Narsisizm… çoğumuzun duyduğu ama azımızın gerçekten anladığı bir kelime.
Bu bölümde, parıltılı bir kabuğun altında gizlenen sessiz eksiklikleri, çocuklukta başlayan görünmez yaraları ve “Ben varım ama yeterince önemli miyim?” sorusunun bir insanda nasıl yankıya dönüştüğünü konuşuyoruz.
Narsisizmi sadece bir kişilik özelliği değil, bir çocukluk ekosistemi olarak ele alıyoruz.
Bir yanda ihmal, aşırı koruma ve şımartılma; diğer yanda duygusal istismar, aile içi roller, altın çocuk, günah keçisi, maskot çocuk gibi görünmez roller…
Tüm bu dinamiklerin bir araya geldiğinde, nasıl bir “benlik zırhı” oluşturduğunu; bir çocuğun sevilmek için değil, terk edilmemek için mükemmel olmaya çalıştığı o anların, yetişkinlikte nasıl yankılandığını derinlemesine inceliyoruz.
Bu bölümde konuşacağımız bazı başlıklar:
“Ben üstünüm” duygusunun ardındaki kırılgan benlik
Bağlanma stilleri ve çocuklukta oluşan görünmez şemalar
Toksik ilişki döngülerinde tekrarlanan ebeveyn modelleri
Gaslighting ve duygusal istismarın sinir sistemimizde bıraktığı izler
Sınır koymak ve empati arasındaki sağlıklı denge
Psikoloji, nörobilim ve toplumsal kültürün kesişiminde; narsisizmi suçlamak yerine anlamaya, “Ben” duygusunu ise iyileştirmeye odaklanıyoruz.
Çünkü çoğu zaman, narsisizm sadece “ötekinin” hikayesi değil; bazen, hepimizin içinde yankılanan sessiz bir savunmadır.
Uyarı ve Bilgilendirme:
Bu podcast bölümü tanı, tedavi veya terapi amacı taşımaz. Psikolojik sıkıntılar, travma sonrası belirtiler, ilişki şiddeti veya yoğun duygusal zorlanma durumlarında bir hekim ya da ruh sağlığı profesyonelinden yardım almanız önerilir.
Buradaki bilgiler, yalnızca eğitim ve farkındalık amaçlıdır.
Bu bölümde, modern dünyanın sürekli sosyalleşme baskısı altında sıkışmış bireylerin hikâyesine ışık tutuyoruz. Her yerde görünür olmanın, kalabalıkların içinde parlamanın “başarı” sayıldığı bir çağda, peki ya yalnız kalmayı tercih edenler?
İçe dönüklük, sosyal kaygı ve asosyal olmak arasındaki farkları ele alıyor; yalnızlığı tercih etmenin aslında sağlıklı bir kişilik özelliği olabileceğini tartışıyoruz. Bazı insanlar için huzur, bir dağ evinde kitap okumak ya da sessizlikte kendi düşünceleriyle baş başa kalmakta gizli. Bu bir eksiklik değil, insan doğasının farklı bir yönü.
Ayrıca sosyal kaygının nasıl ortaya çıktığını, ne zaman ciddi bir sorun haline geldiğini ve hayatı nasıl sınırlayabildiğini inceliyoruz. Yalnızlık bir tercih olabilirken, kaygı ise kimi zaman sahnedeki bir projektör gibi hayatımızı kısıtlayabilir.
Bu bölümde şunları bulacaksınız:
-İçe dönüklük ile sosyal kaygı arasındaki ince çizgi
-Yalnızlığın psikolojik faydaları
-Sosyal kaygının gündelik hayata etkileri
-Kaygıyla başa çıkmak için küçük ama güçlü adımlar
Unutma: Burada paylaşılan bilgiler herhangi bir tanı, tedavi veya terapi niteliği taşımaz. Eğer sosyal kaygının ya da yalnızlıkla ilgili yaşadıklarının yaşam kaliteni düşürdüğünü hissediyorsan, mutlaka bir uzman ya da hekime başvurmalısın.
