Bu bölümde Narkissos ile Ekho’nun büyüleyici ama acımasız hikâyesi üzerinden narsisistik yapının psikodinamiğine iniyoruz. Ovidius’un metninden sahnelerle; Teiresias’ın “Şayet kendini görmez ise…” kehanetini, Nemesis’in bedel mantığını ve “aynaya aşık olma”nın ruhsal topografyasını adım adım açıyoruz. Bu bölüm, “narsisti nasıl tanırız?” yüzeyselliğini aşmak isteyen; ilişki örüntülerini, aynalanma yaralarını ve libidinal yatırımı derinlikli bir çerçevede anlamak isteyen herkes için. Mit, psikanaliz ve Jungiyen düşüncenin kesişiminde, şu soruların izini sürüyoruz: Ben kimin aynasında var olurum? Sevilmek mi isterim, yoksa sadece yansımamı mı? Ve nihayet; kendime bakışım beni yaşama mı, yoksa susuzluk çekeceğim bir göle mi çağırıyor?
Bu masal hepimizin hatıralarında tatlı bir fantezi; pastadan eve, öfke; kötü anne ve pasif babaya, kaygı; cadının Hanseli ha yedi ha yiyecek beklentisine, korku; Gretel’in fırına atılma durumuna, zafer; cadının hak ettiğini bulmasına, doyum; çocukların eve dönmesine dair pek çok duyguyu harekete geçirir. Hepimizin boğazında düğümlenme, karın ağrısı, tüylerimizin diken diken olması ve derin bir rahatlama yaratır. Masallar, güçlü metaforlar ve sembollerle arketipik alana farkında olmadan ve kendiliğinden temas etmemizi sağlar. Daha çok okumalı, daha çok dinlemeli ve anlatmalıyız.
Birinin karşısında tüm savunmalarımızı indirip, tüm çıplaklığımızla durabilmek yürek ve cesaret ister. Yürek animadan, cesaret animustan gelir. Bir kadın olarak kendi eril tarafımızla, animusla, bir erkek olarak kendi dişil tarafımızla, animayla sağlıklı bir bütünleşme yaşadığımızda ruhsallığımız bir dönüşüm geçirir. Ateş eskiyi yakan, yok eden bir dönüştürücüdür. Yok ettiği gibi var edebilir de. Hazmedemeyeceğimiz besinleri pişirerek yiyebileceğimiz kıvama getirir. Çelik gibi en dayanıklı malzemelere bile şekil verir. Kumu eriterek şeffaf bir materyale dönüştürür. Ruhun ateşi, çıkardığımız bütün derileri yeniden içine giremeyelim diye yakar. Ateşin ışığı bilinci aydınlatınca bir daha eski karanlığa dönemezsiniz.
Bu bölümde, Yılan Prens masalının sembol ve metaforları üzerinden ilişkilerde sınır konusunu daha derin bir seviyede inceliyoruz.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Kadın Kahramanın Yolculuğuna talip olmalıyız. Kadının kendine özgü doğasına uygun yolu takip etmeliyiz. Bu, doğduğumuz andan itibaren içimizde olan o arayışın, dişil doğamızı kucaklamak, bir kadın olarak kendimize değer vermeyi öğrenmek ve dişil yaraları sarmak için gereken içsel çağrının sesidir. Galatea kendi yolculuğuna çıkmalı, onu duygularından, sezgilerinden, rüyalarından uzaklaştıran içsel ayrılığına son vermeli, kendi öz imajını ve öz sesini bulmalıdır.
Bu bölümde kadın kahramanın erilin yolunu takip etmek yerine kendi yolculuğuna sahip çıkmasının önemini konuşuyoruz.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Erkeğin kalbi, eros ilkesi ile atmaya başladığında anima ete, bir bedene bürünür. Gerçek bir kadına dönüşür. Anima, insana dönüştüğü zaman bu, karşıtların buluşmasıdır. Erkek ona doğru ilerler, anima da erkeğe doğru. Böylece, kendi içsel kadınını dışarıdaki hayatında da var eder. Bastırdığı dişil parçasını keşfeden, kabul eden, onunla bütünleşip erginlenen erkek, hayatında gerçek, bütün ve erginlenmiş bir kadınla bütünleşebilir. Çünkü artık, psişe hissetme işlevine kavuşmuştur. Logos Eros’la buluşmuştur..
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Artık, anne babanızın size vermediği şeylere enerjinizi harcamayı bırakın.Zamanınızı ve enerjinizi ait olduğunuz ins anları bulmaya ayırın. Kan bağınız, içine doğduğunuz aileyi gösteriyor olabilir; genetiğinizi onlara borçlusunuz, fakat vahşi doğanızın karakteri başka bir aileye ya da topluluğa ait olabilir. Umutsuzca kendi türünüzü arayıp durduğunuz yolculukta, kendiliğinizi bulup sizin gibi olan insanlarla bir araya gelin.
