
H. Selim Açan, Sedat Peker'in ifşaatları konusunu gazeteci Erk Acarer'le konuştu.
Erk Acarer, Peker’in ifşaatlarının kamuoyuna yansıması konusunda öne çıkan gazetecilerden biri. Bu yüzden bazı bedeller ödedi. Evinin önünde saldırıya uğradı, daha önce çalıştığı BirGün gazetesiyle yolları bu yüzden ayrıldı. Bu arada “haber kaynağıyla arasına gerekli mesafeyi koymadığı” temelinde eleştirilere hedef oldu.
'Devlet' denilen mekanizmanın doğasından kaynaklanan bu çürümenin önce 12 Eylül askeri faşist cunta döneminde, ardından Kürdistan'da yürütülen kirli savaşa paralel olarak 1990'lar sonrasında ivmelendiği görüşünde birleşen yazarımız ve konuğu arasındaki sohbet, aşağıdaki sorular ekseninde gelişti:
1) Yeraltı dünyasının devletle en içli dışlı isimlerinden biri olarak bilinen Sedat Peker iki yıldan beri ifşaatlarıyla gündemde. Devletteki çürümeyi, yozlaşmayı, çeteleşmeyi, buna paralel gelişen uyuşturucu kaçakçılığı, soygun ve gasp süreçlerini somut olay ve belgeler temelinde sergilemeye başladı. Görünen o ki elinde çok daha fazlası var. Bu yönüyle ucunu göstererek ilerlediği bir şantaj siyaseti izliyor.
Fakat şu soru yanıtını hâlâ bulmuş değil: Ne oldu da Peker konuşmaya başladı? Sansasyon peşinde koşmadığı açık da neyin peşinde koşuyor? Senin yorumun ne bu konuda?
2) Peker, başlangıçta “Bir kamera-Bir tripod” sloganıyla doğrudan yayın yapıyordu. Sonra belli ki perde arkasında yapılan bazı pazarlıklar sonucu BAE bu yolu kapattı. Bunun üzerine bir süre sonra farklı isimlerle açtığı hesaplar ya da 3. şahıslar üzerinden verdi mesajlarını. Fakat şimdi sesi iyice kısılmış görünüyor. Bu arada etrafındaki çemberin daraldığını düşündüren gelişmeler var. Peker’i ortadan kaldırmaları için uluslararası bir mafya çetesine 25 milyon dolar gibi çok yüksek bir fiyat teklif edildiği dile getirildi, hakkındaki İnterpol araması önceleri “ifadesinin alınması” ile sınırlıyken şimdi “bulunduğu yerde iade amaçlı yakalanmasına” çevrildi, bir süreden beri “Basın danışmanı” kimliğiyle boy gösteren bir adamı çok ilginç bir sınır dışı edilme süreci sonunda “adrese teslim” Türkiye verildi. Diğer yandan Peker, seçime iki ay kala çok daha sarsıcı dosyaların kapağını açacağını iddia etmişti.
Sen bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsun? Süreç hangi olasılıklara gebe, muhtemelen nasıl bir seyir izler sence?
3) Peker’in ifşaatlarının kamuoyuna yansıması konusunda öne çıkan gazetecilerden biri oldun. Bu yüzden hem evinin önünde saldırıya uğradın hem de BirGün gazetesiyle yolun ayrıldı. Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri olan “haber kaynağıyla aradaki mesafeyi koruma” noktasında gereken özeni göstermemekle eleştiriliyorsun. Bu konuda ne diyorsun?