Hazırsan, birlikte “yalnızlığın” aslında ne anlama geldiğini keşfedelim…
Çocukluk çağında yaşadığımız görünmez yaralar, yetişkinlikte ilişkilerimizi, özgüvenimizi ve hayata bakış açımızı derinden etkileyebilir. Bu bölümde, gizli çocukluk travmalarının hayatımıza nasıl yön verdiğini, içseş çocuğumuzun bize nasıl seslendiğini ve bu yaralardan nasıl özgürleşebileceğimizi ele alıyoruz.
Ebeveynlerimizin farkında olmadan söylediği tek bir cümlenin bile yıllar sonra bizi nasıl güvensiz, değersiz ya da kırılgan hissettirebildiğini keşfedeceğiz. Ayrıca mindfulness, farkındalık egzersizleri ve bilinçaltı kalıplarını dönüştürmeye yönelik pratik yollarla içsel pusulamızı yeniden ayarlamanın ipuçlarını paylaşacağım.
Bu bölüm, geçmişin gölgelerinden kurtulup kendi hayatının mimarı olmak isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. İster ilişkilerinizde güven sorunları yaşıyor olun, ister kendinizi değersiz hissetmekten yorulmuş olun, burada bulacağınız farkındalıklar yolunuzu aydınlatabilir.
Önemli Not: Bu podcast yalnızca bilgilendirme amacı taşır. Burada paylaşılan içerikler herhangi bir tanı, tedavi veya terapi iddiası değildir. Ruhsal ya da fiziksel sağlığınızı ilgilendiren konularda mutlaka bir hekime veya ruh sağlığı profesyoneline başvurmanızı tavsiye ederim.
Bir narsist terk edildiğinde gerçekte neler yaşar? Dışarıdan bakıldığında güçlü, soğukkanlı ve yenilmez gibi görünen bu kişilerin, aslında iç dünyalarında nasıl bir boşluk ve kırılganlık taşıdığını hiç merak ettiniz mi? Bu bölümde, narsisizm ve toksik ilişkiler üzerine derinlemesine bir yolculuğa çıkıyoruz.
Narsistlerin ayrılık sonrası yaşadığı görünmez krizleri, neden sizi değersizleştirmeye çalıştıklarını, kontrolü kaybettiklerinde hangi manipülasyonları devreye soktuklarını tüm ayrıntılarıyla ele alacağız. Gaslighting, suçluluk yükleme, itibar zedeleme ve hatta sizi yeniden hayatlarına çekmek için kullandıkları oyunlar… Hepsi bu bölümde!
Unutmayın; burada paylaştıklarımız tanı koyma ya da bireysel terapi yerine geçmez, sadece farkındalık yaratmayı amaçlar. Eğer sağlıksız bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız, profesyonel bir destek almaktan çekinmeyin.
Kendinizi korumak, sınırlarınızı yeniden çizmek ve yaşadıklarınızı anlamlandırmak için bu bölümü sonuna kadar dinleyin. Çünkü bazen, bir narsistin en büyük kâbusu sizin özgürleşmenizdir.
Hayatımızda en çok zorlandığımız şeylerden biri, “hayır” diyebilmek… Çoğu zaman karşımızdakini kırmamak için kendi sınırlarımızı yok sayıyoruz, sonra da içten içe suçluluk ve pişmanlıkla boğuşuyoruz. Oysa sağlıklı duygusal sınırlar, hem ruh sağlığımızın hem de ilişkilerimizin en güçlü temeli.
Bu bölümde, “hayır” kelimesinin ardındaki gizli gücü keşfedecek, başkalarının duygusal yükünü taşımadan da sevgi dolu ilişkiler kurabileceğimizi öğreneceğiz. Suçluluk duymadan sınır koymanın yollarını, tükenmişliği önlemenin pratik adımlarını ve ilişkilerde bireysel alanımızı korumanın önemini konuşacağız.
