Home
Categories
EXPLORE
True Crime
Comedy
Society & Culture
Business
Sports
Health & Fitness
Technology
About Us
Contact Us
Copyright
© 2024 PodJoint
Loading...
0:00 / 0:00
Podjoint Logo
US
Sign in

or

Don't have an account?
Sign up
Forgot password
https://is1-ssl.mzstatic.com/image/thumb/Podcasts115/v4/55/91/a0/5591a0d3-234d-bfc9-d814-587f6f83aefb/mza_18011528165338240796.jpg/600x600bb.jpg
Gerçek gazetesi
Gerçek
362 episodes
6 days ago
Sermayenin yalanlarına karşı işçi sınıfının gerçekleri
Show more...
Politics
News
RSS
All content for Gerçek gazetesi is the property of Gerçek and is served directly from their servers with no modification, redirects, or rehosting. The podcast is not affiliated with or endorsed by Podjoint in any way.
Sermayenin yalanlarına karşı işçi sınıfının gerçekleri
Show more...
Politics
News
Episodes (20/362)
Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Olağanüstü direnişlerden olağanüstü kongreye

Olağanüstü direnişlerden olağanüstü kongreye: Tekgıda-İş nereye gidiyor?

Tekgıda-İş sendikası 27 Eylül’de olağanüstü kongre yaptı. Bir sendika ya da herhangi bir kurum neden olağanüstü kongreye gider? Adı üstünde olağanüstü bir şeyler olmuş olmalı değil mi? Gerçekten de oldu! 2024 yılında Tekgıda-İş işçi sınıfı tarihine geçen eylemlere imza attı. Bunlardan en önemlisi 6 ay süren Polonez direnişiydi. Ama aynı zamanda tütün işçilerinin grevi, Eker işçilerinin ve Perfetti işçilerinin direnişi de bu dönemde oldu. Bu sürecin arkasında ise Banvit ve Cargill gibi direnişler, Belkarper ve Adkotürk grevleri gibi oldukça sert geçen mücadeleler vardı. Tekgıda-İş bu mücadelelerle Türkiye’nin gündemine geliyor ve işçi sınıfı için umut oluyordu. Tekgıda-İş tüm sendikalardan çok önemli bir özelliği ile ayrılıyordu. Sadece yasal prosedür sonucu çıkılan grevlerdeki işçilere değil sendikal örgütlenme dolayısıyla işten atılan ve direnen işçilere de güçlü bir maddi destek sunuluyordu. İşçinin aidatı işçiye harcanıyordu. Biz de bunu tüm sendikalara örnek olarak gösteriyorduk. Tüm bu başarılarda sahada iki mücadeleci işçi önderi Suat Karlıkaya ve Yunus Durdu’nun, sendikanın yönetiminde de Genel Başkan Mustafa Türkel’in önemli bir rolü vardı.

Bu hakkı her zaman teslim ettik. “Polonez işçisi nasıl kazandı?” yazımızda şöyle demiştik: “Polonez işçisi, Tekel’in direniş geleneğini bugüne taşıyan, işçiden aldığı aidatı direnişteki işçiye harcayan Tekgıda-İş’le ve bu sendikal anlayışı yıllardır hayata geçiren Mustafa Türkel’le buluştu. Tekel’in önderlerinden Yunus Durdu Polonez işçisinin komutanı oldu. Polonez işçisi barikatları aşarken yine Tekel’in önderlerinden Suat Karlıkaya’yla birlikte savaştı. Polonez işçisi, önderliği ile bütünleşti, zorluklar karşısında yılmadı, birliğini bozmadı. A planı tıkandığında B planına geçti. Bazen gelişine vurdu. Yeri geldi keçi gibi direndi yeri geldi tırtıl gibi ilerledi. Kelebek gibi uçmaya arı gibi sokmaya da hazırdı. Polonez işçisi böyle kazandı!”

Sonrasında Polonez işçisinin meydanda kazandığını masada kaybettiğini de gördük. Perfetti sözleşmesi büyük hayal kırıklığı yarattı. Sendika kötü sözleşmelere imza atmaya başladı. İşler en son Eti Gıda’da patronla kol kola işçi kıyımı yapmaya kadar vardı. 2024’ün olağanüstü mücadeleleri birilerini olağanüstü rahatsız etmişti. Biz bu rahatsızlığı Polonez direnişi sırasında sezmeye başlamıştık. Gün gün, saat saat tarihi yazılacak. Polonez işçilerinin günlüklerinde hepsi var. Perfetti işçilerinin hafızasında saniye saniye her şey kayıtlı. Kimse merak etmesin, bu tarih bu mücadelenin önderlerinin hatalarını da yazacak. Ama Tekgıda-İş’i Türk Metal gibi bir sarı sendikaya dönüştürmek isteyenlerin ihanetini de yazacak. Hatalar düzeltilmelidir, muhasebesi yapılmalıdır, işçilere hesap verilmelidir ve gelecek mücadeleler için dersler çıkarılmalıdır. Ama ihanetin izahı da affı da yoktur!

Show more...
2 weeks ago
5 minutes 10 seconds

Gerçek gazetesi
Ankara'nın kara bahtı

Ankara’nın kara bahtı: Ankara’yı parsel parsel satanların konserlerden para kaldıranlara karşı savaşı!