Bu bölüm, içine doğduğu aileye, topluma, ülkeye yabancı hisseden yanlış zigotlar için geliyor.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Mitolojinin en güzel taraflarından biri şudur: Değişmez kalıplar vardır ve bu kalıplar belirli döngülerde kendilerini gösterirler. Diğer güzel tarafı da şudur ki mitoloji ve dünya yaşamı birbirinden ayrı değildir. Mitolojik hikayeler binlerce yıl ötede kalmadılar, onlar bize uzaktan seslenmezler, yaşamın içinde, kahramanların suretleri değişerek var olmaya devam ederler. Ve biz bu geçici suretlerin değişmez hikaye döngülerine bakarak, günümüz kahramanlarının nasıl bir sona yürüdüklerini ön görebiliriz. Mitoloji de tarih gibi tekerrürden ibarettir. Bu bölümde Troya Savaşının kaderini belirleyen Miken Kralı Agamemnon’un Tanrı ve güç arketipleri ele geçirilişinin; Tanrı kompleksi ile güç zehirlenmesi ve kibire kapılışının hikayesini dinliyoruz.
Postumuzu kaptırmışsak ya da onu göz kamaştırıcı şeyler için feda etmişsek zamanla yorulmaya başlarız. İçimizde bir arketip canlanmaya, bizi rüyalarımızda ya da günlük işlerimizi yaparken rahatsız etmeye başlar. Bu gezgin arketipi bizi tek bir şeye motive etmek üzere içgüdülerimizi aktive eder: Arayış! Bir zamanlar bizim olan ama şimdi sahip olmadığımız ve hatta ne olduğunu bile unuttuğumuz bir şeyi aramaya başlarız. Ruh derimizi, benliğimizi ararız. Bazen bu arayışın daha başında vazgeçeriz. Çünkü rollerimiz ve sorumluluklarımız vardır. “Ben olmazsam onlara ne olacak” dediğimiz, çocuklarımız, çiçeklerimiz, işlerimiz, eşlerimiz vardır. Kendi derimizi aramaya çıkmış olmaktan bile suçluluk hissettiğimiz, hissettirildiğimiz manipülasyonlara maruz kalırız. Bazen de bize zor gelir aramak, vazgeçeriz. Postumuzu kendi ellerimizle teslim ettiğimiz pek çok yanılsamaya kapılıvermek çok daha kolaydır, zahmetsiz ve risksizdir.
Dişil doğamızın içinde sağlıklı bir animus geliştirmek için, yaratıcı, girişimci, güçlü, üretken, vahşi doğasıyla temasını kaybetmemiş bir bütünlük geliştirebilmek için evimize geri dönmekten başka çaremiz yoktur.
Peki eve nasıl döneriz?
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Bizi yaşamsal bir krizle bir terapistin karşısına atan psişenin tek bir amacı vardır. Bireyleşmek... Terapi, sahte kendiliği öldürmek gerekliliğinin kabulü ile başlar. Derinlerdeki mağaraya girip, o pis, iğrenç ya da ürkütücü yaratıklarla karşılaşmayı, onların reddettiğimiz, sürgüne yolladığımız parçalarımız olduğunu kabul etmeyi, hazinenin başında bekleyen ejderhalarla savaşma cesareti göstermeyi, belki biraz acı çekmeyi ama en nihayetinde hazineye sahip olacağını bilmeyi gerektirir. Hazine zaten sizindir. Fakat sadece gerçek sahibine, yani gerçek kendiliğinize aittir. Sahte kendilikle açılmayacak şekilde mühürlenmiştir. Mühürü açabilecek en önemli şey, hikayenizi anlatmaktır. Çünkü dile dökülmemiş, karanlıkta bırakılan hikayelere gölgeler sahip çıkar ve onu değiştirirler. Hikayenizi tüm gerçekliğiyle sese ve sözcüğe dönüştürmeniz dileğiyle…
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
İçimizde bir Psykhe olduğu kadar bir Afrodit de var. Athena olduğumuz kadar, Persephone’yiz de. Demeter, Kibele, Sindirella, Gaia, Şakti, Havva, Meryem’iz. İçimizde sonsuz sayıda kadın var. Kolektif bilinçdışının sonsuz evreninde küçük bir rezonansla aktive olmayı bekleyen binlerce kod var. Adı arketip olan bu nodüller, istesek de istemesek de deneyimlerimizle birleşip bizi ve davranışlarımızı etkiler. Bu parçalarımızı yadsımamak, itmemek, bastırmamak, reddetmemek gerekir önce. Sonra da fark etmek, kabul etmek, anlamak, almak, uyumlanmak, işbirliği yapmak... Renk paletinden sadece 3 ana rengi seçmek hatta onlardan sadece biri olduğuna inanıp, renk tayfındaki tüm ara renkleri ve karışımları reddetmek gülünç değil de nedir?