Aşk, insan ruhunun en büyüleyici deneyimlerinden biri… Ama ya bu büyü, yavaş yavaş boğucu bir gölgeye dönüşürse? Bu bölümde, saplantılı aşkın adım adım ilerleyen 5 aşamasını ele alıyoruz. İlk heyecanlı büyülenmeden, kontrol ve kaybetme korkusuna; yıkıcı takıntılardan, yeniden doğuşa uzanan bu yolculuğu psikolojik açıdan derinlemesine inceliyoruz.
Gerçek aşk sizi özgürleştirir; zincire vurmaz.
Hazırsanız, gelin birlikte bu duygusal yolculuğa çıkalım.
Hepimiz doğuştan sevgiye, güvene ve bağa açız… Ama bazen çocuklukta yaşadığımız travmalar, bizi korumak için yeniden programlanan bir beyne dönüşüyor. İşte tam da bu yüzden, ilişkilerimiz çoğu zaman zorlu bir mücadeleye dönüyor.
Bu bölümde; reddedilme, terk edilme, ihanet ve aşağılanma travmalarının romantik ilişkiler üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyoruz. Çocuklukta başlayan yaraların, yetişkinlikte nasıl tekrarlandığını, bağlanma stillerimizi nasıl şekillendirdiğini ve bilinçaltımızın ilişkilerimizi nasıl sabote ettiğini keşfedeceksiniz.
Her birimizin içinde sevgiyi ve bağlantıyı hak eden bir çocuk var. Onu iyileştirdiğinizde, hem kendiniz hem de ilişkileriniz için bambaşka bir yol açılır.
Bir psikopatla flört ediyor olabilir misiniz?
Belki farkında bile olmadan hayatınıza giren biri, size en başta yoğun iltifatlar yağdırıyor, ruh eşiniz olduğunuzu söylüyor ve bir anda tüm güveninizi kazanıyor. Ama işin perde arkasında bambaşka bir oyun oynanıyor olabilir…
Bu bölümde, bir psikopatın en belirgin özelliklerini, ilişkilerde nasıl davrandıklarını ve onları diğer insanlardan ayıran empati yoksunluğunu konuşuyoruz. Psikopatların aşırı ilgi, ani bağ kurma çabası, manipülatif sorular ve duygusal sömürü gibi taktiklerine yakından bakacağız.
Ayrıca, böyle bir ilişkiye maruz kalmış kişilerin yaşadığı travmalar, güven sorunları ve toparlanma sürecini de ele alıyoruz.
Ve belki de en önemlisi: “İç sesinize güvenmek” neden bu kadar hayati öneme sahip?
Eğer siz de ilişkilerde sağlıklı sınırlar koymak, psikopatik davranışları fark etmek ve kendinizi korumak istiyorsanız, bu bölüm tam size göre...
Hayatın boyunca ne kadar uğraşsan da bir türlü ilerleyemediğini, aynı duygusal döngülere tekrar tekrar saplandığını hissettin mi? Sürekli kendini sabote ediyor, ilişkilerde aynı sorunları yaşıyor, içindeki boşluğu dolduramıyorsan, bunun kökü sandığından daha derin olabilir.
Carl Jung’a göre, anne figürü sadece bir biyolojik gerçeklik değil; bilinçdışında yaşamaya devam eden güçlü bir arketiptir. Bu arketip, sen farkında olmadan hayatını, seçimlerini ve ilişkilerini etkiler. İyileşme yolculuğunun önündeki görünmez engel de çoğu zaman budur.
Bu bölümde, Jung’un anne arketipine dair çarpıcı görüşlerini, affetmek ve kabullenmenin gerçek anlamını, geçmişten gelen izlerin nasıl bugünkü davranışlarını şekillendirdiğini ve özgürleşmenin ilk adımlarını konuşacağız. Amacımız, anneyi suçlamak değil; onu insan olarak görerek, kendi yaralarını fark edip bütünleşmeye başlamak…
Bazı insanlar özür diler… Ama gözlerinde tek bir damla pişmanlık göremezsiniz. Hele konu bir narsist olduğunda, o “özür” aslında sahte bir maskeden ibarettir. Peki, neden narsistler yaşattıkları onca acıya rağmen içten bir pişmanlık göstermezler?