CHP’ye yönelik belediye operasyonları Ankara’ya sıçradı. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2021-2024 yılları arasındaki konserleriyle ilgili “görevi kötüye kullanma” ve “ihaleye fesat karıştırma” suçlamalarıyla yürütülen soruşturmada 14 kişi gözaltına alındı. Bunlardan beşi 26 Eylül’de tutuklandı. Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) tarafından düzenlenen konserlerde kamunun zarara uğratıldığı ve belirli kişilere menfaat sağlandığı yönünde önemli ve ciddi iddialar var. Ne var ki aynı, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na yönelik iddialarda olduğu gibi burada da ne yolsuzluğa karşı mücadele ne de temiz eller operasyonu var. Öyle olsa bu operasyonun amigoluğunu AKP’li Bülent Arınç’ın Ankara’yı parsel parsel sattı dediği, Tayyip Erdoğan’ın fiilen görevden aldığı eski ABB Başkanı Melih Gökçek ve oğlu yapar mıydı?


Ne yolsuzluğa karşı mücadele ne de temiz eller…


Bunu istemelerinin sebebi sadece gelecek seçimi kaybetme korkusu değil. Esas niyetleri mevcut rejimi sağlamlaştıracak, petrol açılımını güvenceye alacak, sermayenin ve emperyalizmin taleplerine uygun bir anayasa yapmak. Bunun için erken seçim dayatmak yerine kendi seçimleriyle meşgul olan, davalarla kuşatılıp çıkış yolunu petrol açılımı komisyonlarında ve arka kapı diplomasisinde arayan bir CHP istiyorlar. Bu yüzden kurultay davasını çıkardılar. Bu davada eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu kullandılar. Kılıçdaroğlu’nun adamları bunu beceremedi. TGRT gibi bir istibdad kanalının dışında kimseden kabul görmediler. Temmuz ayında mahkeme “mutlak butlan” kararı verir, CHP’nin son büyük kurultayını yok hükmünde ilan eder de Kılıçdaroğlu geri döner diye bekleyenler yanıldı. Dava Eylül’e ertelenirken belli ki istibdad rejimi bu işi biraz daha pişirmek gerek diye düşünmekteydi.

Show more...
2 weeks ago
5 minutes 37 seconds

Gerçek gazetesi
Sungur Savran: Bir gecelik hükümet

Kapitalizmin, en güçlü olduğu ülkelerde bile son yıllarda nasıl büyük bir sıkışıklık içinde olduğunu anlamak için dünyanın ekonomik, kültürel ve askerî bakımdan en güçlü ülkelerinden biri olan Fransa’ya bakmak yeterli. Bu ülkede uzun zamandır halk arasında “zenginlerin cumhurbaşkanı” olarak damgalanmış olan Emmanuel Macron iki defa seçim kazanmış bulunuyor. Her ikisinde de karşısında Fransa halkının bir bölümünde (haklı olarak) büyük bir kaygı hatta nefret yaratan ön-faşist Marine Le Pen olduğu için her ikisinde de ikinci turda kolayca kazandı. Biz her iki defasında da “bu seçimde ‘ehvenişer’ diye Macron’a oy veren, bir dahakine Marine Le Pen’e destek olmuş olacak” dedik. Nitekim ilk seçimden (2017) ikincisine (2022) Le Pen oylarını yaklaşık dörtte birden üçte bire yükseltti. Sonra 2024’te Macron meclisi lağvedince yapılan parlamento seçiminde partisi (Rassemblement National-Ulusal Derleniş) birinci parti haline geldi. Yani Macron faşizmin yükselmesine yarıyor.

2024 seçiminde sol partiler (Sosyalist, Komünist, Yeşiller ve Boyun Eğmeyen Fransa) bir cephe kurdu, toplamda hem Macron’un blokunu hem Le Pen’in partisini geride bırakarak en güçlü parlamenter grubu oluşturdu. Ama Macron, hükümet kurma görevini en büyük bloka vermeyerek bütün parlamenter gelenekleri çiğnedi. O zamandan bu yana “döner kapılar” oyunu oynanıyor Fransa politikasında: Üç yılda beş hükümet. Sonuncusu 5 Ekim gecesi kuruldu, 6 Ekim sabahı çöktü! Arada birtakım çirkin ayak oyunları olduğu ortaya çıktı. Bir merkez partisinin başkanı şöyle dedi: “Siyasi hayatımızdan utanıyorum.” Son haberlere göre çöken hükümeti hortlatma faaliyetleri başlamış durumda!

Show more...
2 weeks ago
7 minutes 52 seconds

Gerçek gazetesi
Emperyalistten Filistin’e dost olmaz!

Geçtiğimiz ay yaşanan bazı gelişmeler emperyalizmin Filistin meselesine bakışına dair kafa karışıklığına neden oluyor. Eylül ayının sonlarında Birleşik Krallık (Kanada ve Avustralya ile birlikte) ve Fransa Filistin Devleti’ni tanıma kararı aldı. İsrail tarafından öfkeyle karşılanan bu gelişme, aslında Filistin halkının mücadelesine ya da topraklarına geri dönüş başta olmak üzere haklarını kazanmasına yönelik bir destek içermiyor. Tam tersine geçmişten bugüne emperyalizmin dayatmasıyla Filistin hareketinin gündemine sokulan sözde “iki devletli çözüm”, bölünmüş ve tamamen İsrail’e tabi kılınmış bir Filistin sözde devletini tanıma adı altında, İsrail’in Siyonist projesine ilelebet meşruiyet sağlamayı amaçlamaktadır.


Filistin devletinin tanınmasıyla ilgili Batı dünyasında tartışma yaratan mesele, ABD emperyalizmi ile Avrupa emperyalizmi arasında Batı Asya’daki egemenlik mücadelesinin bir uzantısı. ABD’nin İsrail ile kurduğu neredeyse organik ilişki, Trump’ın hamleleri ile daha da ileri taşınıyor. Netanyahu, sadece Gazze’yi değil, Batı Şeria’yı da ilhak edeceğini söylüyor. Böyle bir durum, 1990’lardaki Oslo süreci sonrasında ortaya çıkan ve ABD’den ziyade Avrupalı emperyalistlerle daha iyi ilişkileri olan Filistin Özerk Yönetimi’ni, dolayısıyla Avrupa’nın bölgedeki etki kanallarından birini tehdit ediyor. İngiltere ve Fransa da buna tepki veriyor. Olan biten bu.

