
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
Gerçi Şükrü Erbaş bir röportajında, “Şiir üzerinde fazla konuşulmaması gereken bir sanat dalıdır” der. “Çünkü şiir yazılmıştır, şair sözünü söylemiştir ve okuyanlar kendileri bir anlam çıkarmalıdır.”
Dediği doğrudur. Şiir üzerine konuşulmaz. Şiir her şeyden önce duyumsanır, özümsenir ve esinlediği duygu ve düşünceler temelinde çok yönlü yolculuklara çıkarır insanı.
Şükrü Erbaş’ın şiirlerinde insanı asıl çarpan mücadele ile hayatın iç içeliği, bunları birbirinden ayırmanın olanaksızlığıdır. Onun şiirinde mücadele etmek ile yaşamak, adeta aynı şeyi ifade eder; mücadele edilmesi gereken sistem, onu çoğaltan insanlarıyla birlikte kavranır.
Acıları ve yoksunluklarıyla, sevinçleri ve hayalleriyle bütünleştiği insanlara onları nasıl anlattığını söyleşilerle ulaştırıyor. Ankara'dan Cizre'ye, Elazığ'dan Van'a kadar bir şiir gerillası gibi dolaşıyor. Şiirini onlara içiriyor, onlardan besleniyor.
Kulak verelim...