Bu bölümde, narsistlerin sahte özür mekanizmasını derinlemesine inceliyoruz. Narsistlerin “teflon beyinleri”, yani suçluluk duygusunun üzerlerinde tutunamaması, nasıl oluyor da ilişkilerde sürekli bir manipülasyon döngüsüne dönüşüyor?
Narsistlerin kullandığı küçümseme taktiklerini,
Suçu başkalarına yüklemelerini,
Seçici hafıza oyunlarını,
Paranoya kalkanlarını ve stratejik özürlerini tüm detaylarıyla ele alıyoruz.
Eğer bir narsist sevgili, narsist koca ya da narsist kadın ile yolunuz kesiştiyse; onların sahte pişmanlıklarına nasıl kanmamanız gerektiğini bilmek, sizi büyük bir duygusal yıkımdan koruyabilir.
Çünkü unutmayın: Bir narsistin özrü, sahte para gibidir; dışarıdan değerli görünür ama aslında hiçbir işe yaramaz.
Hayatın tam ortasında, hepimizin yüzleştiği bir soru vardır: “Devam mı etmeliyim, yoksa vazgeçmeli miyim?
Bu bölümde, kadim bir bilgelik kaynağı olan Stoacılık felsefesine başvuruyoruz. Marcus Aurelius, Seneca ve Epiktetos’un öğretilerinden yola çıkarak; toksik ilişkilerden, tükenmiş işlerden ya da artık bize hizmet etmeyen hayallerden ne zaman uzaklaşmamız gerektiğini derinlemesine ele alıyoruz.
Vazgeçmek gerçekten zayıflık mı, yoksa en büyük cesaret mi?
Kalmak mı huzur getirir, yoksa gitmek mi özgürleştirir?
Stoacı bilgelik bize hangi durumda direnmemiz, hangi durumda bırakmamız gerektiğini söylüyor?
Bu podcast bölümünde, bilgelik, cesaret, öz disiplin ve farkındalık erdemlerini hayatın karar anlarına nasıl uygulayabileceğimizi keşfedeceksiniz. Eğer siz de yol ayrımında kalmış, içsel bir çatışma yaşıyorsanız; bu bölüm size içsel dinginlik, netlik ve özgüven kazandıracak.
Narsistler gerçekten tehlikeli insanlar mı, yoksa içlerinde derin yaralar taşıyan savunmasız ruhlar mı? Bu bölümde, narsisizmin gizli yüzünü, ilişkilerde en çok gözden kaçan işaretleri ve narsistlerin kullandığı gaslighting gibi manipülasyon tekniklerini ele alıyoruz.
Narsistlerin dışarıdan özgüvenli görünen ama aslında korku ve yetersizlikle dolu iç dünyalarını keşfedecek, onların neden bu kadar çok onay ve hayranlığa ihtiyaç duyduklarını anlayacaksınız. Aynı zamanda, bu ilişkilerde kendi sınırlarınızı nasıl koruyabileceğinizi ve zihinsel sağlığınızı nasıl güçlendirebileceğinizi de öğreneceksiniz.
Hayatın en derin soruları çoğu zaman gözümüzün önünde değil, ruhumuzun gölgelerinde saklıdır. Bu bölümde modern psikolojinin en büyük isimlerinden Carl Jung’un bilinçdışı, arketipler, kolektif bilinçdışı ve rüyaların anlamı üzerine ortaya koyduğu çarpıcı fikirleri konuşacağız.
Jung’un çocuklukta gördüğü bir rüyadan başlayarak, ölümün eşiğinde yaşadığı vizyonlara, Freud ile olan ayrılığına ve simya ile kurduğu köprüye kadar uzanan dönüştürücü bir yolculuğa tanıklık edeceksiniz. Mandalaların gizeminden gölge arketipine, anima ve animustan ruhun şifasına kadar pek çok kavramı, hem bilimsel hem de derin kişisel bir bakışla ele alacağız.