Show more...
2 weeks ago
26 minutes 24 seconds

Gerçek gazetesi
Armağan Tulun: Emekçi kadınlara iş yok, iş varsa geçinebilecek ücret yok, kreş hiç yok

Emekçi kadınlara iş yok, iş varsa geçinebilecek ücret yok, kreş hiç yok

Aile yılı ilan edilen, ekonomi toparlanacak, istihdam artacak denilen 2025’in ilk dokuz ayı, emekçi kadınlar için hiç de öyle pembe tablolarda çizildiği gibi yaşanmadı. DİSK-AR’ın son verilerine göre Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik %29,6, kadınlarda bu oran %39,4. Yani Türkiye’de her üç kişiden biri işsizken, kadınlarda bu oran neredeyse her iki kişiden biri düzeyinde. Kadın istihdam oranı ise sadece %32. İş bulabilenlerin yarısından fazlası ise güvencesiz, kayıt dışı ya da yarı zamanlı işlerde çalışıyor. Yine DİSK-AR’ın verileri gösteriyor; çalışma çağındaki 33,5 milyon kadından sadece 6,6 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda.


Türkiye bir asgari ücretliler ülkesi. Asgari ücret kapsamında yani asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında çalışanların oranı %48,9 iken kadınlarda bu oran %58,4. Asgari ücret zaten çoktan açlık sınırının altına inmiş durumda. Türk-İş’in Eylül’de açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 27 bin 970 lira, yoksulluk sınırı ise 91 bin 109 lira. Yani bu ülkede dört kişilik bir ailenin her bir ferdi asgari ücretle çalışsa bile haneyi yoksulluk sınırından çıkarmaya yetmiyor. Kadınların çoğu açlık sınırının bile altında çalışıyor. Yaklaşık 2 milyon kadın asgari ücrete bile erişemiyor.


Asgari ücret açlık sınırının bile altında çalışmakken, asgari ücret üzerindeki ücretlerde de kadınlar için daha iyi şartlar yok. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2019’da kadın işçilerin erkeklerden daha düşük ücretlere mahkûm edilmelerine dikkat çekmek için 18 Eylül’ü Eşit Ücret Günü ilan etmişti. Bu yıl bu kapsamda açıklanan ILO rakamlarına göre dünya genelinde erkeklerin 9 ay çalışarak aldığı ücreti kadınlar ancak bir yıl çalışarak alabiliyor. Yani kadınların erkeklerle aynı ücrete ulaşması için üç ay daha fazla çalışmaları gerekiyor. Bu eşitsizlik Türkiye’de de her geçen yıl artmaya devam ediyor. TÜİK’in Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre 2013 yılında erkeklerle kadınlar arasındaki gelir farkı %21 iken, 2023’te bu oran %27’ye çıkmış.

Mahallelerde devlet kreşleri, bakım evleri elbette hem kapasite hem sayı hem de nitelik olarak artmalı. Ama sermayenin ölü taklidi yaparak yasal zorunlulukları bile yerine getirmeyip bu işten kendini sıyırmasına da izin vermeden. 150’den fazla kadın çalışanı olan işyerlerinde kreş açmak yasal zorunluluk. Ama patronlar bu zorunluluktan ya kadın işçi sayısını azaltarak kaçıyor ya da “kreş yardımı” adı altında bir günlük kreş parasına bile yetmeyecek tutarlar ödeyerek kurtulmaya çalışıyor. Yargıtay’ın kreş yardımının kreşin yerini tutmayacağı yönünde emsal kararları var. Ama patronlar kârını korumak için hukuk tanımıyor, devlet görmezden geliyor ve sonuçta faturayı yine kadınlar ödüyor.


Her gün biraz daha kabaran faturayı ödemek de artan eşitsizliklerin altında ezilmek de kader değil. İşçi kadınlar, erkeklerin dokuz ayda kazandığını on iki ayda kazanmak zorunda kalıyorsa, o fark üç aylık ücret değil, yüzlerce yıllık eşitsizliğin sonucu. Erkek egemen kapitalist düzen bu eşitsizliği derinleştiriyorsa, tersine çevirmek için de yol belli: Bu sermaye düzenine ve erkek egemenliğine karşı mücadele! O fark kapanana kadar emekçi kadınlar sadece çalışmaya, üretmeye değil, mücadeleye de devam edecek! Çalışmak isteyen her kadına iş için! Her işyerine kreş için! Eşit işe eşit ücret için!

Show more...
2 weeks ago
5 minutes 30 seconds

Gerçek gazetesi
Başyazı: Başyazı: İnsanlık onuru örgütlü olmayı gerektirir! (Ekim 2025)

Gazze’nin direnişi insanlığın uyanışına vesile oluyor. Bu uyanışın işaret fişeğini Gazze’de elinde silah vatanını savunan Filistinliler yaktı. Ablukayı yarmak için gemilerle Akdeniz’e açılanlar yardımlarla birlikte insanlık onurunu da beraberlerinde taşıdılar. Ve bir de kanlı ticaretin gemilerinin Akdeniz’e açılmasına mâni olanlar vardı: İtalyan liman işçileri! Onların gösterdiği yol çok önemli.

Geçtiğimiz ay “Sadece kalbimizle değil, eylemimizle, örgütlü gücümüzle de Filistin halkının yanında olalım!” demiştik. Şu çağrıyı yapmıştık: “Onlar ticareti kesmiyorsa biz üretimden gelen gücümüzle, örgütlü gücümüzle keselim. Limanların İsrail’e yük taşıyan gemilere kapatılması için, o gemilerin yüklenmesine engel olmak için örgütlenelim ve seferber olalım.” Ne yazık ki Siyonist korsanlar Sumûd filosuna uluslararası sularda saldırırken Türkiye limanlarından çıkan kanlı ticaretin gemileri İsrail’in Aşdod limanındaydı. Türkiye’nin liman işçileri bu zillete mâni olamadı.

