin sevdiği şey kendisidir, ona hizmet eden, onu pohpohlayan, ona istediğini veren ve onu “tehdit eden” her şeyi yok eden şeydir. Yanılgıların incelenmesi en az iki farklı şekilde yapılabilir. Geleneksel olarak yaklaşılabilir: bu durumda, sağlam olmayan argümanların sağlammış gibi gösterilebileceği yollar tanımlanır, açıklanır ve örneklenir. Ya da derinlemesine yaklaşılabilir: bu durumda, yanılgıların inşası, insan çıkarlarının ve mantıksız arzuların peşine düşmekle ilişkilendirilir. İlk yaklaşımı kullanarak, öğrenciler safsataların isimlerini ve tanımlarını ezberleyerek çok az şey kazanırlar. Kısa süre sonra bunları unuturlar. Zihinleri büyük ölçüde dokunulmamış ve bu nedenle de etkilenmemiş olarak kalır. Öte yandan, ikinci yaklaşım, zihnin -her zihnin- amaçlarına ulaşmak için nasıl sağlam olmayan argümanlar ve entelektüel “hileler” kullandığını ömür boyu sürecek bir kavrayışla edinmeyi mümkün kılar.
İnsan kararlarına ve insan davranışlarına yakından baktığımızda, insan yaşamında önemli olanın kimin haklı olduğu değil, kimin kazandığı olduğunu kolayca görebiliriz. Zenginlik, mülk ve silah biçiminde güce sahip olanlar, hangi gerçeklerin dünyaya duyurulacağına, hangilerinin alaya alınıp susturulacağına ya da bastırılacağına karar verenlerdir. Dünyanın kitle iletişim araçları, sürekli olarak gerçeği “döndürmeye” kurban eden sonu gelmez bir mesaj bolluğu üretiyor. Olayların yüzeyinin altına indiğimizde, “iletişim” ve “manipülasyon” sözcüklerinin sanal eşanlamlılara dönüştüğü bir dünya buluyoruz.
Öğrencilerin, kendilerini medya piranhalarının cirit attığı bir dünyada entelektüel kurban olmaktan ya da en az onun kadar kötü bir şekilde, eğitimdeki küçük bir piranha olarak sürüye katılmaktan koruyacak ufuk açıcı içgörülere ve entelektüel araçlara ihtiyacı var. “Yanlışlar” çalışmasının nihai amacı, entelektüel dürüstlüğe dayanan içgörüler ve araçlar olmalıdır. Bu kılavuzda amacımız buydu.
Korsan Tercüme Karşı İstihbarat Teorisi ve Uygulaması
Hank Prunckun
İngiliz filozof ve bilim adamı Francis Bacon’a atfedilen bir söz vardır: “Yeni çareler uygulamayan, yeni kötülükler beklemelidir; çünkü zaman en büyük yenilikçidir. İstihbarat görevlileri ve analistler, gizli bilgilerin güvenliği ve bu bilgilerin temelini oluşturan gizli operasyonlar söz konusu olduğunda “yeni kötülüklerden” kaçınmak istiyorlarsa, yeni çareler bulmaları gerekir. Bunu yapmak için, karşı istihbarat teorisi ve pratiği konularını ele alan bir kitaba ihtiyaç vardır.
Bu kitap, bir süredir mevcut olan konu literatüründeki boşluğu doldurmaya yönelik bir adımdır. Örneğin, güvenlik, soruşturma, istihbarat ve araştırma alanlarında uygulayıcı olarak geçirdiğim önceki yirmi sekiz yıl boyunca, karşı istihbarat konusunda, bu zanaatın teorisi ve pratiği gibi basit ve açık terimlerle tartışan metinlerin azlığını fark ettim. Bu, konuyla ilgili sadece birkaç metin olduğu anlamına gelmiyor, tam tersine, çok sayıda metin var. Ancak bu kitapların çoğu, hayal kırıklığı yaratacak kadar az pratik açıklama ve teorik temel içerme eğilimindedir. Bu yüzden, bu metinlerin çoğu karşı istihbaratı basitçe “güvenlik” olarak görüyor, ki öyle değil. Bu nedenle, kütüphane raflarında karşı istihbarat başlığını içeren pek çok metin olmasına rağmen, bana göre bunlar dar kapsamlıdır ve karşı istihbaratı oturması gereken bağlama yerleştirmezler. Yeni bir karşı istihbarat elemanı ya da bu konuyu öğreten bir eğitmen için bu metinler yetersiz kalıyor.
Karşı istihbarat alanında bu tür bir tavsiyenin eksik olduğunu fark etmem, önce bir devlet araştırmacısı, daha sonra da bir istihbarat analisti ve stratejik araştırmacı olarak edindiğim deneyimlerle gerçekleşti. Daha sonra, 11 Eylül Komisyonu’nun ABD’deki terörist saldırılara ilişkin ifşaatları ve dünya çapındaki radikal İslami terörizm fenomenine ilişkin diğer soruşturmalar, hem kamu hem de özel sektördeki kurumların gizli bilgileri korumasının önemini vurguladı. Bunu yapmamanın sonuçları ilk bölümde tartışılmıştır. Bu kitap, bu nedenle, “yeni çarelere” ihtiyaç duyan profesyonellere ve öğrencilere hayati, saçma sapan olmayan yardım sağlamak için yazılmıştır.
Şu anda ikinci baskısı yapılan bu kitap, okuyucuya karşı istihbaratla ilgili temel bilgilerin ötesinde, bu sanatın ve bilimin temelini oluşturan kuramsal bir anlayış da sunuyor. Bu kitap güncellenmiş ve yeni bilgiler eklenmiştir. Kitabı, okuyucuyu karşıistihbaratın karşı karşıya olduğu zorlukların incelenmesinden savunma ve saldırı amaçlı karşıistihbaratın pratik yönlerine götüren 15 bölümden oluşuyor. Kitap, genelden özele doğru ilerleyen bir yaklaşım içinde bir dizi konuyu ele alıyor. Kitap, sahneyi hazırlamak için karşı istihbarat görevlilerinin temel meselelerini özetleyen bazı olayları göstererek başlıyor. Daha sonra, bir karşı istihbarat operasyonunun pratik özellikleri de dahil olmak üzere, karşı istihbaratın neleri kapsadığının temel yönlerini açıklamaya geçiyor. Bu sahne düzenlemesinin ardından kitap, okuyucuyu karşı istihbaratın teorik temellerine götürür. Kitabın ana gövdesi, karşı istihbaratın iki ana odağını, yani savunma ve saldırı amaçlı karşı istihbaratı inceler. Dördüncü bölümden on dördüncü bölüme kadar olan kısımlar, okuyucuyu teorinin (bölüm 3) gerçek dünya durumlarına uygulanması pratiği boyunca götürür. Kitap, istihbaratçılık mesleğinin etik sorunları ve muhalif casusların faaliyetlerini gizlemek için kullandıkları teknikler üzerine bir incelemeyle (bölüm 15) sona eriyor. Ayrıca, metinde tartışılan konularla ilgili örnekler veren dört ek de var.