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Bu bölümde de Psyke ve Eros masalının farklı bir versiyonunu dinleyeceksiniz. “Kadının animusu, yani eril ilkesi bilinçdışının karanlık bölgesindedir. Ego, karanlıkları sevmez ve bilinçdışına kendisini kapatır. Fakat psişe her zaman bilinci genişletmek ve bütünleşmek eğiliminde olduğu için karanlık bölgelere inip oraya bir kandil ışığı tutmanın yollarını arar. Kişiliğimizin evrimine devam edebilmesi için, karanlıkta, bilinçdışında duran animusun bilinç düzeyine getirilmesi gerekir. Kandil, Psykhe’nin görme yeteneğini sembolize eder. Işık her zaman bilincin sembolüdür.” Bu bölümde bir kadının bireyleşme sürecindeki en önemli unsurlardan biri hakkında düşünmeye çağırıyorum sizi. İçinizdeki tanrısal güce ışığı tutmanız ve ona cesaretle bakmanız için…
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Hiçbir cennet kalıcı değildir, erginlenmek ve bireyleşmek için cennetten, cennetin tekdüzeliğinden, konforundan, uyuşturan huşusundan ayrılmamız gerekir. Bunu seve isteye yapamadığımız zaman da psişe bize cennetten kovulmamız için ne gerekiyorsa onu yaptıracaktır.
Şimdi Olimpos’tan dünyaya inme zamanı! Siz de cennetin rehavetine kapılanlardan mısınız? İçinde uyuşup kaldığınız, ayrılmak istemediğiniz, tutunduğunuz yer neresi? Kendiniz olmaya adım atmaktan korkutan hangi geçerli bahanelere sahipsiniz? Peki ya psişenizin sizi cennetinizden kovdurmak için tasarladığı oyunlara hazır mısınız?
Bu bölümde Eros ve Psike miti üzerinden bireyleşme yolculuğuna çıkmak için kendimize koyduğumuz engellerden söz etmeye çalıştım.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Neden hep benim başıma geliyor? Neden hep aynı tür ilişkiler yaşıyorum? Ben ilişki yürütemiyor muyum, ilişkiye uygun değil miyim? Bu sözleri ne çok duydun ya da söyledin. Psişe, seni iyileştirmek ve psişik olarak bir dengeye ulaştırmak için sorunlu parçanı, tırnak içinde düşmanını, dış dünyada yaratarak karşılaşmanı, yenmeni ya da uzlaşmanı ister. Eğer personanın tamamlayıcısı, kendiliğinin bir parçası olan animus sorunlu ise, içindeki düşmanı dışarıda yaratacak, seni onunla karşılaştıracak ve onunla yüzleşmeni ve iyileşmeni sağlayacaktır. Çünkü analitik psikolojiye göre psişe, bütünleşmeye eğilimli ve bireyleşmeye yöneliktir. Bu da demek oluyor ki eninde sonunda içindeki düşmanla savaş meydanına çıkacaksın.
Bir Arkadaşımın Başına Gelmişti Podcast Serisi’nin bu bölümünde gerçek dünyada Mavisakalı nasıl tanırız sorusu üzerine kafa yormaya ve bu kez pek çok arkadaşımın başına gelen, eminim sizin arkadaşlarınızın da başlarına gelmiş olan hikayeler üzerinden yorumlamaya çalıştım.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Uzak dağlarda, beyaz rahibelerin yaşadığı bir manastırda bir tutam mavi sakal saklanırmış. Manastıra nasıl geldiğini kimse bilmezmiş. Kimileri bedeninin diğer kısımlarını rahibelerin gömdüğünü, başka hiç kimsenin ona dokunamayacağını söyler. Rahibelerin neden böyle bir kalıtı sakladıkları bilinmezmiş, fakat anlatılanlar doğruymuş. Arkadaşımın arkadaşı onu kendi gözleriyle görmüş. Söylediğine göre sakal maviymiş, daha doğrusu çivit mavisiymiş. Göldeki karanlık buzlar kadar mavi, geceleyin bir çukurun gölgesi kadar mavi. Bu sakal bir zamanlar, anlatılanlara göre, başarısız bir sihirbaza, kadınlardan anlayan dev bir adama, Mavisakal diye bilinen adama aitmiş. Bu bölümde kadın psişesinin yıkıcı eril ilkesini Mavi Sakal masalı üzerinden anlatmaya ve yorumlamaya çalıştım.