Türkiye’nin işçileri İtalya’nın işçilerinden daha mı az duyarlı? Asla değil! Tek fark şu: İtalya’da liman işçisi örgütlü! Türkiye’de liman işçisi ise örgütsüz! O halde yol belli… Örgütlenmek sadece ekmek için değil hürriyet ve insanlık onuru için de gerekli.

İstanbul’da binlerce Filistin dostu Taksim’den Dolmabahçe’ye yürürken, en ön safta en kalabalık kortejle yürüyen metal işçilerinin verdiği mesaj çok önemli! Onlar, ucuz emeği sömürmek için ülkeye gelen emperyalist şirketlere buranın dikensiz gül bahçesi olmadığını gösterenler! Onlar 1 Mayıs meydanlarında Filistin bayraklarını taşıdıkları gibi Filistin eylemine de ekmek ve hürriyet mücadelesinin örgütlü gücünü getirdiler.

Bu örgütlü güç büyümeli! Fabrikalardan madenlere, tersanelerden limanlara, tren yollarından hava meydanlarına yayılmalı. İnsanlık onuru işçi sınıfının örgütlü gücüyle yükselmeli. Sermayenin iktidarı limanları kanlı ticarete kapatmıyorsa işçiler kapatmalı. Devletin tepesi ABD’yle soykırım suçlusu Boeing şirketinden yüzlerce uçak alıp İsrail’e boykotu deliyorsa işçiler o uçakları uçurmayacaklarını açıklamalı! Bunları ancak örgütlü olursak başarabiliriz. O halde emperyalizme ve Siyonizme karşı savaşır gibi örgütlenmeliyiz.

Örgütlü işçiler sınıf siyasetine katılmalı ve emekçi halkın önüne düşmeli, ekmeğini ve haklarını patronlardan söke söke aldığı gibi memlekete zilleti yaşatan, emperyalizmin hizmetinde mazlum halklara kan kusturan İncirlik ve İsrail’e kalkan olan Kürecik gibi üsleri söküp atmalı. Tüm bunlar için önüne hedef olarak sermayenin iktidarını yıkmayı, işçi sınıfının iktidarını kurmayı koymalı! Safları sıklaştırma ve örgütlenme zamanı!

Show more...
2 weeks ago
3 minutes 20 seconds

Gerçek gazetesi
Solda sosyal şovenizme sapanlar ve Kürt hareketinin kuyruğuna takılanlar nasıl ve nerede buluşuyor?

Türkiye sosyalist hareketinde Kürt sorunu bağlamında iki karşıt uçta iki yanlış tutum var. Bir uçta, anti-emperyalist bir görüntü altında yurtseverlik vurgusu yapan ama Türk milliyetçiliğine yakınsayan, Kürt sorununu küçümseyen ve Kürt halkının taleplerini görmezden gelen, sömürgeci bakış açısını soldan tekrarlayan, devrimci Marksist geleneğin verdiği ad ile sosyal-şovenist eğilimler var. Diğer uçta ise enternasyonalist görünüm altında, halkların kardeşliği vurgusu yapan ama Kürt hareketine neredeyse eleştirisiz bir destek pozisyonunda olan, bu hareketin ne Türk sömürgeci burjuvazisiyle ne de emperyalizmle girdiği politik ittifakları eleştiren, Öcalan’dan başlayarak hareketin farklı kanatlarının Marksizm’e teorik, politik saldırılarını görmezden gelen ve ittifak politikasını iltihaka dönüştüren siyasetler yer alıyor.


İki farklı uçta görünen bu eğilimler yer yer birbirlerine karşı Kürt sorununa dair yaklaşımları konusunda sert polemikler yürütüyorlar. Ama aslına bakılırsa en önemli konuda buluşuyorlar. Her iki uç da mevcut sürecin bir tür “çözüm süreci” olduğu konusunda hemfikir. Sosyalist solda sadece Devrimci İşçi Partisi bu sürecin, Kürt sorununun çözümüyle ilgili olmadığını, sömürgeci burjuvazinin Kürt bölgelerine yönelik yayılmacı çıkarlarına dayandığını söyleyerek süreci bir “petrol açılımı” olarak tanımlıyor. Meselenin özünde Kürt sorununun çözümü değil emperyalizmin icazetiyle Türkiye’nin Kürt bölgelerini himaye ederek, sömürgeci burjuvazinin bu bölgelerdeki enerji kaynaklarını kontrol etme çabası vardır.

Show more...
1 month ago
6 minutes 53 seconds

Gerçek gazetesi
Levent Dölek:İşçinin tek sorumluluğu evde ekmek bekleyenleredir!

Toplu sözleşmelerde ve her türlü ücret zammı pazarlığında patron tarafı işçilerden ekonominin, sektörün, şirketin durumunu gözetmelerini ister, patron temsilcileri neredeyse gözleri buğulu kara tablolar çizer ve iş her zaman işçiden fedakârlık talep edilmesiyle sonuçlanır. Açık ve net! Üretimin toplumun ihtiyaçları için değil de bir avuç patronun kârı için yapıldığı bu düzende işçinin ekonominin de, sektörün de, şirketin de durumunu gözetmek diye bir görevi ve sorumluluğu yoktur. Böyle bir ahlaki yükümlülüğü de söz konusu değildir. İşçinin çalışmaktaki gayesi evine ekmek götürmektir. Varsa bir sorumluluğu o da evdekileredir. Bu durumda işçilerin gözeteceği durum çarşıda pazarda artan fiyatlar, arşa çıkan kiralar, eğitim ve sağlık masraflarıdır.