Kitabın amaçlarından biri öğrenciler ve eğitmenler için bir metin olduğundan, her bölüm bir anahtar sözcükler ve deyimler listesi ve birkaç çalışma sorusu ve öğrenme etkinliğiyle sona ermektedir.
Korsan Tercüme LANGLEY’DEN DAHA FAZLA HİKAYE CIA’den Bir Bakış Daha Bukitap, tartışmayı teşkilatın tüm müdürlüklerine açıyor; teşkilatın içindeki büyük organizasyon birimleri. Katkıda bulunanlar 1950’lerden 2010’lara kadar, genellikle dört müdürlük olduğu dönemde, ajansta çalışmışlardı. Bazıları birkaç on yıl süren kariyerlere sahipti, bazıları üst düzey yönetici oldu, bazıları hâlâ hizmet veriyor, bazıları müdürlüklerden birinde veya birkaçında çalıştı. Bu dönemin büyük bir kısmında müdürlükler şu şekildeydi:
* İstihbarat Müdürlüğü (tüm kaynaklı analistleri barındıran; birkaç yıllığına Ulusal Dış Değerlendirme Merkezi olarak adlandırılan; şimdi Analiz Müdürlüğü olarak adlandırılan)
* Bilim ve Teknoloji Müdürlüğü (bilim adamları ve mühendisleri küçük aletler, uydu toplama sistemleri sağlayan dev roketler ve aradaki her şeyi yapan)
* Yönetim Müdürlüğü (bazen Destek Müdürlüğü olarak da adlandırılır; bazen büyük bir organizasyonun günlük işleyişini yürüten görev destek gruplarına bölünür)
* Operasyon Müdürlüğü (bazen istihbarat toplayan, karşı istihbarat operasyonları yürüten ve gizli eylem programları yürütenleri barındıran Ulusal Gizli Servis olarak da adlandırılır) O zamanki direktör John Brennan, beşinci bir müdürlük olan Dijital İnovasyon Müdürlüğü, 2015 yılında operasyonel / analitik ortamdaki bir değişikliği yansıtmak için eklendi.
Bu kitap, ajansta kariyer yapmayı düşünenlere, mevcut fırsatların dağılımı hakkında bir fikir vermek için tasarlanmıştır. Film ya da televizyon şovları izlemek ve casus-kurgu romanları okumak, insanı asla “Ben bir kütüphaneciyim. “CIA için çalışabilirim.” Yine de bu kitaptaki anılardan ikisi, ajansı hayatlarının işi haline getiren profesyonel kütüphanecilere ait. İki halkla ilişkiler görevlisi de katkılarını açıklıyor. Bazıları da rollerini bilim adamı, başkanlık brifingcisi, yönetici, eğitmen, hedef belirleyici, yenilikçi, muhasebeci, denetçi ve lojistik sihirbazı olarak tanımlıyor. Diğerleri ise, beklenmedik baskılardan bazılarını da içeren, denizaşırı ülkelerde hizmet veren hayata dair içgörüler sunuyor. Bir bölüm, bir akademik araştırmacı tarafından ajans görevlileriyle yapılan çok sayıda röportajın sonuçlarını sunuyor. Daha Fazla Hikâye, tüm bu filmlerin, televizyon programlarının ve romanların doğru olup olmadığını merak eden okuyucular için de. Bu sayfalarda, genel merkez ve yurtdışı görevlerde gerçekte neler olup bittiğine ve çok çeşitli uzmanlık alanlarının Amerikalıları nasıl daha güvenli kıldığına ve politika yapıcıların daha iyi bilgilendirilmiş kararlar almasına nasıl yardımcı olduğuna dair daha iyi bir fikir edineceksiniz.
Daha Fazla Öykü, adanma sayfasındaki Anma Duvarı’nda da görüldüğü gibi, ülkelerine hizmet ederken hayatlarını feda edenlerin yaşamlarını selamlıyor. Hemen hemen her teşkilat görevlisi bu cesur subaylardan en az birini tanıyor. Bu kahramanların hepsi adlandırılamaz; ölümlerinde bile, bazılarının hükümetlerinin ve organizasyonlarının iç işleyişini anlamada hâlâ yardım sağladığı ailelerinin ve mal varlıklarının hayatlarını korumak için kimlikleri korunmalıdır.
Ayrıca, teşkilat görevlileri tarafından yazılmış kitapların bir listesini de ekledim; bilimsel dergi yazıları, gazete köşe yazıları, internet sitesi yazıları vb. gibi akademik çalışmaların bir bibliyografyası yüzlerce sayfayı doldururdu. Buradaki okumalar, okuyucuları hizmet edenlerin anlattığı diğer hikâyelere yönlendirmeli.
Son olarak, Daha Fazla Hikâye belki bir ya da iki kişiye “Acaba benim uzmanlık alanım ne olabilir? ” diye düşündürüp bir işe alım uzmanını aramalarına neden olabilir.
Korsan Tercüme Bir CIA Analistinin Sahte Haberleri Tespit Etme Rehberi Cindy Otis Bir konuda çok açık olayım. Sahte haberler, gerçek haber medyası değildir. Sahte haberler, her gün size doğru bilgileri ulaştırmak için çok çalışan muhabirleri içermez. Sahte haberler, medya kuruluşlarının sizin katılmadığınız bir şeyi haber yapması değildir. Ayrıca, yanlış çıkan bir haberi bildirdikleri zaman da değil. Haber, gazeteciler tarafından toplanır ve gazeteciler insandır. Onların işi nankör ve zordur ve bazen yanlış yaparlar. Bununla sahte haber arasındaki fark, niyetleridir. Meşru medya sizi bilgilendirmeye çalışıyor. Sahte haberler sizi kandırmaya çalışıyor.
Şimdi, eğer istihbarat toplamak balık avlamak gibiyse, o zaman istihbarat analisti olmak, sudan çıkardığın her şeyle bir yapbozu bir araya getirmeye çalışmak gibidir, çöp (ya da sahte haber) dahil. Analistler, aldığımız tüm bilgileri tartarak, bunların hangilerinin güvenilir ve doğru olduğunu anlamaya çalışırlar. Bu yüzden, ilk günden itibaren, bilgileri eleştirel bir gözle incelemek üzere eğitiliriz. Ulusal güvenlik söz konusu olduğunda, analistlerin hata yapma lüksü yoktur.
