
İran iki haftadır yeni bir isyan dalgasıyla çalkalanıyor. Fitilini kadınların ateşledikleri bu öfke patlaması, genç bir Kürt kadının, Jîna Mahsa Amini'nin 'ahlak polisi' denilen zebanilerce dövülerek katledilmesi üzerine patlak verdi. İran’ın dört bir yanında kadınlar sokaklara döküldü, başörtülerini yakarak “Jin Jiyan Azadi” sloganlarıyla yeri göğü inletti.
Hız kesmeyen öfke kısa sürede dünyanın her yanına yayıldı.
Oya Açan, İran'da kadın mücadelesinin evrimini, İran toplumunu pençesine almış derin toplumsal çelişkileri, bunun kadın isyanıyla bağını Türkiye'de feminist hareketin önde gelen isimlerinden gazeteci Ayşe Düzkan'la konuştu.
Aşağıdaki sorular ekseninde gelişen sohbeti Alınteri’nin Youtube ve Spotify hesaplarından dinleyebilirsiniz:
1. Öncesi de olmakla birlikte özellikle 2000 sonrası yıllarda kadınların toplumsal mücadelelerin başını çeken öncü bir rol oynadıklarını görüyoruz. Sudan Devrimi, Şili’den yayılan La Testis dalgası, Polonya ve ABD'deki kadınların kürtaj “hakkı”nın ellerinden alınmasına karşı yürütülen mücadele... Uzaklara gitmeye de gerek yok Kürdistan ve Türkiye gözümüzün önündeki örnekler. Bu zincire şimdi fitilini Jina Mahsa Amini’nin ateşlediği İran'daki yeni isyan dalgası eklendi. Öncelikle bu son dalgayı nasıl değerlendirdiğini sormak istiyorum sana?
2. İran'da 2019'dan bu yana böylesi bir isyan dalgası görülmemişti. Sokakta yalnızca kadınlar yok, mesele de rejimin kuruluşundan bu yana temel direklerinden biri olan kadın düşmanlığının simgesel örtüsü “tesettür” olmaktan çıktı. Kadın-erkek, etnik kimlik farklarının silindiği bir halk hareketinden bahsedebiliriz. Hayat pahalılığı, zamlar, ekonomik ve toplumsal baskılar etnik kimlik farklılıklarını bile geçersizleştirerek sınıfsal temelde bir toplanma olduğunu gösteriyor. Ne dersin?
3. Dünyada da Türkiye'de de kendini sürekli büyüten kadın hareketinin önünü kimse kesemez artık! Örneğin Emine Şenyaşar'ı kimse söküp alamıyor o Adliye’nin önünden. Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri geri adım atmıyor. 8 Mart'larda kabaran dalgaları kimse engelleyemiyor. Fakat şöyle de bir gerçek var: Kadınlar hala defansif temelde harekete geçiyorlar. Kendilerine yönelik şiddete, bedenlerine, kimliklerine, kazanılmış haklarına bir saldırı olduğunda hareketleniyorlar. Hareketi bu düzlemden bir adım ileriye, yani kadını yok sayıp hiçleştiren koşullar ve sistemle daha köklü bir hesaplaşma düzlemine sıçratabilmek için/neler yapmalıyız?