Ekonominin genel durumunun hiç önemi yok değildir elbette. Ama bu sadece işçinin mücadeledeki pazarlık gücüyle alakalıdır. İşçi üretimin canlı olduğu dönemde üretimden gelen gücünü kullanarak daha çok kazanım elde edebilir. Tersi durumda ise işçilerin rekabet gücü göreli alarak azalır. Ama bu bizim mücadele stratejimizle ilgilidir, hangi yolu izleyeceğimiz, hangi eylemi hangi sertlikte uygulayacağımız bizi ilgilendirir. Hiçbir koşul ve şart altında işçilerin, patronların buğulu gözlerinden etkilenip de haklarından vazgeçmesi beklenemez. Zaten patronlar da fedakârlık falan istememektedir aslında. Düpedüz tehdit ederler. Ya sefalete mahkûm olur, açlığa talim edersiniz ya da kapıyı gösteririz demektedirler.

Show more...
1 month ago
6 minutes 39 seconds

Gerçek gazetesi
Filistin’de son durum: Siyonizme ve emperyalizme asla teslim olmayan bir halk!

Gazze’de sürmekte olan Siyonist soykırımın sonucu olarak, geçtiğimiz ayın son günleri itibarıyla Siyonistler tarafından katledilen Filistinlerin sayısı 64 bine yaklaştı, yaralı sayısı en az 160 bin, Gazze Şeridi’ndeki çoğu yerleşim biriminde binaların ve tarım alanlarının tamamına yakını İsrail tarafından yok edildi.


Siyonist soykırım tüm hızıyla sürerken İsrail hükümeti Ağustos ayında yaptığı açıklamada Gazze Şeridi’nin kuzeyini kalıcı olarak işgal edeceğini duyurdu. Bu arada Trump’ın Gazze için tasarladığı imha planı ile ilgili yeni ayrıntılar da basına yansıyor. Yani ABD emperyalizmi ve Siyonist İsrail, etnik arındırma ve soykırımda son aşamaya girmiş bulunuyor.


Öte yandan Gazze’deki Filistinliler soykırımcı İsrail’in insanlık dışı uygulamalarının bir sonucu olarak büyük bir açlık tehlikesi ile karşı karşıyalar. İsrail hükümetinin yalan beyanlarının aksine Gazze, orada yaşayanlar için bir cehenneme dönmüş durumda. Tüm altyapı ve geçim olanakları yok edilmiş olan Gazzelilere dünyanın farklı yerlerinden gönderilen gıda yardımları ve sağlık malzemelerinin ulaştırılması İsrail tarafından sistematik olarak engelleniyor. Bu durum özellikle çocuklar, yaşlılar ve hastalar arasında ölüm vakalarının hızla artması sonucunu doğuruyor. Şimdiye kadar açlıktan ölenlerin sayısı 322 ve bu sayının hızla artması bekleniyor. Tüm bunlara ek olarak, Siyonist soykırımı en başından bu yana belgeleyerek Filistin halkının haklarının müdafaası yolunda çok önemli bir görevi ifa eden basın emekçileri de İsrail tarafından hedef alınıyor. 25 Ağustos günü Gazze’deki Nasr Hastanesi’ni vuran İsrail, ilk saldırısını takiben ikinci bir saldırı yaparak yaralılara müdahale eden sağlık emekçilerini ve gazetecileri katletti. Netanyahu göstermelik bir açıklama ile bunun bir kaza olduğunu söylerken, İbranice basın organlarında İsrail makamları katlettikleri gazetecilerin aslında Hamaslı olduğunu iddia ediyordu.

Show more...
1 month ago
5 minutes 48 seconds

Gerçek gazetesi
Petrol açılımı Suriye’de batağa giriyor: Bedelini Türk-Kürt-Arap emekçi ve yoksul halkları ödeyecek!

İktidarın “terörsüz Türkiye” adını taktığı özünde bir “petrol açılımı” olan süreç, bıçak sırtında ilerliyor. Silah bırakma, barış, çözüm vb. kavramlarla makyajlanan “petrol açılımı” bir anda sömürgeci burjuvazinin yayılmacı çıkarlarının silahla hayata geçirilmek istendiği yeni bir çatışma sürecine dönüşebilir. Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi’nin Haziran ayında yayımladığı “Açılımın gerçek yüzü ve sınıfsal karakteri: Neye karşıyız? Neden karşıyız?” başlıklı bildirisi, bu olası gelişme rotasını erkenden tespit etmişti: “İlk başta öyle bir hava yaratılmıştır ki önceki açılım süreçlerinden farklı olarak sanki her şey ayarlanmış, rayına oturtulmuş, tarafların kendi içinden bir direnç görülmez ya da dışarıdan bir müdahale olmaz ise sürecin tamamlanması adeta garanti altına alınmıştır. Oysa kısa sürede durumun pek de böyle olmadığı ortaya çıkmaktadır… Zaten pamuk ipliğine bağlı süreç sekteye uğrayacaksa, bozulacaksa, bitecekse bu, sömürgeci burjuvazinin, emperyalizmin ve işbirlikçi sınıfların/katmanların çıkar çatışmaları/rekabetleri temelinde olacaktır.”