Ayrıca, kendi fikirlerinin, siyasi görüşlerinin veya kişisel önyargılarının analizlerini etkilemesine izin veremezler. Aslında, CIA’in merkezi, büyük devlet kurumlarının çoğunun bulunduğu Washington DC’de bile değildir. Kasıtlı olarak Virginia’da, nehrin diğer tarafında, Kongre’den, Beyaz Saray’dan ve diğer siyasi yetkililerden kilometrelerce uzakta bir ormana yerleştirilmiştir. 1950’lerin sonunda binanın inşaatına başlandığında CIA’in, belirli bir sonuca ulaşmak için baskı yapan politikacıların etkisi olmadan, işini tarafsız bir şekilde yapabilmesi gerektiği fikri vardı ve bu da iki dünyayı fiziksel olarak ayrı tutmak anlamına geliyordu.
Bütün bunların benimle ne ilgisi var? diye soruyor olabilirsiniz. Ulusal güvenliği korumuyorum. CIA analisti gibi çok gizli bilgilere erişiminiz olmayabilir, ama sürekli yeni bilgiler öğreniyor ve bunlar hakkında ne düşündüğünüze karar vermek zorunda kalıyorsunuz. Muhtemelen internette çok zaman geçiriyorsun, değil mi? YouTube’da videolar izliyor veya sosyal medyada aile ve arkadaşlarını takip ediyorsun. Belki halan siyasetle ilgili çok sayıda haber makalesi paylaşmayı seviyordur. Arkadaşın ise memlere çok düşkün olabilir. Belki BuzzFeed gibi internet sitelerine göz atmayı seviyorsun. Bir de okul var tabii. Sürekli olarak ödevler, makaleler ve sınavlar için internetten bir şeyler araştırman gerekiyor. Yom öğretmenleri her zaman ödevlerinizde kaynak göstermenizi söylerler, ama taranacak çok fazla şey var. Eğer durup düşünürseniz, aslında bütün gün, her gün bir bilgi yağmurunun altında durduğunuzu fark edersiniz. Durmuyor ve çok fazla.
Bu kadar çok malzeme üzerinize gelirken neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmek zor olabilir. Bu kitap aracılığıyla, bir analist olarak öğrendiğim bilgi ve araçları size de vereceğim, böylece siz de sahte haberlerin kurbanı olmaktan kurtulabileceksiniz. Size gözlemleriniz hakkında eleştirel düşünmeyi, soru sormayı ve okuduklarınızı ve gördüklerinizi daha iyi analiz etmenin yollarını göstermeyi umuyorum. Çünkü gerçek şu ki: Yalan haberler ortadan kalkmıyor ve aslında daha da kötüleşecek. Bununla savaşma da üzerimize düşeni yaptığımızdan emin olmak hepimizin görevi. Bu eğitimin sonunda sahte haberleri bir CIA analisti gibi ayırt edebileceksin. Sonraki durak: McLean, Virginia!
Evrensel yalancılık zamanlarında, doğruyu söylemek devrimci bir eylem olacaktır. —GEORGE ORWELL (Belki) *
Korsan Tercüme Kişilik Karanlık Üçlüsü Günlük Yaşamda Narsisizm, Makyavelizm ve Psikopati
Minna Lyons
Karanlık Üçlü kişilik özellikleri, yani Makyavelizm, narsisizm ve psikopati, bireylerin hem ilişkilerinde hem de iş hayatlarında önemli etkilere sahip olabilir1. Bu özellikler, manipülasyon, duygusuzluk ve bencillik gibi ortak bir çekirdeği paylaşır ve sosyal normların göz ardı edilmesiyle karakterize edilir
* *Makyavelizm*: Kişisel çıkar sağlamak için duruma uyum sağlayan esnek stratejilerin kullanılmasıdır. Makyavelist bireyler, kişisel kazanç elde etmek için fırsat kollayan ve politik manevralarda yetenekli kişilerdir.
* *Psikopati*: Dürtüsellik, pervasız risk alma ve diğer insanlara karşı çok sığ empati ile karakterizedir. Psikopatiye sahip bireyler, davranışlarında yüksek Makyavelist bireylere göre daha az esnek ve daha fırsatçı olabilirler.
* *Narsisizm*: Kendini beğenmişlik, büyüklük duygusu ve şişirilmiş bir öz değerlendirme ile karakterizedir. Narsist bireyler, diğer insanlara kıyasla üstün yeteneklere sahip olduklarına inanırlar, ancak bu inançlar nadiren gerçekliğe dayanır.
İlişkilerdeki Etkileri:
●Güvenilmezlik ve Umursamazlık: Karanlık Üçlü özelliklerinde yüksek olan bireyler, romantik ilişkilerde güvenilmez ve umursamaz partnerler olabilirler1.
●Manipülasyon: Bu bireyler, kişisel kazanç elde etmek için yetenekli politik manevralar yapabilirler.
●Duygu Eksikliği: Başkalarının duygularını hissedememe, duygusal empatiden yoksun olma gibi durumlar, ilişkilerde sorunlara yol açabilir.
●Sömürücü Davranışlar: Başkalarını manipüle etme ve sömürme eğiliminde olabilirler. Bu, özellikle kısa süreli ilişkilerde daha belirgin olabilir.
●Sadakatsizlik: Özellikle psikopatik özellikleri yüksek olan bireylerde sadakatsizlik daha yaygın olabilir.
●Zorlayıcı Stratejiler: Karanlık Üçlü'de yüksek olan bireyler, eşlerini zorlama ve cinsel taciz gibi davranışlarda bulunabilirler.
●Arkadaşlık İlişkileri: Arkadaşlık ilişkilerinde de sorunlara neden olabilir. Bu bireyler, arkadaşlıklarını kendi amaçları için araç olarak kullanabilirler. Arkadaşlık seçiminde benzerlik arayışından ziyade, onlara fayda sağlayabilecek sosyal partnerlere ilgi duyabilirler.
İş Hayatındaki Etkileri:
●Kariyer Seçimi: Paranoya ve güce olan ilgi, bu kişilerin işletme ve hukuk gibi alanlara yönelmesine neden olabilir.
●İş Görüşmeleri: Bu bireyler, iş görüşmelerinde kendilerini abartma ve yalan söyleme eğiliminde olabilirler. Özellikle narsistler, kendilerini övme taktiklerini daha çok kullanabilirler.
●Liderlik: Narsist liderler, kısa vadeli başarılar elde edebilirken, genel olarak takipçileri üzerinde stres ve işten ayrılma niyetini artırabilirler.
●İş Performansı: Bazı durumlarda, özellikle duygusal empati gerektirmeyen işlerde, başarılı olabilirler16. Ancak iş arkadaşları tarafından genellikle iyi bir takım oyuncusu veya lider olarak görülmezler.
●Yenilikçilik: Makyavelist bireyler, başkalarına fikirlerini kabul ettirme konusunda narsist bireylerden daha az başarılı olabilir.
●Kariyer Tatmini: Narsisizm yüksek maaşlarla ilişkilendirilirken, Makyavelizm daha yüksek iş tatmini ile ilişkilendirilebilir. Psikopati ise düşük iş tatmini, maaş ve liderlik pozisyonları ile ilişkilendirilebilir.
