
Yaşam Koçum Aristo Antik Çağ Filozoflarından Kişisel Gelişim Dersleri
Jules Evans
“Akşam olduğunda eve dönüp çalışma odama giriyorum. Eşikte çamur ve tere bulanmış iş kıyafetlerimi çıkarıp sırtıma saraylık esvaplarımı geçiriyor, antik çağın salonlarına, büyüklerinin karşısına böyle çıkıyor ve onlar tarafından da hoş karşılanıyorum. Sadece bana ait olan, adeta onu yemek için doğduğum yemeği de orada tadıyorum. Cesaretimi toplayıp onlara eylemlerinin ardındaki dürtüleri soruyorum. Yüce gönüllülükle cevaplıyorlar beni. Sonra, dört saat boyunca dünyayı unutuyor, eziyetleri hatırlamıyor, yoksulluktan korkmaz, ölüm karşısında titremez oluyorum...”1
Niccolo Machiavelli
ATİNA OKULU’NA HOŞGELDİNİZ
Papa II. Julius, evini güzelleştirmeye pek meraklıydı. St. Peter bazilikasının kubbesini bezeme işini Bramante’ye, Şistine Şapeli’nin tavanını resimlendirmeyi de Mikelanj’a vermekle yetinmemiş, Hazretleri, Vatikan Sarayı’ndaki özel kütüphanesinin duvarlarına bir dizi fresk yapması için Urbino’dan, adı çokça bilinmeyen Raphael diye, yirmi yedi yaşında birini tutmuştu. Freskler Julius kitaplığındaki başlıca konuları işleyecekti: Teoloji, hukuk, şiir ve felsefe. Bunlardan sonuncusu Atina Okulu olarak anılacak, günümüzde özellikle beğeni toplayacaktı. Bu freskte Raphael, antik çağdan, başta Yunan olmak üzere, Roma, Pers ve Ortadoğu’dan, baş başa verip hararetli bir sohbete dalan bir grup feylesof resmetmişti. Uzmanlar resimde yer alan filozofların kimliklerinden emin olamıyor. Tartışanların ortasındakile-rin ellerinde kendi kitaplarını tutan Platon ve Aristo olduğunu kesinlikle söyleyebiliyorlar. Ön planda, solda denklemler yazan düşünürün Pisagor olduğundan da oldukça eminler. Bir başına oturan gamlı feylesof Heraklitos olmalı. Mermer basamaklara yayılmış karanlık figür herhalde Kinik Dijoyen. Sokrates arka sırada, güzel bir gence sorularını soruyor. Uzakta sağ taraftan gülümseyen çelenkli de Epikuros olabilir. Açıklıkla ifade edilmiş radikal fikirleriyle bu gayet farklı düşünürlerden oluşan grubun Katolik dogmasının çok ötesinde olduğu besbelli. Epikuros bir materyalistti, Platon ile Pisagor ise reenkamasyona inanıyordu. Heraklitos’un inancı, ateşten yapılma kozmik bir zekâ olmuştu. Ama işte burada, Vatikan Sarayı’nın duvarlarından taşarak bir araya gelmişlerdi.
Atina Okulu gözde resimlerimden biridir. Düzen ile anarşi, şahsiyetlerin belirgin kendine özgülüğü ile fikirlerinin temelindeki birlik arasındaki dengeyi çok severim; resmin merkezinde, yenleri uçuşan parlak renkli esvapları içinde Platon ile Aristo’nun biri göğü, diğeri yeri işaret ederek giriştiği tartışmayı. Yerin bir tapınak mı, pazaryeri mi, yoksa gündelik yaşamın ilahi hayatla iç içe sürdürüldüğü ideal bir kentte bir revak altı mı olduğunun belirsiz bırakıldığı düzenleme de çok hoşuma gider. Bu söyleşiye katılmanın nasıl olacağını merak ederim. Atina Okulu’nda eğitim görmek, bu büyük öğretmenleri dinlemek ve “cesaretini toplayıp onlarla konuşmak” nasıl olurdu? Bizim zamanımız için neler söylerlerdi?