Show more...
1 month ago
13 minutes 39 seconds

Gerçek gazetesi
Başyazı: Sadece kalbimizle değil, eylemimizle, örgütlü gücümüzle de Filistin halkının yanında olalım! (Eylül 2025)

İsrail, Eylül ayı itibarıyla Gazze'de 60 bin Filistinliyi katletmiş durumda. Bu, resmî rakam. Gerçek ölü sayısı muhtemelen 100 binin üzerinde. Çünkü Gazze kentlerinin büyük bölümü enkaz halinde ve yıkıntıların altında yatan, cesedine ulaşılamayan genç yaşlı çoluk çocuk binlerce insan var. Ve henüz bombalarla enkaz altında kalmayan çocuklar toprak yiyor, açlıktan ölüyor.  Birleşmiş Milletler verilerine göre bile Gazze’de şu an yarım milyondan fazla insan açlıkla boğuşuyor. Bu sayı her geçen gün artıyor. 2025’in başından bu yana 8 ayda 300’den fazla Filistinli açlıktan yaşamını yitirdi. Bunların en az 100’ü çocuk! Kamplardaki çocukların kağıtlara çizdikleri çiçekler, kuşlar, parlayan güneş, bulutlar değil, yiyecek özlemi hatta ölüm isteğini gösteren resimler!


Show more...
1 month ago
5 minutes 2 seconds

Gerçek gazetesi
Sungur Savran: Merkez Bankası üzerinde proletarya diktatörlüğü – yeniden!

Trump’ın Erdoğan’ı taklit ettiği fikri doğru olsa da olmasa da bizim insanımızı gülümsetiyor. Erdoğan, Türkiye’nin en “elit” üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi’nin Türk-İslam sentezine uygun eğitime geçmesi için başına kayyım rektörler mi getiriyor? Trump da sanki ondan geri kalmamak için ABD’nin bir numarası Harvard Üniversitesi’ni muhafazakâr bir ideolojik atmosfere zorlamak için yapmadık baskı bırakmıyor. Bu durumda bir Erdoğan muhalifinin sosyal medya hesabında “vay canına, bizim lider dünya lideri deyip durmakta haklılarmış” diye işi şakaya vurmasını anlamamak mümkün mü?


Show more...
1 month ago
6 minutes 24 seconds

Gerçek gazetesi
Cephe gerisinde CHP’ye operasyon

İstibdad rejimi yargı eliyle yeni bir siyasi operasyona imza atarak İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığı ile CHP’nin 2023’teki İstanbul İl Kongresi’ni fiilen iptal etti. Mahkeme, kongrede seçilen İl Başkanı Özgür Çelik’i, il yönetim ve disiplin kurullarını, aynı kongrede seçilen 196 üst kurul delegesini görevden uzaklaştırdı. Tüm bu görevden almalar mahkeme tarafından yargılama daha tamamlanmadan, bir ara karar olarak ve tedbiren alındı. Bu kararların 15 Eylül’de görülecek olan CHP’nin Büyük Kurultay davasını etkileme amacı taşıdığı anlaşılıyor. Üst kurul delegelerinin görevden alınması, direkt bir sonuç doğurmasa da Ankara’da görülecek mahkemenin üzerinde “mutlak butlan” kararı alması için ek bir baskı unsuru olacak. Zira büyük kurultayın en çok delegasyonu 196 sayısı ile İstanbul’a ait.  


Show more...
1 month ago
11 minutes 27 seconds

Gerçek gazetesi
Sungur Savran: Corç Abdullah Siyonizme meydan okuyor!

Siyonist İsrail devleti Gazze’nin sivil halkını artık hiç saklamaya gerek görmeden katlediyor. Bundan iki ay önce bu köşede yayımlanan yazımızda (“İnsaniyetin Özelleştirilmesi”), Birleşmiş Milletler insani yardım kuruluşlarının Gazze’ye yaptıkları gıda yardımının İsrail ordusu tarafından kasıtlı olarak sabote edilmesinde bir yeni aşamaya geçilmekte olduğunu anlatmıştık. İsrail ve ağa babası Amerika Birleşik Devletleri’nin gıda yardımını sözde özel bir kuruluşa devrediyor olduğunu, her özelleştirme gibi bunun da İsrail-Amerika ortaklığının iradesini tek taraflı olarak dayatacağını belirtmiştik. O günden bu yana, bütün dünyanın gözleri önünde Gazze halkının başta çocuklar olmak üzere açlığa mahkûm edilişini günbegün yaşadık! Sosyal medyada Gazzelilerin açlıktan kurtulmak için, 13. yüzyılın Floransalı büyük İtalyan şairi Dante’nin Cehennem şiirinde anlatılan sahnelere denk görüntüler yaşamak zorunda kaldığını hepimiz görüyoruz.

Show more...
2 months ago
17 minutes 43 seconds

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Kamu emekçisi tüm taleplerini tek bir talebe indirmeli: Grevli toplu sözleşme hakkı!

Kamu işçilerinin toplu sözleşmelerinin ardından dört milyon kamu emekçisini (İşçi sınıfının parçası olduğumuzu vurgulamak için kamu emekçisi kavramını kullanıyoruz ve emir alan anlamını içerdiği için memur kavramını tercih etmiyoruz) ve iki buçuk milyon emekliyi ilgilendiren Türkiye’nin en büyük ve kapsamlı toplu sözleşme süreci başladı. Kamu işçisinin sözleşmesi devletin grev yasağı ve sendika ağalarının ihaneti ile sefalet koşullarında sonuçlandı. Kamu emekçilerini de farklı bir akıbet beklemiyor. Ama kamu işçisini memura, memuru kamu işçisine kırdırma politikaları bitmiyor. Bir taraf #MemuraKepçeyleİşçiyeKaşıkla diye etiket yapmış sosyal medyada memura sallıyor, öteki taraf #İşçiyeVarMemuraYok diye işçiye çemkiriyor. İşçiyi emekçiyi dibe doğru yarıştırmaya çalışıyorlar. Bunun sonunun sefalette eşitlenmek olacağı açık. Bizim etiketimiz olsa olsa #İşçiMemurEleleGenelGreve olur.

