Yastıktan kafanı kaldırmadan geçen sabahların,
"Ben n'apıyorum ya?" dediğin boşlukların,Bazen ne yiyeceğim derken en çok da ne konuşacağım dediğin anların,
Bir de kaldırmakta zorlandığın hassas taraflarının iç sesi bu bölümde...
"Musics by from pixabay"
“İyeliksiz” geri döndü.
Bu bir podcast değil sadece.
Bir tirad.
Bir iç ses.
Bir boşluğun yankısı belki de…
Gülümseten ama içini deşen cümleler,
Perdeleri açan hikâyeler,
Kahkaha arası höykürüşler seni bekliyor.
Hazırsan...
Başlıyoruz.
Bende Değil Aramızda Kalsın serisi ile sizlere duyduğumuz, gördüğümüz, bildiğimiz ve sizlerin de bundan haberdar olmasını istediğimiz içeriklerle karşınıza çıkmaya devam ediyorum. Bu seferki hikayemizde ise İngiltere'ye uzanıyoruz. Viktorya döneminin karanlık tarafları karşısında ortaya çıkmış toplumun gerçekliğinin dile getirildiği bir şiirin ve bundan yola çıkılarak ortaya simgesel bir resmin çıktığı bu eserden bahsetmek istedik. Sanatsal gerçeklik toplumsal çıplaklık karşısındaki mücadelesini bu dönemde de sürdürmektedir. Değerli konuğum ile sizlere bunu sunmaktan çok keyif aldık.
Şiirin resme ve hatta müziğe dönüştüğü bu hikayeyi beğenmeniz umuduyla. Tekrar görüşmek üzere...
Uzun bir aranın ardından selam dostlar. Sizlere harika bir film getirdim. "Sevmek Zamanı"
Sadece film demek ne kadar doğru bilmiyorum ama dilim döndüğünce bunun detaylarına indim. Böylesi dipte köşede kalanlara hep ilgim var biliyorsunuz. İşte onlardan bir nadide içerikle yeniden merhaba diyorum sizlere.
Lütfen sabırla dinleyip hemen ardından bu filmi izlemeye koşun derim.
Sevgilerimle....
"Seni az seviyorum" dedi Derda.
"Ben daha az" dedi Derda.
Bir daha da konuşmadılar.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte...
Tutuklu Tiradı
Ayrıca tek hücreli ayrımcılara ve yargısı kalıbından büyük tüm varlıklara ithaf ediyorum.
Hayatı çekilmez kılarak, kısa yoldan yargısız infazla, yersiz ve temelsiz yakıştırılan tüm fikirleri kapsayan o olguyu eleştirmekteyiz bu bölümde.
"Önyargı atomu parçalamaktan zordur." demişti Einstein. Bırakın parçalamayı günümüzde onun, insanları parçalamak gibi bir özelliği ortaya çıkmakta. Gelin bu süreç nasıl başlıyor, nasıl ilerliyor ve kendimize ayrıca çevremize ne gibi etkileri oluyor bi dinleyelim. Bilelim ki bir şeyi anlamadan sahip olduğunuz tüm düşünceleriniz aslında sadece kendinizin birer yansımasıdır.
Sıkıldık. Gerçekten çok sıkıldık. Pandemi çok yordu hepimizi biliyorum. Bu bardağı taşıran damlaların sonuncuları. Ama genel olarak öncesinde de başımızı alıp gitmeler gelmedi mi akla. Yalnız modern olan her şeyden kaçıp doğaya yönelme ihtiyacı. Kimisi için hayatına biraz ara vermek. Bir başkası için zaten kendisinin olmadığı hayatına son verip yenilerine yelken açma istediği.
Hangimiz geminden kurtulmuş vahşi bir kısrak gibi kaçıp gitmek istemiyoruz ki? Bu bölümde fazlaca derin muhabbetlere girmeden hani ben de siz de hayatın hengamesinden sıkılmışken ayaküstü bir az nefes alsak muhabbeti yapalım istedim.
Hayatımızın daha kontrolde olduğu, ideal kalıpların dışında ve kendimizi özgür hissettiğiniz günlerde görüşmek üzere....
Her şeyi yediniz bitirdiniz be! Üstelik anlamı bile olmadan. Vallahi otomatiğe de bağladınız. Hani tadını çıkaramıyoruz. O an gelsin çaylar gitsin çorbalar. Hani nerde o kahvenin kırk yıllık hatırı?
Bu bölümde artık her şeyin çabucak tüketilmesi üzerine odaklanılan fast food tarzı kültürel yozlaşmadan basediyoruz. Baudrillard'ın da kulağını çınlatıp duruyoruz. Gelin artık biraz olsun tadını çıkararak yaşayalım diyoruz birlikte.