●İş Yerinde Sapkın Davranışlar (CWB): Bu bireyler, iş yerinde hırsızlık, zorbalık, sabotaj gibi davranışlarda bulunabilirler. Psikopati, bu tür davranışların en önemli belirleyicilerinden biridir.
●Örgütsel Vatandaşlık Davranışı (OCB): Psikopati, hem bireysel hem de örgütsel OCB'lerle negatif ilişkilidir. Makyavelcilik, kuruma yönelik OCB'leri daha yüksek sıklıkta gerçekleştirdiğini gösterir.
●Beyaz Yaka Suçları: Psikopati, muhasebe dolandırıcılığı ve içeriden bilgi ticareti gibi mali suçlara daha yatkın olmayla ilişkilidir.
Psikolojik Savas ve Atatürk Cengiz Özakıncı Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve ATATÜRK DERSİ
Hitler'in ve Nazi partisi ileri gelenlerinin Atatürk'ü, Türk Kurtuluş Savaşını ve Türk Devrimini kendilerine rol model olarak aldıkları ve Kemalizm'i örnek aldıkları içindir ki soykırım gibi insanlık suçları işlediklerini savunan bir "doktora tezi", İngiltere'nin en köklü, dünyaca tanınmış devlet üniversitesi olan Cambridge'de onaylanmış ve yine dünyanın en eski ve en saygın üniversitelerinden Harvard Üniversitesi'n-ce kitap olarak çoğaltılıp yayılmıştır. Cengiz Özakıncı, "Atatürk Dersi” kitabında, "Nazi Algısında Yeni Türkiye 1919-1945" başlıklı bu doktora tezini irdeliyor; ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ü Hitler'in ve Mussolini'nin yol göstericisi, rol modeli olarak tanımlayıp, Kemalizm'i Nazizm ve Faşizmin ilk örneği, kaynağı olarak gösteren bu tezde, bilimsel etik ilkeler çiğnenerek böylesi gerçeğe aykırı bir sonuca varıldığını gösteriyor.
Cambridge Üniversitesi onaylı doktora tezinde, konu Atatürk ve Yeni Türkiye'nin Nazilerce nasıl algılandığını ortaya koymak ve bunun için Hitler ve Nazi partisi ileri gelenlerinin söz, yazı ve demeçleriyle Nazi basınına ve resmi açıklamalara başvurmak olarak belirlendiği halde, Harvard Üniversitesi'nce "Nazi İmgeleminde Atatürk" başlığıyla kitap olarak yayımlanan bu tezde, bu belirlenime her zaman uyulmadığını belirten Cengiz Özakıncı, teze aykırı düşen kaynak ve belgelerin ya yok sayıldığını ya da çarpıtılarak aktarıldığını gösteriyor. Nazi partisi ileri gelenlerinden Göbbels'in günlükleri, Ernst Röhm'ün anıları ve Hitler'in konuşma ve yazılarından kimi bölümlerin çaptılarak aktarıldığını saptayan Cengiz Özakıncı, bunlardan başka, Nazi partisi programı; Nazi partisi liderlerinden Alfred Rosenberg'in günlüğü; Hitler zulmünden kaçan Yahudi bilim insanlarına Atatürk Türkiyesi'nin kucak açmasıyla ilgili belgeler; ve Hitler yönetiminin Türkiye'den bu Yahudi bilim insanlarını kovmasını istediği fakat Nazilerin bu talebinin Türkiye tarafından reddedildiğini gösteren Nazi belgesi (Her-bert Scurla Raporu) gibi, Nazilerin Atatürk'ü ve Atatürk Türkiyesini örnek almadığını, Nazizmin Kemalizm'e zıt bir ideoloji olduğunu kanıtlayan Nazi belgelerinin, tezde yok sayıldığını ve değerlendirme dışı bırakıldığını göstermektedir.
Cengiz Özakıncı "Atatürk Dersi" kitabında, Cambridge Üniversitesi onaylı doktora tezinde çarpıtılan alıntıların doğrusunu aktarıp, tezde yok sayılan Nazi belgelerini de yayınlayarak, Nazilerin işledikleri insanlık suçlarında rol modellerinin Atatürk olduğu tezini çürütmektedir. "Atatürk Dersi" kitabında yer alan; Albert Einstein'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne, Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim insanlarının Türkiye'ye kabul edilmesini rica eden mektubu; Venizelos'un Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösteren mektubu; Milletler Cemiyeti'nin Atatürk Türkiyesini üyeliğe davet mektubu ve Türkiye'nin oy birliğiyle üyeliğe kabul edildiği oturumda, üye devlet temsilcilerinin konuşmalarını içeren tutanak; UNESCO'nun Atatürk'ü ölümünün 25. yılında uluslararası çapta anma etkinliği; UNESCO'nun Atatürk'ü doğumunun 100. yılında uluslararası etkinliklerle anma kararının tutanağı, vb. çok önemli belgeler de yer alıyor ki, bu belgeler, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni soykırım, etnik temizlik uygulamaları üzerinde yükselmiş bir devlet olarak tanımlayan ve Nazilerce işlenen Yahudi Soykırımı gibi insanlık suçlarının ilk örneği, kaynağı olarak gösteren tezin hem gerçeğe ve hem de bilimsel etiğe aykırı biçimde üretilmiş, Atatürk'e ve Atatürk Türkiyesine karşı bir propaganda çalışması olduğunu ortaya koymaktadır.
Atatürk’ü, Türk Kurtuluş Savaşını ve Türk Devrimini “Hitler'in, Mussolini'nin, Nazizmin ve Faşizmin ilk örneği, rol modeli, kaynağı" olarak gösteren bu "doktora tezi"ni belgelerle çürüterek bir "Atatürk Dersi" veren Cengiz Özakıncı'ya bu önemli ve değerli çalışması ve emekleri için çok teşekkür ederim.
Prof. Dr. Mehmet Haberal
Korsan Tercüme Cinsellik Psikolojisi Meg-John Barker
Psikoloji, zihin ve davranışın bilimsel incelenmesi olarak tanımlanır1. Bu tanım, psikolojinin insan zihinsel süreçlerini ve davranışlarını araştıran bilimsel disiplinlerden biri olduğunu gösterir. Ancak psikoloji, sadece araştırma yapmakla kalmayıp aynı zamanda psikolojik değerlendirme yapmak ve psikolojiyi insan hayatına uygulamakla da ilgilidir. Cinsellik kavramı ise, psikoloji alanında sürekli değişen ve tartışılan bir konudur. Psikoloji, cinselliği yalnızca biyolojik veya fizyolojik bir olgu olarak görmez, aynı zamanda sosyal, kültürel ve bireysel deneyimlerle de ilişkilendirir. Bu nedenle, seks psikolojisi, cinselliği anlamak için farklı disiplinlerden gelen bilgileri bir araya getirmeyi hedefler.