Show more...
2 months ago
6 minutes 18 seconds

Gerçek gazetesi
Komisyon tiyatrosu ve figüranları: Petrol açılımına çözüm makyajı! Yayılmacı projeye barış süsü!

İktidarın adlandırmasıyla “Terörsüz Türkiye”, Kürt hareketinin verdiği isimle “Barış ve Demokratik Toplum” gerçek içeriğiyle ise bizim sömürgeci sermayenin, emperyalizmin himayesindeki bir “petrol açılımı” olarak tanımladığımız süreç kapsamında oluşturulan meclis komisyonu 5 Ağustos günü toplandı. İktidar açısından komisyonun tek bir amacı var o da yürüttükleri petrol açılımını iyice cilalayıp, sürecin halkla ilişkiler kampanyasını yapmak. Komisyonun isim tartışmasının absürtlüğü bunun bir kanıtı. Herkes toplandı ve içeriğinin, işlevinin, görevinin ne olacağı belli olmayan, üzerinde tartışacağı konuyla ilgili bilgilerin gizli tutulduğu bu komisyona ne isim verileceği tartışılmaya koyuldu. Herkes kendi meşrebince bir şeyler dedi. Daha dün her söze “PKK terör örgütü mü değil mi?” diye başlayan ve bu süreci de başından beri “Terörsüz Türkiye” diye adlandıran iktidar kanadının hele hele MHP’nin muazzam bir işbirliği ve hoşgörü sergilemesi manidar değil mi? Zaten amaç petrol açılımına paravan oluşturmak olduğu için ortaya karışık bir şey çıkardılar: Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu!

Tiyatro ve figüranları


İlk defa MHP lideri Bahçeli’nin 100 üyeli bir bileşimle önerdiği komisyon son olarak 51 üye ile tasarlanmıştı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un himayesinde kurulan komisyona AKP 21, CHP 10, DEM Parti 4, MHP 4, Yeni Yol 3, Hüdapar 1, YRP 1, TİP 1, EMEP 1, DSP 1 ve DP 1 üye gönderdi, kendisine 3 sandalyelik kontenjan ayrılan İyi Parti ise komisyona katılmayacağını açıkladı. Özellikle muhalefet partileri açısından bir süre boyunca bu komisyona katılıp katılmama tartışmaları yaşandı. En büyük kaygı iktidarın gizli kapılar ardında yürüttüğü süreci, tamamen işlevsiz, görev ve sorumlulukları hatta adı bile belli olmayan bir komisyonda figüranlık yaparak meşrulaştırmaktı. Bu haklı bir kaygıydı. Ne komisyon toplanmadan önceki hazırlık görüşmelerinde ne de komisyonun toplandığı 5 Ağustos günü bu kaygıları giderecek herhangi somut bir gelişme gördük. Ama nasıl olduysa herkes bu komisyonun bir sorunu çözmek için (partilerin meşrebine göre terör, Kürt sorunu, barış, demokrasi gibi başlıklarla tarif edilen sorunlar) kurulduğuna ikna olmuştu. Komisyona katılmayan İyi Parti de aslında buna dahildir! Çünkü onlar da komisyonun Kürt sorununun çözümüne dair kurulduğunu bir şekilde kabul etmişler ama şovenist bir tutumla, MHP’nin boşalttığı faşist siyaset alanını başıboş bırakmamak için katılmayı reddetmişlerdi. Aslında İyi Parti de bu şekilde senaryoda kendine yazılan figüranlık rolünü oynuyor.


Çözüm arayışı değil petrol kavgası: Emperyalizmin himayesinde bir koyup üç alma kumarı

Show more...
2 months ago
12 minutes 13 seconds

Gerçek gazetesi
Ertuğrul Oruç: Satışa mahkûm değiliz! Kamuda gerçek bir sendika yasası için ortak mücadeleye!

Dört milyon kamu emekçisini ve iki milyondan fazla kamu emeklisini ilgilendiren 8. dönem kamu toplu sözleşme görüşmeleri başladı. İki yılda bir yapılan bu toplu sözleşme görüşmeleri her dönem yetkili konfederasyon Memur-Sen ile hükümetin arasında tiyatro oyunu şeklinde cereyan ediyor. Kamu emekçileri artık bu oyunun figüranı olmak istemiyor.

Show more...
2 months ago
4 minutes 27 seconds

Gerçek gazetesi
Armağan Tulun: Yüzlerce cinayet tek bir fail

İktidarın iki lafından biri Türkiye Yüzyılı, Aile Yılı, Türkiye’nin önündeki tarihi fırsatlar gibi sözlerden ibaret. Ama her gün gerçekten memlekette yaşananlara baktığımızda gördüğümüz ne?


Patronların krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için ellerinden geleni ardına koymadıkları bir düzen, onların kârı için emekçi halkın belindeki kemeri sıktıkça sıkan sermayenin istibdadı. Emekçinin sadece sofrasındaki ekmek küçülmüyor, bazen de o sofradan bir tabak eksiliyor, evine ateş düşüyor. 12 yaşında Mersin’de dönerci ustasının “yavaş çalışıyorsun” diye üzerine gittiği, yaşanan kovalamacadan sonra yüksekten düşmüş ve beş yerinden bıçaklanmış hâlde bulunan Eyüp Can Güner’in evinde olduğu gibi. Ya da ateş Eskişehir’de ormanlık alanda yükseldiğinde yangına müdahale etmek için giden, alevlerin arasında kalıp hayatını kaybeden 5 orman işçisinden biri olan Eyüp Dereli’nin evinde olduğu gibi. 2025’in ilk 6 ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 447 işçinin evlerinde olduğu gibi…

Show more...
2 months ago
5 minutes 8 seconds

Gerçek gazetesi
Başyazı: Neden olmasın?