Bir narsistle yaşanan ilişkinin bitmesi, çoğu zaman özgürlüğün başlangıcı gibi görünür. Fakat ayrılığın ardında gizlenen karanlık sırlar ve gölgeler vardır. Peki, narsistler gerçekten değişir mi? Yoksa sadece bir bukalemunun rengini değiştirmesi gibi, bize farklı bir yüz mü gösterirler?
Bu bölümde, narsistlerin ayrılıktan sonra bile ustalıkla sakladıkları dört rahatsız edici gerçeği cesurca açığa çıkarıyoruz. Manipülasyon oyunlarından sahte dönüşüm hikâyelerine, sessiz takiplerinden “geri dönüş” tuzaklarına kadar, onların maskelerinin ardında yatan gerçekleri derinlemesine konuşacağız.
Eğer bir narsistten ayrıldıysanız ve hâlâ onların gölgesini hayatınızda hissediyorsanız, bu podcast size hem ışık hem de güç verecek. Çünkü unutmamanız gereken en önemli şey şu: Onların yaptıkları, sizin kim olduğunuzu değil, onların kim olduğunu gösterir.
Hazırsanız, narsistlerin sır perdesini aralayalım ve bu toksik döngüden nasıl özgürleşebileceğinizi birlikte keşfedelim.
Hayat inişlerle, çıkışlarla, beklenmedik fırtınalarla dolu bir yolculuk… Peki bu fırtınalar karşısında savrulmak yerine onlardan güç almayı öğrenebilir miyiz? İşte bu bölümde, antik çağlardan günümüze uzanan Stoacılık felsefesini, Marcus Aurelius’un “Amor Fati” yani “kaderini sev” öğretisini ve “Memento Mori”nin yani ölümü hatırlamanın hayata kattığı derin anlamı konuşuyoruz.
Bir dağcının rüzgârla güçlenmesi, Edison’un fabrikası yandığında yeni bir başlangıç görmesi ya da senin hayatındaki en zor anların bile gizli bir yakıta dönüşmesi… Tüm bunlar Stoacıların bakış açısıyla mümkün. Bu bölümde, kontrol edemediğimiz şeyleri kabullenmek, kontrol edebildiklerimize odaklanmak ve hayatta karşılaştığımız her zorluğu bilgelikle kucaklamak üzerine ilham verici bir yolculuğa çıkacağız.
Bir narsistle ilişki yaşamak, çoğu zaman görünmeyen bir savaşın içinde kalmak gibidir. Sürekli eleştirilmek, asla yeterince iyi olamamak, manipülasyonun ince ağlarında sıkışıp kalmak… Fakat işte tam da burada kaderin oyunu devreye girer: Siz uzaklaştığınızda, narsistin dünyası yavaş yavaş çözülmeye başlar.
Bu bölümde, narsistlerden ayrıldığınızda onların psikolojisinde neler değiştiğini, maskelerinin nasıl düştüğünü ve aslında en büyük intikamın sizin özgürlüğünüz olduğunu konuşuyoruz. Narsistin hayranlık ve kontrol olmadan nasıl çözüldüğünü, kendi boşluğuyla yüzleşmek zorunda kaldığında yaşadığı paniği ve bu süreçte sizin nasıl daha güçlü, daha özgür ve daha mutlu bir hayata adım attığınızı tüm ayrıntılarıyla ele alacağız.
Eğer bir toksik ilişki içindeyseniz ya da geçmişte böyle bir deneyim yaşadıysanız, bu bölüm size hem umut hem de güç verecek. Çünkü unutmayın: En büyük intikam, kendi hayatınızı sevgiyle, özgürce ve doyumla yaşamaktır.