Psikolojinin seks kavramını tanımlama ve değiştirme şekilleri:
●Cinselliğin İkiliği: İlk seksologlar ve psikanalistler, cinselliği temel bir kimlik özelliği olarak görüyorlardı ve onu heteroseksüellik/eşcinsellik ikiliği içinde ele alıyorlardı. Ancak zamanla, psikolojide cinselliğin ikili olmadığı ve bir süreklilik olduğu fikri genel kabul görmeye başladı.
●Cinsel Yönelim: Psikoloji, cinsel yönelimi, bir kişinin aynı cinse veya karşı cinse ilgi duyma eğilimi olarak tanımlar. Ancak biseksüellik gibi diğer yönelimler de kabul görmeye başlamıştır ve cinsellik artık çoklu süreklilikler olarak anlaşılmaktadır.
●"Uygun" Seks: Psikoloji, "uygun" seksi genellikle penis-vajina ilişkisi (PIV) ve orgazm odaklı olarak ele almıştır. Ancak bu yaklaşım, diğer cinsel pratikleri ve deneyimleri dışladığı için eleştirilmiştir. Cinsel tatmini hedeflerden çok, zevke odaklama fikri ortaya atılmıştır13. Ayrıca, seksin zorunlu veya gerekli olmadığı ve cinsel arzunun bir spektrumda olduğu kabul edilmektedir
●"Normal" Seks: Psikoloji, "normal" seksi "anormal" seksten ayırmaya çalışmış ve parafililer gibi kavramlar ortaya atılmıştır. Ancak, bu ayrımların kültürel normlara dayandığı ve BDSM gibi uygulamaların her zaman "anormal" olmadığı görülmüştür. Ayrıca, mononormativite (tek eşliliğin norm olarak kabul edilmesi) ve bunun dışındaki ilişkilerin "anormal" görülmesi de eleştirilmiştir.
●Rıza: Psikoloji, rızanın önemini vurgular ve rızanın sadece "hayır" dememekle sınırlı olmadığını, aktif bir katılım ve iletişim gerektirdiğini belirtir. Ayrıca, insanların istedikleri seks ve ilişki türleri konusunda iletişim kurmasının ve açık olması gerekliliği vurgulanır.
●Cinselleştirme: Psikoloji, cinselleştirme konusunu ele alırken, bunun etkilerini ve pornografi ile seks bağımlılığı gibi konuları da inceler. Ancak, bu konulara "iyi" veya "kötü" gibi ikili bir yaklaşımla değil, eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak önemlidir. Pornografinin etkileri konusunda da, farklı araştırma türlerinin sonuçlarının tutarsız olduğu belirtilir.Psikoloji, seks ve cinsellik konularında sürekli gelişen bir alandır. Psikologlar, kendi kültürel varsayımlarını sorgulamaya ve cinselliğin karmaşıklığını anlamaya devam etmektedirler. Bu nedenle, seks hakkındaki psikolojik bilgiler de zaman içinde değişebilir ve gelişebilir. Cinsel pratiklerdeki "normallik" ve "anormallik" kavramları, psikoloji, psikiyatri ve seksoloji alanlarında uzun yıllardır tartışılan ve farklı yaklaşımlarla ele alınan karmaşık konulardır. Bu kavramların tanımlanmasında hem kültürel normlar hem de psikolojik değerlendirmeler önemli rol oynar.
İyilik ve Kötülüğün Bilimi Michael Shermer Ahlakın evrimsel kökenlerini, bilim ve din arasındaki ilişkiyi, mutlak ve göreceli etik kavramlarını, özgür irade tartışmasını ve insan davranışındaki iyilik ve kötülük unsurlarını ele almaktadır. Kitap, ahlakın Tanrı'ya olan bağımlılığını sorgulamakta ve bilimin ahlaki karar verme süreçlerine nasıl ışık tutabileceğini araştırmaktadır. İnsan doğasının hem işbirlikçi hem de rekabetçi yönlerini inceleyerek, tarihsel ve kültürel faktörlerin ahlaki gelişim üzerindeki etkisini göstermektedir. Son olarak, özgür irade ile belirlenimcilik arasındaki paradoksu ve hukuki sorumluluk kavramını tartışmaktadır. Kitapta ahlakın evrimsel kökenleri, insanların toplumsal primatlardan ahlaki primatlara nasıl evrildikleri ve ahlaki ilkelerin temelinin ampirik kanıtlar ve mantıklı muhakeme üzerine nasıl kurulabileceği şeklinde açıklanmaktadır1. Ahlakın evrimsel kökenleri şu şekilde özetlenebilir:
●Ahlak öncesi duyarlıklar: Atalarımızda, ahlaki duyarlılıklar öncelikle biyogenetik kontrol altında gelişmiştir.
●Biyo-kültürel evrim modeli: Ahlaki duyarlıkların ve ahlaklı davranışın gelişimi, bu modele dayanarak açıklanmaktadır. Bu modelde, ahlak-öncesi duyarlıkların atalarımızda öncelikle biyogenetik kontrol altında geliştiği bir milyon yıllık süreç, ahlaki duyarlıkların yalnızca bizim türümüzde geliştiği yüz bin yıllık süreç, ahlaki davranışımızın şekillenmesinde sosyokültürel etmenlerin giderek baskınlaştığı yaklaşık 35.000 yıl önceki geçiş dönemi ve ahlaki duyarlıkların resmi etik sistemleri içerisinde dizgeleştirildiği son 10.000 yılda yaşanan değişimler incelenir.
●Sosyal grupların etkisi: Ahlakın bir diğer unsuru, sosyal gruplardır. Kediler bireycilikleriyle bilinirken, köpekler hiyerarşik sosyal hayvanlardır ve bu durum ahlak anlayışlarında farklılıklara yol açar.
●İşbirliği ve karşılıklılık: Ahlak, işbirliği ve karşılıklı özgeciliği teşvik etmek, bencilliği ve hırsı kösteklemek için gelişmiştir. Din, bu süreçte insan etkileşimleriyle ilgili kuralları dayatan bir toplumsal yapı olarak ortaya çıkmıştır.
●Ahlaki duyguların evrimi: Doğruluk, gurur, suçluluk ve utanç gibi duygular, evrimsel bir kökene sahip evrensel insani özelliklerdir. Bu duygular, ahlaki davranışların temelini oluşturur5.●Ahlaki duyarlıkların gelişimi: Küçük topluluklarda yaşayan Paleolitik atalarımızda ahlaki duyarlıklar, aldatmanın zor ve güvenilir olmanın önemli olduğu bir ortamda gelişmiştir6. Bu durum, ahlaklı olmanın ve ahlaklı görünmenin önemini artırmıştır.●Genetik ve çevresel faktörler: Ahlaki duyarlılıklar, hem genetik faktörlerden hem de çevresel etkenlerden etkilenir.
