İnsan babundan farklı olacaksa eğer ve insan bir babundan kendini daha yüce görüyorsa eğer, tüm gereklilikleri yerine getirmeli. Öyle değil mi?
Bir Primatın Anıları isimli kitaba devam ederken aklımdaki soruların ve bu sorulara bulduğum cevap niteliğindeki benzerliklerin şokunu yaşıyorum.
Sizler de yaşayın istedim.
İyi dinlemeler,
Buke
İnsanlığımı, hayvanları anlamaya çalışırken keşfediyorum. Onları izleyerek, gözlemleyerek ve gün geçtikçe daha çok onlara benzemeye çalışarak...
Büke Evi'ne hoş geldiniz, burada tüm ruhlar kabul görecektir.
Bu sebeple de Büke Evi'nde uzun zamandır gerçekleştirmeyi planladığım okumalara başlıyorum.
İlk kitap, büyüdüğünde bir dağ gorili olmanın hayalini kuran ancak bunun yerine bir savana babunu olan yazarın Afrika'daki mücadelelerini ve gözlemlerini anlatıyor.
İlk bölüm, Kısım 1: Ergenlik Yıllarım ile başlıyor.
Bölümün yarısına kadar okuyor ve eğlenceli kısımları yorumluyorum.
Dilerim keyif alırsınız.
Teşekkürler,Büke
Not: Kapak fotoğrafı,
Francis Bacon
Study of a Baboon
1953
Bu bölümde, arkadaşlığın değişen anlamını geçmişten bugüne gelecek şekilde düşünüyorum.
Göçebe Türk kültüründeki güven, doğa, yoldaşlık kavramlarından yola çıkarak, 2025’in bireyselleşen, dijital dünyasında dostluğun nasıl dönüştüğünü sorgulamak iyi geliyor.
Hayvanlardan alınan sadakat, eski obaların dayanışması ve modern çağın yüzeysel ilişkileri üzerine derin bir sesli yolculuk için Büke Evi'ne hoşgeldiniz.
Kapak Fotoğrafı: Audubon Marsh Hare: Original 19th Century 1st Octavo Ed. Audubon Hand-Colored Lithograph, 1849-1854
Doğada her şey birbirine bağlı; insan, hayvan, ağaç, rüzgâr… Hepsi aynı bütünün parçaları. Modern dünyanın gürültüsünde sessizlik ve kabullenmek bize unuttuğumuz merhameti hatırlatıyor. Yine bunlardan bahsediyorum. Bir de ruhumu hayalkırıklığına uğratan toplumdan.
Büke Evi'ne tüm ruhlar hoş geldi.
Başka türlü nasıl olunur bilmediğimden, ben de yaşamı bitki ve hayvanların bu kutsal tezahürünü anlamaya çalışarak ve aslında kendimi çok da ifade etme gereği duymadan ve hatta kendimi anlatma arzusuna sahip olmadan farketmeye çabalıyorum. Bunu yaparken de önce yine kendim için ben bu yaşamı ne kadar ve nasıl algılayabiliyorsam öyle yaşayacağım, içimde biriken onca bitki ve hayvan olma anlayisini da anlatmak istiyorum. Umarım söylediklerim bir şey ifade eder ve ben de bu ölüler diyarında yaşayanların(hayvanlar ve bizlerin) kendilerini yalnız ve korku dolu hissetme hissetmeyecekleri bir ev kurabilirim.
Bugün burada size sadece sokak hayvanlarından, onların acılarından ya da barınaklardaki korkunç şartlardan bahsetmeyeceğim.
Bugün burada, çok daha büyük bir yıkımın, çok daha derin bir çöküşün parçalarını birleştireceğim.
Çünkü bu ülkede sadece hayvanlar değil, hakikat de aç bırakılıyor, adalet de zincire vuruluyor, yaşam da susturuluyor.
Hayvanları öldüren bu sistemin sessiz suç ortağı olmayacağız.
Adalet sadece insanlar için değil, tüm canlılar için gereklidir.
Ve adaletsizlik büyürken, biz küçülemeyiz.
Kafam karışık, çok üzgünüm. Çok yıkılmış. Biliyorsunuz, Türkiye’nin her yerinde hayvan katliamları devam ediyor. Gözlerimin eriştiği ve uzanabildiği her an onları korumaya ant içmiş bir insanım. Ve sahadayım, barınaktayım, sokaktayım. Hangisini acıdan kurtarabilirsem, ona koşacağım.
Bu üzgünlük sonsuz, ucu bucağı olmayan bir şekilde sardı etrafımız. Ben yine onları korumaya, kurtarmaya, ve elimden geldiğince anlamaya devam edeceğim.
Hayvanlardan öğrenmek mümkün mü? Bu soruyu soruyorum kendime. Hayvanlardan öğrenebilir miyim? Onlar gibi olabilir miyim? Güven Adıgüzel isimli yazarın bir kitabını almışım bir zamanlar. Onu da nasıl aldığımı kitabın arka kapağındaki paragrafın ilk cümlesini tekrar okuyunca anımsadım. Kendime her gün onlarca kez sorduğum bu soru, hayvanlardan öğrenebilir miyim düşüncesi, beni her zaman olduğu gibi onların evrene daha da çok bağlıyor.
Gün sonunda şöyle olmak; “Ölüm kadar sessiz ve hevessiz alkışlanmaya.” bu cümle için, bu muhteşem bir cümle için yazara teşekkür ederim.
Not: Görsel, Lorena Assisi’ye aittir.
Sanki ne kadar çok yürürsem onlarla birlikte, sanki onlardan biri olma olasılığım her geçen gün çok da artıyor gibi. Her gün ne kadar çok hayvanlardan söz edersem, onları anlamaya çalışırsam sanki o varmak istediğim noktaya çok daha hızlı erişecek gibi hissediyorum. O yüzden onlar hakkında okumaya, onları izlemeye, onların dünyasına ait olmaya gün geçtikçe daha da çok çabalar halde buluyorum kendimi.
Güven adıgüzel isimli yazarın kitabından devam ediyorum bugün yine. Kirpilerden bahsetmiş. Kirpikler benim çok aşina olduğum, ama çok çok uzakta yaşayan arkadaşlarım gibiler. Hem tehlikeli hem sevimli. Bulunmaz hint kumaşı sanki…
Hayvanlardan öğrenmek mümkün mü? Mümkün. Bunu kendim için yapıyorum biliyor musunuz? Bu benim kendime tüm bu yorgunluklar, tüm bu savaşlar, verdiğim kayıplar, kazanmak için sergilediğim tüm çabalarımın bir hediyesi gibi.
Ben insanları değil , ben kocaman şehirleri değil, ben trafik ışıklarını, lüks arabaları, muhteşem seyahatleri değil. Hayvanlarla yaşayacağım çiftliğimi hayal ederek yaşıyorum bu hayatı.
Görsel: Mirko Hanak, Hedgehog