"Sevgi" bu inanılmaz kelimeye bir miktar derinlemesine bakış. Uzmana sorduk üstelik. Anlamı kavranmamış üstüne üstlük bu devirde daha da kaybetilmeye yüz tutmuş; sevgiyi anlamak için, biraz mola verip içsel höykürüşlerin sesini açın efenim.
Tolkaçof'un işten dönünce evinde istediği huzuru bulamaması üzerine. Hikaye çok tanıdık. Evlilik hayatına dem vuran bir komedi tiradı ile karşınızdayım. Evli hemcinslerime gelsin.. :)
Her ne kadar gerçek bir güldürü de olsa biz aranılan huzuru birbirimize karşılıklı sağlayabilelim.
Hayattaki seçimlerimiz ve bizlerin üstlendiği sorumluluk üzerine.
Seçim yapma noktasında basit ama etkili felsefi yaklaşım. "Ockham'ın Usturası"
Gereksiz ayrıntıyı usturayla kesip at.
Bu paradoksta kendi kişiliğimizin ne denli değişken ya da sabit olduğunu konuştuk. Tabi ki bir sonuca varmak niyetinde değiliz fakat yine de hem varız hem yokuz olayları.
Can Yücel'den de ufak bir şiir sıkıştırdım araya. İyi dinlemeler...
O kadar çok ki etrafta karanlık,
Herkesin gecesi kendine yeter..
Bir 'garip' Orhan Veli. Bu dünyada en çok yaşayan da oydu yaşamayadan giden de.
Kolay değildi bu dünyadan 'onun' da ayrılması...
Son günlerde yaşanan tüm kayıplarımız için üzgünüm. Normalde bu durumda bir program yayınlama düşüncem yoktu fakat sonradan dedim ki biraz olsun suçu artık kendimizde arayalım. Bir nevi yerinde öz eleştiri olsun. Doğa ve insan arasındaki tek taraflı çatışmanın sonuçları ile yüz yüze bırakıldığımızın sesli tasviridir. Sorumlu arıyorsak mazlum doğaya yaptıklarımıza bakalım.
Yaşadığımız gerçeklik ya gerçekten de bir simülasyon dünyasıysa?
Dönüşen benlikler. Dünyanın kendi etrafında dönüşünden de hızlı üstelik. Bu bölümde İmaj ve söz üzerine kısa bir değerlendirmenin ardından, hayatımızda çok büyük bir yere sahip olan sosyal meydanın dönüştürdüğü narsist benlikler üzerine konuştuk. Değişen çağın, pek de iyiye dönüşmeyen kişilikleri hakkında ufak çaplı eleştiriler...
Şimdi sizler de sadece dediklerime kulak verin. Bir "İyeliğe" sahip olmadan kendinizi sözlerin akışına ve düşüncelere bırakın..
Şansızlık, kadere boyun eğme ve aidiyet...
Bir zaman gelir ki artık sahip olduğunuz düşünceler vücudunuzdaki her boşluktan dışarıya doğru hücum eder. İşte o an artık o düşünceler size ait olmaktan çıkar. Duyulması, bilinmesi, özümsenmesi gerekir.
Bu bölümde kadere boyun eğme, kaçınılmaz sona giderken şans/şansızlık eşliğinde geçtiğimiz yollardan konuştuk. Kabullendiğimiz şansızlığımızı Çöldeki Kutup Ayısı ile pekiştirdik. Aidiyet olgusunu beklenmedik bir örnekle karşınıza sunduk. "Nereye aitiz?" sorusuna ise kendiniz cevap verin istedik.
Şimdi sizler de sadece dediklerime kulak verin. Bir "İyeliğe" sahip olmadan kendinizi sözlerin akışına ve düşüncelere bırakın..
Bir zaman gelir ki artık sahip olduğunuz düşünceler vücudunuzdaki her boşluktan dışarıya doğru hücum eder. İşte o an artık o düşünceler size ait olmaktan çıkar. Duyulması, bilinmesi, özümsenmesi gerekir.
İçimden çıkan düşünsel höykürüşlerle bezeli bu serimizin ilk bölümü ile karşınızdayım. Bu bölümde bir erkeğe atfedilen davranış örüntülerini nasıl kaybettiğimizi, insan ilişkilerindeki kadın, erkek davranışlarının ayrılmaz paralelliğini, olan ve olması gerekenleri kendimce 'höykürdüm'.
Şimdi sizler de sadece dediklerime kulak verin. Bir "İyeliğe" sahip olmadan kendinizi sözlerin akışına ve düşüncelere bırakın..