●Yiyecek paylaşımı ve değiş tokuş: Yiyecek paylaşımı ve değiş tokuş, toplum içinde doğru ve yanlış eylemleri belirleyen bir sistem yaratır.
●Bencil ve özverili davranışlar: İnsan doğası hem bencil hem de özverili güdüler içerir. Ahlak sistemi, bu güdülerin dengelenmesine yardımcı olur.
●Dedikodu ve ahlak ilişkisi: Dedikodu, ahlaki duyarlılıkların ve davranışların etik sistemleri içinde düzenlenmesinde rol oynar.
Özetle, ahlakın evrimsel kökenleri, biyolojik ve kültürel faktörlerin karmaşık bir etkileşimine dayanır. Ahlaki duyarlıklar, sosyal gruplarda işbirliği ve karşılıklılığı teşvik etmek, bireylerin ve grupların hayatta kalmasını sağlamak amacıyla evrimleşmiştir. Bu süreçte din, ahlak kurallarını sistemleştiren ilk toplumsal kurum olmuştur.
İnanan Beyin inançları doğru gibi kurgulama ve pekiştirme süreci
Michael Shermer
Michael Shermer'in "İnanan Beyin" adlı kitabının bölümlerinden oluşan kaynak, inançların oluşumu ve pekişmesi sürecini ele alıyor. Kitap, doğru olarak kabul ettiğimiz şeylerle gerçeklik arasındaki farkı sorguluyor ve bilimin ışığında inanç sistemlerinin nasıl işlediğini inceliyor. Sam Harris'in önsözüyle desteklenen çalışma, insanların neden birçok şeye inandığını araştırıyor ve inançların mantıksal temellere dayanmaması durumunu irdeliyor. Bilimsel düşünceyle inançlar arasındaki çatışma kitabın ana temasını oluşturmaktadır. **Bilimin Işığında: İnançlar ve Gerçeklik**
Merhaba ve hoş geldiniz! Bugün, bilim çağında yaşamamıza rağmen neden hala bilimsel olarak kanıtlanmamış şeylere inandığımızı ve beynimizin bu süreçte nasıl bir rol oynadığını keşfedeceğiz.
**Neden Kanıtlanmamış İnançlara Yöneliriz?**
İnsanlar, anlam arayışı, belirsizliği azaltma isteği, kontrol ihtiyacı, grup aidiyeti ve duygusal tatmin gibi çeşitli psikolojik ve sosyal nedenlerle bilimsel olarak kanıtlanmamış inançlara yönelebilirler. Beynimiz, olayları anlamlandırmak ve tutarlı bir dünya görüşü oluşturmak için kalıplar ve hikayeler oluşturmaya eğilimlidir. Bu da bizi kanıtlanmamış inançlara daha açık hale getirir.
**Beynimizin Rolü ve Onaylama Yanlılığı**
Beynimiz, inançları oluştururken ve pekiştirirken önemli bir rol oynar. Var olan inançları destekleyen bilgileri daha kolay kabul ederken, inançlara ters düşen bilgileri filtreleme veya çarpıtma eğilimindedir. Bu sürece "onaylama yanlılığı" denir. Beyin, inançları destekleyecek kanıtları ararken, bu kanıtları abartarak yorumlayabilir ve zayıf veya çelişkili kanıtları göz ardı edebilir.
**Bilimsel Düşünce ve İnanç**
Bilimsel düşünce, kanıt, gözlem, deney ve mantıksal akıl yürütmeye dayanırken, inanma süreci genellikle kişisel deneyimler, duygular, kültürel normlar veya otorite figürlerinin etkisiyle şekillenir. Bilim, sürekli olarak test edilen ve geliştirilen hipotezlere dayanırken, inançlar genellikle sorgulanmadan kabul edilir ve değişime dirençlidir.
**Kendi İnançlarımızı ve Önyargılarımızı Fark Etmek**
Kendi inançlarımızı ve önyargılarımızı fark etmek için sürekli bir öz-yansıma ve eleştirel değerlendirme süreci gereklidir. İnançlarımızın kaynaklarını sorgulamak, zıt görüşlere açık olmak, kendi argümanlarımızı test etmek, başkalarından geri bildirim almak ve farklı dünya görüşlerini öğrenmek önemlidir. Bilişsel önyargılar hakkında bilgi sahibi olmak, onları daha kolay tespit etmemize ve yönetmemize yardımcı olur.
**Sonuç**
Baskı altında olduğumuz durumlarda inançlarımız daha savunmacı hale gelebilir. Bu, bilişsel esnekliği azaltabilir ve yeni bilgileri kabullenmeyi zorlaştırabilir. İnançlarımızla gerçeğe ulaşma arasında sağlıklı bir denge kurmak için, eleştirel düşünme becerilerini geliştirmemiz önemlidir. Bilimsel yöntemlere dayalı akıl yürütme süreçlerini kullanmak, gerçeğe ulaşma yolunda daha sağlam adımlar atmamıza yardımcı olabilir.
Korsan Tercüme Sosyal etki teknikleri: uyum sağlama psikolojisi Dariusz Dolinski
Her gün başkalarının isteklerini yerine getirmemiz istenir ve biz de düzenli olarak başkalarından istekte bulunuruz, onların isteklerimize, emirlerimize ve önerilerimize uymalarını isteriz. Bu erişilebilir metin, insanların isteklerinin yerine getirilme şansını artırmak için kullandıkları farklı sosyal etki tekniklerine benzersiz bir derinlemesine genel bakış sağlar. Hem söz konusu tekniklerin her birini açıklar hem de bunların arkasındaki araştırmayı araştırır, aşağıdaki gibi soruları dikkate alır: İşe yaradıklarını nasıl bilebiliriz? Hangi koşullar altında daha çok ya da daha az etkili olurlar? Bireyler başkalarının onları etkileme girişimlerine nasıl başarıyla karşı koyabilirler?
Kitap, sosyal etki tekniklerini ortak bir özelliğe göre gruplandırıyor: örneğin, ilk bölümler “sıralı” teknikleri ve kişinin muhatabının adını kullanmak gibi egoist mekanizmaları içeren teknikleri anlatıyor. Sonraki bölümlerde jest ve mimiklere dayalı teknikler ve belirli sözcüklerin kullanımına dayalı teknikler sunuluyor, “lütfen”in gerçekten sihirli bir sözcük olup olmadığı yeniden inceleniyor. Her durumda, yazar Dariusz Dolinski, bunların etkililiğini araştıran mevcut deneysel çalışmaları ve bu etkililiğin belirli koşullar altında nasıl artırıldığını ya da azaltıldığını tartışıyor. Kitap, tarihsel materyalin yanı sıra en güncel araştırmalardan da yararlanıyor ve ilgili metodolojik ve teorik tartışmaları ele alıyor.