Bilinçteki uyanış anları ile saçmayı farketmek bizi yolun sonuna getiriyorsa depresyona girer, yaşamla bağımızı koparırız. Bu bir sondur. İkinci yol ise, bu uyanış anlarını hareket noktası yapmaktır. Kısacası, tüm bu saçmalar, bir son değildir; bir hareket noktası olduğu için insana yeni bir yol açar. Bu bölümde varoluştaki anlam ve anlamsızlığı, Sisifos'un uyumsuzluğu ve uyanışı üzerinden anlatmaya çalıştım.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Güzelliğiyle birçok tanrının gönlünü çalan Afrodit, Olimposluların en çirkini olarak nam salmış Topal Demirci Tanrı Hephaistos ile evlendirilir. Fakat güzellik ve aşkın tanrıçası Afrodit, Hephaistos ile evliyken gönlünü Savaş Tanrısı Ares’e kaptırır. Bu beraberliğin Olimpos’ta hoş karşılanması mümkün değildir. Aşklarını gizli yaşarlar. Hephaistos geceleri evinde olmadığında, Ares Afrodit’in yanına gelir. Ama her yere ışık saçan Güneş Tanrısı Helios uyanmadan, onları görüp de her şeyi ortaya çıkarmadan ve Hephaistos eve gelmeden önce oradan ayrılması gerekir. Bu sebeple her seferinde Alektryon’u yanında götürür. Alektryon nöbetçi olarak duracak, onların bu yasak aşkını ortaya çıkarmasın diye, Güneş daha doğmadan onlara haber verecektir. Bir gün, Ares yanında yine Alektryon ile Afroditin yanına gelir ve ikisi zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar. Nasıl olsa nöbetçi haber verecektir. Ama Alektryon uyuya kalmıştır… Bu bölümde konuğum Psikoterapist Ela Kök ile utancın yansıtılmasını konuşuyoruz.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
"Bir kimse oynamakta olduğu role kendini fazla kaptırır, onunla fazla senli benli olursa, egosu, sadece bu rolle özdeşleşmeye başlar, kişiliğinin öteki yanları bir kenara itilir. Aşırı gelişmiş personası ile kişiliğinin az gelişmiş bölümleri arasındaki çatışma yüzünden bir gerilim durumunda yaşar. Egosu, personası ile özdeşleştikçe şişer. Rolünü çok başarıyla oynadığı için kendine aşırı önem verir. Bunu başkalarına da zorla kabul ettirmek ister. Eğer kendisinden yani personasından beklenen standartlara göre yaşayamazsa aşağılık duyguları ile kendini suçlar. Bunun sonucu, içinde bulunduğu topluluktan kopmuşluk, yalnızlık ve yabancılık duygularıdır." Bu bölümde Hikaye Anlatıcısı Selin Akoğlu ile, bir ego enflasyonu/şişmesi yaşayan ve balmumundan kanatlarını kendisinin zanneden İkarus’un hazin sonunu konuşuyoruz.
Psişe, her zaman dengeye eğilimlidir. Bir şeyin fazlası diğer ucun fazlasıyla denge bulur. Hiç kimse pür iyi, pür beyaz değildir. Cesaretle bilinçdışının karanlık labirentine giren Theseus olmak gerekir. O labirente güvenle girip saklı tuttuğunuz canavarı, Minator’u öldürüp tekrar geri dönebilmeniz için ipi veren ilahi yardımcıya, Ariadne’nin varlığına güven duyarak, cesaretle aşağıya inmelisiniz. Herkese gösterdiğiniz o şaşalı, güzel Minos kentinin altında saklı tuttuğunuz, canavarı yenip, saklamak için harcadığınız enerjiyi yaşamınıza katmalısınız. Eğer bunu yapamazsanız, o canavar bir gün, o çok korunaklı olduğunu düşündüğünüz zindandan kaçar, şehri yıkar ve yıkmadan önce ilk saldıracağı kişi de onu besleyen siz olursunuz. Bu bölümde Hikaye Anlatıcısı Selin Akoğlu ile gölgelerimizi konuşuyoruz.
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Bu bölümde Klinik Psikolog Gülsen Congur Aktaşoğlu ile babalarının kaderini yaşamak istemeyen evlatları Kronos ve Zeus’u konuşuyoruz. Zeus narsisistik mi? Babası Kronos ile ilişkisinde annesi Gaia nerede duruyor? İktidar savaşlarınının arkasında neler var? Sorularının yanıtları için sesli düşünüyoruz.
(Narsizim)
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay
Geriye, her şeyin başlangıcına gidiyor ve oradan insana bakıyoruz. Bir okun geriye çekilişi gibi uzağa, geleceğe fırlatılmak için… Kaosun içinde neler doğacak kimbilir?
Prodüksiyon, müzik, düzenleme ve yayın: Kürşat Gürçay
https://www.instagram.com/kursatgurcay