Siyasi gündemin tüm çalkantıları ve tartışmaları içinde değişmeyen bir gerçek var, o da milyonların yaşadığı derin yoksulluk ve geçim sıkıntısı. İşsizlik ve hayat pahalılığı ekonomik bir sorun olarak yaşansa da sebepleri de, sonuçları da, çözümleri de eninde sonunda siyasete dayanıyor. Dolayısıyla işçi sınıfının bunun farkına varmasının ve mücadelesini siyasallaştırmasının zorunluluk olduğu bir döneme gidiyoruz. Asgari ücrete zam yoksa, kamu işçisine, memura para yoksa kaynak olmadığından değil tüm kaynaklar sermayeye harcandığından, faize gittiğinden, emperyalizm tarafından gasbedildiğindendir. Vermediler, vermiyorlar, vermeyecekler. Almak zorundayız. Hakkını almak için sendikalaşan işçi işten atılıyorsa, direnen işçinin karşısına devletin polisi jandarması çıkıyorsa, sendikalı işçinin grevi devlet tarafından yasaklanıyorsa, o zaman iş ve ekmek mücadelesi de siyasi hale geliyor demektir.

Show more...
2 months ago
6 minutes 58 seconds

Gerçek gazetesi
Sahte barış daha çok kan, sahte çözüm daha çok baskı ve zulüm getiriyor!

PKK silah bırakma doğrultusunda ilk adımı atmaya hazırlanıyor. PKK adına yapılan açıklamada Süleymaniye’de 20-30 kişilik bir grubun sembolik bir törenle silahlarını imha edileceği açıklandı. Dem Parti de "Bir grup PKK üyesinin önümüzdeki günlerde Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında yapılacak bir etkinlikle kongre kararları doğrultusunda adım atması bekleniyor" dedi ve yazarlardan, kurum temsilcilerinden oluşan bir grubu süreci gözlemlemesi için bölgeye götüreceklerini açıkladı. Erdoğan da “silah bırakma kararını uygulamaya başlamasıyla süreç biraz daha hız kazanacaktır” diyerek bu gelişmeyi doğruladı ve AKP Genel Başkan Vekili Efkan Ala ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’la birlikte Dem Parti heyetiyle görüşme gerçekleştireceklerini ekledi.

Süreç bıçak sırtında

Sembolik gösterilerle sürecin pürüzsüz ilerlediğine dair bir izlenim yaratılmak istense de durum farklı. PKK fesih ve silah bırakma doğrultusundaki kongre kararlarını açıkladığı süreçte Milli Savunma Bakanlığı askeri operasyonların devam ettiğini açıklamıştı. Daha sonra PKK drone kullanarak 3’ü ağır 10 askerin yaralandığı bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırının ardından iktidar cephesinden çok sayıda eleştirel ses yükselmeye başladı. Baştan itibaren sürece karşı konumlanan Zafer Partisi gibi çevreler de muhalefet dozunu arttırdılar. Ancak tüm bu karşıt sesler “örgüt içinde süreci baltalamaya çalışanlar var” denerek itidal çağrılarıyla geçiştirildi. PKK liderlerinden Mustafa Karasu ise karşı taraftan birebir aynı sözlerle “devlet içinde bir kesim bu süreci bozmak istiyor” diyerek sürece dair eleştiriler yükseltti. Mustafa Karasu’nun sürece karşı olduğu için PKK Olağanüstü 12. Kongresi’ne katılmadığı hatta infaz edildiği söylentileri çıkmıştı. Mustafa Karasu’nun devleti adım atmamakla suçladığı ve sürecin tıkanmakta olduğunu ima ettiği konuşmaları PKK yayın organında yayımlandı.

Gizli diplomasinin ardındaki gerçekler

Belli ki arka planda yoğun bir gizli diplomasi ve müzakere süreci işliyor. Halk hiçbir şekilde olan bitenden haber edilmiyor. Sürecin arka planında Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta Kürt coğrafyasına sömürgeci bir himaye ile nüfuz etme çabası var. Pazarlıklar bu doğrultuda ilerliyor. Belli ki demokrasi, özgürlükler bu masada yok! AKP-MHP sürekli sivil, demokratik anayasadan bahsediyor ama mevcut anayasayı dahi her gün ayakları altında çiğniyor. Yarı yolda kalmış bir infaz düzenlemesi ile tahliyeler sağlansa da hapishaneler boşalmak bir yana daha da fazla dolup taşıyor. İstibdad rejimi Kürt illerindeki kayyımları kaldırma doğrultusunda en ufak bir adım atmazken kayyım rejimini CHP’li belediyelere genişletiyor. Kürt hareketi hiçbir düzeyde bu gelişmeleri süreci yürütmeye engel olarak görmüyor. Her açıklamada baskılara dair sert bir karşı çıkış görülmüyor sadece sitem ediliyor. Baskıcı uygulamaların sürece katkı sağlamadığından dem vuruluyor. Hani süreç “demokratik toplum” süreciydi? AKP-MHP, açılım için tekrar adres benim, “Kent uzlaşısı” gibi sandıkta iktidarı zorlayacak politikalardan vazgeçin diyor! “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği için hapiste olan Selahattin Demirtaş bile Erdoğan ve Bahçeli’ye uzun ömürler dilemeye başladığına göre belli ki Kürt hareketi Cumhur İttifakı’na olumlu cevap veriyor. Demek ki demokrasi ve özgürlükler sadece istibdad rejimi için değil Kürt hareketi için de sürecin asli unsuru değil sosudur!

Süreç burjuvazinin sömürgeci çıkarlarına yaslanıyor ve emperyalizmin himayesinde yürüyor

Show more...
3 months ago
8 minutes 2 seconds

Gerçek gazetesi
Sermayenin yalanlarına karşı işçi sınıfının gerçekleri