Sosyal etki ve ikna üzerine çalışan psikoloji mezunları ve lisans öğrencileri için ideal bir giriş kitabı olan Sosyal Etki Teknikleri, komşu disiplinlerdeki akademisyen ve öğrencilerin yanı sıra ilgili alanlardaki pazarlama uzmanları ve uygulayıcıların da ilgisini çekecektir.
Korsan Tercüme Koyun postuna bürünmüş
George Simon
Hayatın birçok alanında, yasal, kurumsal, atletik, kişisel ilişkilerde, vicdansız, disiplinsiz savaşçılar ulusu haline geldik ve bu süreçte kendimize ve toplumumuza büyük zarar veriyoruz. Hayatta kalmak, gelişmek ve başarılı olmak için günlük savaşı nasıl yürütmemiz gerektiğine dair yol gösterici bir ilkeler dizisini her zamankinden daha fazla geri kazanmamız gerekiyor. Sorumlu Olmayı Öğrenmek Eğer daha ilkeli, disiplinli bir toplum haline geleceksek, çocuklarımıza daha iyi öğretmek zorunda kalacağız. Freud’un zamanında, çocukların duygusal açıdan sağlıklı olmalarına yardım etmek, çoğunlukla korkularını ve güvensizliklerini yenmelerine yardımcı olmakla ilgiliydi. Ama bugünlerde çocuklara duygusal açıdan sağlıklı olmayı öğretmek, onların saldırgan eğilimlerini uygun şekilde yönlendirmeyi ve disipline etmeyi öğrenmelerine ve sosyal açıdan sorumlu bir yaşam sürmenin yükünü üstlenmelerine yardımcı olmakla çok daha fazla ilgili.
Çocuklara saldırganlıklarını yönetmeyi öğretmek asla kolay bir iş değildir ve saldırgan kişilik özelliklerine sahip çocuklar, onları maruz bırakmaya çalıştığımız uygarlaştırıcı etkilere boyun eğmeye muhtemelen direneceklerdir. Çocuklarımızın ihtiyaç duydukları öz disiplini kazanma şanslarının yüksek olmasını sağlamak için, anne ve babalarının onlara dövüşme konusunda bazı şeyleri öğretmeleri önemlidir: Birincisi, anne ve babalar çocuklarına ne zaman dövüşmenin uygun olduğunu ve ne zaman olmadığını öğretmelidir. Gerçekten meşru bir kişisel ihtiyaç, ahlaki bir değer ya da uğruna savaşmaya değer bir durum söz konusu olduğunda, bir gencin açıkça görmesini sağlamak çok çaba gerektirir. Ayrıca, kendini savunma gibi, fiziksel olarak savaşmaktan başka bir alternatifin olmadığı durumlar da vardır. Ebeveynler ayrıca çocukların, gerçekten savaşmanın hiçbir anlamı olmadığı zamanları fark etmelerine yardımcı olmalıdır.
İkincisi, ebeveynlerin çocuklarına, gerçekten ihtiyaç duydukları şeyleri savaşmadan elde etmenin tüm olası yollarını öğretmeleri ve göstermeleri gerekir. Alternatiflerin faydalarını anlatmaları, alternatiflerin neler olduğunu göstermeleri ve nasıl kullanılacağını öğretmeleri gerekiyor. Adil, disiplinli, yapıcı rekabet ile yıkıcı rekabet arasındaki farkı öğretmeleri gerekiyor. Ebeveynler, çocuklarına uygun sosyal başa çıkma becerilerini öğretmeden önce, bu tür becerilerin ne olduğu ve nasıl kullanılacağı konusunda kendi farkındalıklarını artırmaları gerekebilir.
Üçüncüsü, anne-babalar çocuklarının saldırganlık ve atılganlık arasındaki farkı öğrenmelerine yardımcı olmalıdır. Çocuklarını cesaretleri, atılganlıkları veya inatçılıkları için cezalandırmamaya dikkat etmelidirler. Olumlu bir disiplin sağlamak için bir ebeveynin, çocuğun iradesini kırmadan, ruhunu bükmeyi başarması gerektiği söylenir. Bu deyişin büyük bir değeri vardır. Ebeveynler, çocuklarında doğuştan gelen saldırgan eğilimlerin doğası gereği kötü olmadığını, ancak uygun disiplin olmadan, yüksek düzeyde sosyal çatışmalara ve başarısızlığa yol açabileceğini vurgulamalıdır. Bu yüzden, ebeveynlerin, uygun bir şekilde kendini dizginlerken ve başkalarının haklarına ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde saygı gösterirken, istediklerinin peşinden gitmenin uzun vadede daha büyük bir kişisel ve sosyal başarıya yol açtığını göstermeleri gerekir. Bu dersleri çocuklara öğretmenin önemi daha fazla vurgulanamaz. Bu ülkedeki psikiyatri hastaneleri, önemli karakter bozuklukları sergileyen gençlerle dolup taşıyor. Kabul edildiklerinde hangi psikiyatrik tanılar konmuş olursa olsun, bu gençlerin büyük çoğunluğu, tamamen disiplinsiz saldırgan davranışları nedeniyle bu hastanelere getiriliyor.
Kozmik Oda - Ismail Hakki Pekin
KOZMİK ODA Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin
Dikkat Cemaat Çıkabilir!
Fethullah Gülen Türk Ordusuna Neden Kumpas Kurdu?
Türkiye’nin, 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki görünümü için “istikrarlı kaos" tanımı kullanılırsa yanlış olmaz. Köklü siyasi değişime sahne olan bu dönem aynı zamanda iç ve dış dinamiklerin harekete geçtiği bir dönem oldu.
AB ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı bu dönemde değişen siyasal şartlar, ekonomik ve sosyal değişimi de tetikledi.
90 yıllık alışkanlıkların değiştiği bu dönemde, gündemi en fazla meşgul eden konuların başında askerî vesayet tartışmaları geldi. Sivil yönetimin askerî vesayete son vermek amacıyla başlattığı mücadelenin en önemli adımlarından birini yargı takibi teşkil etti.
Ergenekon ve Balyoz adlarıyla Türk yargı tarihine geçen bu davalar, aynı zamanda bir döneme de damgasını vurdu. Açılan davalar sebebiyle yüzlerce asker, şeref ve haysiyetleriyle imtihan edildi.
Ergenekon Davası, içinde bir sürü davanın olduğu torba davaya dönüştürüldü. Bu davanın içine atılan davalardan biri de İnternet Andıcı Davası oldu. Davadaki suçlama konusu, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütü Yönetme ve Silahlı Terör Örgütüne üye Olma” idi.
