
Çevrenin talanı ve doğanın dünya çapında tahribi neoliberal kapitalizmin son 40 yıldır alamet-i farikası durumunda.
Türkiye'ye gelince bu çok daha vahim boyutlar kazanıyor. En nadide alanlar, kentlerin rant değeri yüksek olan her yeri emekçilerden arındırılmaya çalışılıyor. Verimli tarım arazileri sermayeye peşkeş çekiliyor. İstediği yere “riskli alan” ya da “hazine malı” diyerek çöken AKP iktidarı, emperyalist ve yerli işbirlikçilerinin semirmesi için doğanın canına okuyacak ruhsatlar dağıtıyor, maden ruhsatları adeta kapanın elinde kalıyor.
Yeşil alanlar imara, depremde sığınılacak yerler dahi yapılaşmaya açılıyor. Kamu arazileri rant ve talan yumağı içinde can çekişiyor.
Avrupa'nın çöplüğü, zehirli atık deposu haline getirilen Türkiye'de pek çok ormanlık alan yangınlarla ya da çeşitli yağma projeleriyle yok edildi.
Neoliberal yağmacılıkta ustalaşan AKP, iktidarda olduğu yıllarda bu modelin ruhuna uygun olarak devlet işletmesi olarak tanımlanan 271 işletmeyi sattı. Elde kalan birkaçını da Varlık Fonu denilen havuzda toplayarak sıcak para bulmak için adeta ipotek altına aldı. Son yıllarda esas olarak doğayı, devlet arazilerini metalaştırma, sermayeye peşkeş çekme yolunu tuttu. Kentler, tarihsel varlıklar, yeşil alanlar, zeytinlikler, ormanlar… aklımıza gelebilecek ne varsa maden-turizm-inşaat patronlarına ya da sıcak para için türlü çeşit sermaye adreslerine peşkeş çekildi.
Gazetemiz editörlerinden Oya Açan, çevre sorunları konusundaki birikimi ve mücadelesiyle tanınan isimlerden akademisyen ve siyasetçi Beyza Üstün'le konuştu.
Aşağıdaki sorular ekseninde gelişen sohbeti Alınteri’nin Youtube ve Spotify hesaplarından dinleyebilirsiniz:
1-Sermayenin son birkaç yıldır AKP eliyle doğa ve çevreye yönelik saldırısının gerisindeki motivasyon nedir?
2-Emperyalist-kapitalist dünya pandemi ve savaş sarmalıyla birlikte derinleşen gıda ve enerji kriziyle boğuşurken iklim krizi de yeni alarmlar vermeyi sürdürüyor. Kapitalizm koşullarında iklim kriziyle ve ekolojik yıkımla başa çıkmak mümkün mü?
3-İklim krizinde gelinen noktanın vahim olduğu ve herkesin bir an önce harekete geçmesi gerektiğini düşünen çevreci gruplar bu yıl kamuoyunun dikkatini çekmek için farklı malzemeler kullanarak ünlü sanat eserlerine zarar verme tarzında eylemlere başladı. Bu eylem biçimini nasıl değerlendiriyorsun?