Hepimiz zaman zaman kendimizi hayatın karmaşasında kaybolmuş hissederiz. Dış dünyadaki başarılar, hedefler ve koşuşturmalar arasında, içimizde bir boşluk ve dengesizlik belirir. İşte bu bölümde, Carl Jung’un son büyük eseri “İnsan ve Sembolleri” üzerinden, insan ruhunun en derin katmanlarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.
Jung’a göre rüyalar, semboller ve arketipler; bilinçdışımızın bize gönderdiği mesajların şifreleridir. Kahraman miti, gölge arketipi, anima ve animus… Tüm bu kavramlar yalnızca soyut psikoloji terimleri değil, aslında günlük hayatımızda hissettiğimiz çatışmaların ve içsel dönüşümün sembolleridir.
Bu bölümde, rüyaların bilinçdışıyla kurduğu köprüyü, gölgemizle yüzleşmenin dönüştürücü gücünü ve anima–animus dengesinin bize nasıl bütünlük kazandırabileceğini keşfedeceksiniz. Jung’un kolektif bilinçdışı anlayışı sayesinde, insanlığın ortak sembollerinin hayatımıza nasıl yön verdiğini göreceksiniz.
Sessizlik… Bazen huzurun simgesi, bazen de görünmez bir silah. Peki ya bir narsistin sessizliği? Onların hiçbir şey söylemeden sizi cezalandırmasının, kafanızı karıştırmasının ve içsel dengenizi bozmasının ardında aslında ne yatıyor? Bu bölümde, narsistlerin neden sessizliğe büründüğünü, hangi durumlarda bu taktiği kullandıklarını ve sessizlikle nasıl manipülasyon yaptıklarını üç temel başlık altında inceliyoruz.
Bir narsistin sessizliği aslında gizli bir güç gösterisi olabilir. Sizi görünmez kılmaya çalışırken, içten içe öfke, intikam ve kontrol arayışında olduklarını fark edeceksiniz. Bu podcast’te, narsistlerin sessizlikle cezalandırma yöntemini, psikolojiniz üzerinde yarattıkları etkileri ve onların bu oyunlarına karşı nasıl kendinizi koruyabileceğinizi detaylıca ele alıyoruz.
Bu bölümde sizlerle, çoğu zaman gözden kaçırdığımız ama hayatımızı dönüştürebilecek bir sırrı konuşuyoruz: Hayatta ne yapmamız gerektiğinden çok, neleri yapmamamız gerektiğini...
Marcus Aurelius’un bilgelik dolu sözlerinden Seneca’nın öfke üzerine derin öğretilerine, Epiktetos’un pratik tavsiyelerine kadar, Stoacılık bize sadece başarıya giden adımları değil; aynı zamanda bizi mutsuz eden alışkanlıkları bırakmayı da öğretir.
Eğer siz de sürekli çabalamanın değil, bazen durmanın ve bırakmanın da bir erdem olduğunu öğrenmek istiyorsanız, bu bölüm tam size göre. Çünkü gerçek özgürlük, hayatınızın kontrolünü başkalarının ellerine bırakmamakla başlar.
Hiç düşündünüz mü; bir gün uyandığınızda suyun tadı değişseydi hayatınız nasıl olurdu? Belki çayınız, kahveniz, yemekleriniz bambaşka bir tatla hazırlansaydı… İşte narsistlerin hayatımıza etkisi de tam olarak böyledir: görünmez ama zehirli bir dalga gibi.
Bu bölümde, narsist kimdir, narsistlerin belirgin özellikleri nelerdir ve ilişkilerimizde bizi nasıl etkilerler sorularına yanıt arıyoruz. Empati yoksunluğundan büyüklük hissine, gizli narsisizmin sinsi tuzaklarından öfke patlamalarına kadar, narsistlerin maskelerinin ardındaki dünyayı keşfedeceğiz.
Ayrıca, narsistlerle ilişkilerde en çok yapılan hataları, onların kullandığı manipülasyon tekniklerini ve kendinizi bu görünmez dalgalardan nasıl koruyabileceğinizi öğreneceksiniz.