Suçlanan 22 askerden biri de Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’di. Genelkurmay İstihbarat başkanlığı yaptığı dönemde kamuoyunda “Islak İmza Davası” olarak bilinen ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılaması yapılan “İnternet Andıcı Davası" sebebiyle iki yıl Silivri Cezaevinde kalan İsmail Hakkı Pekin, 1972’de Harp Okulundan mezun oldu ve 2012 yılına kadar 40 yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etti. Özel zamanlarda, özel görevlerde bulundu. Devlet hizmeti için üstlendiği görevler sebebiyle büyük sırlara vâkıf oldu.
Şu anda 64 yaşında.
1972 yılında Kara Harp Okulundan mezun olduktan sonra 1974 yılında Kıbrıs'a çıkartma yapan Hava İndirme Tugayı l’inci Paraşütçü Taburunda takım komutanı olarak görev alan ve yaralandığı için “Kıbrıs Gazisi” madalyası taşıyan Pekin, Ağustos 2012’de YAŞ kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerindeki 40’ıncı yılında kendini büyük bir kumpasın içinde buldu.
Kendi ifadesiyle o, İznikli fakir bir balıkçının çocuğu olarak dünyaya geldi. İki göz odalı bir evde büyüdü. Milletin desteğiyle yurt içinde, yurt dışında aldığı eğitimlerle mesleğinin zirvesine ulaştı. Milletine minnet borcunu da görevini en iyi şekilde yerine getirerek ödedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki en sıkıntılı zamanlarını mesleğinin zirvesine yaklaştığı günlerde yaşadı. İnternet Andıcı Davası sebebiyle 2011 yılının Eylül ayında cezaevine girdi. 2012 yılının Ağustos ayında resen emekli edildi. 5 Ağustos 2013’te 7,5 yıl hapse mahkûm oldu. Böylece, müstakbel genelkurmay başkanı olarak girdiği cezaevinden, emekli korgeneral olarak çıktı.
10 Şubat 2015 tarihinde katıldığı Vatan Partisinde siyasetle uğraşıyor. Siyasetçi ama milletvekili olmak istemiyor. Vatan Partisinde Talat Paşa Komitesi başkanlığını üstlenerek Ermeni-lerin Türklere yönelik soykırım iddialarının asılsızlığını anlatmak için görev yürütüyor.
O, küçük bir çocuk olarak girdiği Silahlı Kuvvetlerden, törenle uğurlanmamanın hüznünü yaşayan emekli bir paşa. Bu nedenle yüreğindeki burukluğun bir nişanı olarak “koruma amaçlı silah taşımak bana göre değil” diyerek meslek hayatı boyunca sahip olduğu iki silahını ve üniformalarını Silahlı Kuvvetlere hibe ederek mesleğinden ayrıldı.
Silahlarını olmasa bile üniformasını hibe etmesinin nedeni, birlikte görev yaptığı komutanlara duyduğu kırgınlıktı. Bu kırgınlığı sebebiyle evinde TSK’dan gazilik madalyasından başka hiçbir anı bırakmadı.
Korsan Tercüme Saçma şeylere inanmak Stephen Law
ENTELEKTÜEL KARA DELİKLER
Dünyanın en eğitimli ve bilimsel açıdan en bilgili toplumları arasında bile saçma inanç sistemleri yaygındır. Çok sayıda insan astrolojiye, televizyon medyumlarının inanılmaz güçlerine, kristal falına, mıknatısların iyileştirici gücüne ve Nostradamus’un kehanetlerine inanır. Birçoğu piramitlerin uzaylılar tarafından inşa edildiğini, Holokost’un hiç yaşanmadığını ya da Dünya Ticaret Merkezi’nin ABD hükümeti tarafından yıkıldığını düşünüyor. Birkaçı da dünyanın kertenkele benzeri uzaylılardan oluşan gizli bir grup tarafından yönetildiğine inanıyor. Ana akım dinlerde bile saçma şeylere inananlar var. Vaizler intihar bombacılarına yetmiş iki cennet bakiresi vaat ettiler. Diğerleri tüm evrenin sadece birkaç bin yaşında olduğunda ısrar ediyor. Zeki, üniversite eğitimi almış insanlar nasıl oluyor da bu kadar saçma sapan şeylere inanıyorlar? Özellikle de gerçek inananlar kendilerini ve başkalarını kendilerinin mantıklı, makul, diğerlerininse aldatılmış olduğuna nasıl ikna edebiliyorlar?
Bu kitap, bir dizi fikri psikolojik bir sinek tuzağına dönüştürebilecek sekiz temel mekanizmayı tanımlıyor -baştan çıkarıcı bir şekilde kolay girilebilen, ancak bir kez girildikten sonra içinden çıkılması neredeyse imkansız olan bir inanç balonu.
Kozmologlar kara deliklerden söz ederler, yerçekimi bakımından öylesine güçlü nesnelerdir ki, hiçbir şey, ışık bile onlardan kaçamaz. Kara deliğe çok yaklaşan dikkatsiz uzay yolcuları, kendilerini içine çekilmiş bulurlar. Bu çekime karşı koymak için gitgide daha güçlü bir motor gerekir, ta ki sonunda “olay ufku”nu geçene kadar ve kaçış imkânsız hale gelir.
Benim önerim, çağdaş kültürel manzaramızın, eğer isterseniz, çok sayıda Entelektüel Kara Delikler içerdiğidir - dikkatsiz yoldan geçenlerin kendilerini benzer şekilde içine çekebilecekleri şekilde inşa edilmiş inanç sistemleri. Sağlam entelektüel ve diğer psikolojik savunmalardan yoksun olanlarımız en kolay tuzağa düşerken, hepimiz potansiyel olarak savunmasızız. Kendinizi bu mekanizmalardan bir veya daha fazlasının öne çıktığı bir inanç sistemiyle karşı karşıya bulursanız, dikkatli olun. Alarm zilleri çalmalı ve uyarı ışıkları yanıp sönmelidir. Çünkü şu anda bir Entelektüel Kara Delik'in olay ufkuna yaklaşıyor olabilirsiniz.
SAHTE AKILCILIK
Bir inanç kümesinin çekici olmasının onu bir Entelektüel Kara Delik yapmadığını unutmayın. Su hakkında bir dizi inanç alın, örneğin suyun 0 derecede donduğu ve 100 derecede kaynadığı gibi. İnsanlar da bu inançlara güçlü bir şekilde bağlıdırlar, ama bunun nedeni gerçekten mantıklı olmalarıdır. Bir Entelektüel Kara Delik’in kalbinde yatan inançların baştan çıkarıcı cazibesinin, tersine, makul ya da doğru olup olmamalarıyla hiçbir ilgisi yoktur. İçeride sıkışıp kalanlar için, temel inançlar oldukça makul görünebilir. Ama bu görüntü aldatıcıdır; inanç sisteminin aklın gerçeği bulma gücünü etkisiz hale getirme ve kurbanlarının yerine aldatıcı ve güvenilmez düşünce alışkanlıklarını benimseme yeteneğinin bir ürünüdür. Bu kitabın amacı, bu aldatıcı görüntünün ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaktır.