Tolstoy’un dünyasında başlayan bir hikâye, bugün hâlâ kalplerin içinde sürüyor.
Bu bölüm, bir kadının iç sesiyle yüzleşmesini; aşkın, anneliğin ve insan olmanın sınırlarında dolaşan o sessiz çelişkiyi anlatıyor. Aşkın büyüttüğü suçluluk, anneliğin getirdiği sessizlik ve insan olmanın tüm karmaşası…
Belki de hepimizin içinde bir parça Anna var
Zaman değişti, toplum değişti, ama duygular aynı kaldı.
Sesli Satırlar bu kez “Anna Karenina”dan yola çıkarak kalbin sessizliğini dinliyor.
Bazı hikâyeler bitmez… sadece biçim değiştirir.
🎧 Dinlerken belki siz de kendi sessizliğinizin yankısını duyacaksınız
Burası Sesli Satırlar.
Bu bölümde, Rus edebiyatının en büyük isimlerinden Lev Tolstoy’un hayatına ve sessiz veda anına kulak veriyoruz.
Onun yalnızlığı, vicdanı ve insan olma sancısı, kelimelerin içinde yankılanıyor.
🎙️ Eğer bu sessiz hikâyeye kulak vermek isterseniz, Sesli Satırlar’ı takip etmeyi unutmayın
Sesli Satırlar”da bu kez Charles Dickens’ın dünyasına adım atıyoruz.
İyilik, fedakârlık ve insanın içsel direnişi üzerine bir anlatı: İki Şehrin Hikayesi.
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü…”
Dickens’ın kaleminden çıkan bu cümle, yüzyıllar sonra hâlâ bize ayna tutuyor.
Sessiz kahramanlıkların azaldığı bir çağda, onun sözleri hâlâ yankılanıyor:
“Yaptığım bu şey, şimdiye kadar yaptığım her şeyden daha iyidir.”
Burası Sesli Satırlar… Kelimelerin sese dönüştüğü yerde, insanın iç sesiyle buluştuğu bir yolculuk.”
Bu bölümde Dostoyevski’nin Suç ve Cezasına yeniden bakıyoruz — sadece bir roman olarak değil, insanın kendi karanlığıyla yüzleştiği bir aynaya dönüşü olarak.
Raskolnikov’un suçtan dirilişe, inkârdan farkındalığa uzanan yolculuğu bize bir şey fısıldıyor:
“Gerçek özgürlük, insanın kendine yalan söylemeyi bıraktığı andır.”
Modern dünyanın sessiz suçlarını, vicdanın yankılarını, affetmenin ve dirilmenin anlamını birlikte arıyoruz.
🎙️ Bazı hikâyeler bitmez; sadece susar. Ta ki bir gün siz onları yeniden duyana kadar
Raskolnikov’un odasından, bugünün yalnız ekranlarına uzanan bir iç yolculuk bu.
Modern dünyanın sessiz suçlarını, bastırılmış vicdanını ve kaybolan benliğini anlatan bir sesli anlatı.
Artık kimse baltayla öldürmüyor, ama herkes kendi sesini susturuyor.
Bu bölümde “Suç ve Ceza” üzerinden modern insanın iç hesaplaşmasını dinleyeceksin.
🎙️ Sesli Satırlar — kelimelerin sesi bittiğinde, yankısı sende sürsün.
Bir ömür boyunca insan ruhunun karanlık köşelerinde dolaşan bir yazar: Fyodor Dostoyevski.
Bu belgesel tarzındaki podcast’te, acıdan doğan bir dehanın portresini dinleyeceksiniz.
Sürgün, kumar, aşk ve yazma tutkusuyla şekillenmiş bir hayat…
Her satırında insanın kendini bulduğu bir hikâye
Hayatın içinde kaybolduğunu, varlığının görünmezleştiğini hiç hissettin mi? Günler akıp giderken, bir noktada kendi kimliğini sessizce yitirebilirsin. İşte bu bölümde, Franz Kafka’nın Dönüşüm eserinden yola çıkarak yabancılaşmayı, sessizlikle örülen yalnızlığı ve değerin faydaya indirgenişini konuşuyoruz.
Gregor’un hikâyesi yalnızca edebiyatın bir karakteri değil; aslında hepimizin hayatında yankı bulan bir ayna. Çünkü bazen en büyük trajedi, değişim değil, çevremizdekilerin bu değişimi fark etmemesidir.
Dinlerken belki sen de kendi dönüşümünü, kendi sessiz çığlığını fark edeceksin. Ve belki, cevaplardan çok sorularla kalacaksın: Ben kimim? Gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece var mıyım?
İnsan zihni, en sessiz anlarda bile kendi kendine savaş açabilir. Bu bölümde, Stefan Zweig’ın Satranç’ından ilhamla, Dr. B.’nin deneyimlerinden yola çıkarak içsel çatışmanın ve yalnızlığın yarattığı derin duyguları keşfediyoruz. Kısa bir alıntı ile başlıyor ve ardından zihnin labirentlerinde bir yolculuğa çıkıyoruz; dinleyin ve kendi içinizdeki labirentlerde yürüyün
Bu kelime bana yetmiyor. Çünkü mutluluk, üzüntü, korku ya da özlem; hiçbiri tek bir sözcüğe sığmıyor. Hepimiz bazen kelimelerin yetersiz kaldığını hissederiz. Mutluyuzdur ama anlatamayız. Üzgünüzdür ama kelime küçülür. Birini özleriz ama söyleyemeyiz. Bu bölümde kelimelerin sınırlarını, duyguların derinliğini ve ikisi arasındaki boşluğu konuşuyorum. Söylenmeyen sözlerin, sıradanlaşan ifadelerin ve sessizliğin ağırlığının aslında hayatımızı nasıl şekillendirdiğini birlikte keşfedeceğiz.
Altın tahtların , masalsı düğünlerin ötesinde… Diana’nın hikayesi: bir genç kızın, bir kadının, bir annenin kalbine dokunuyor. Yalnızlık korkusu, sevgi arayışı, anneliği, mücadelesi ve sonunda halkın kalbine kazınan bir isim. Diana
Bu bölümde, onun kırılganlığının nasıl bir güce dönüştüğünü ve neden bugün halaaa “Halkın Prensesi” olarak anıldığını konuşacaz.
Güç, korkudan mı doğar, yoksa güven vermekten mi? Cevap düşündüğünden farklı olabilir…
Hepimiz gücü gördüğümüzde büyüleniyoruz: büyük ordular, kalabalık mitingler, yüksek koltuklar… Ama ya bütün bunlar sadece bir yanılsamaysa? Bu bölümde gücün neden çoğu zaman kendi sahibini tükettiğini, meşruiyet olmadan hiçbir otoritenin kalıcı olamayacağını konuşuyoruz.
Kör muhasebeciden Atatürk’e, Gandhi’den Mandela’ya uzanan hikâyelerle şu soruya cevap arıyoruz: Gerçek güç nedir, kimin elindedir
Hepimiz zaman zaman kendi ihtiyaçlarımızı ön planda tutuyoruz. Peki ya bu durum, başkalarının duygularını göremeyecek kadar büyüdüğünde? Bu bölümde bencilliğin görünmez sınırlarını, empati kurmamanın ilişkilerimize, toplumumuza ve hatta kendimize nasıl zarar verdiğini konuşuyoruz. “Ben”den “Biz”e geçişin neden bu kadar zor olduğunu ve empatiyi yeniden hatırlamanın yollarını keşfetmeye hazır mısınız ?
Kaosun ortasında kimliğimizi belirleyen şeyin gözlerimiz değil, birbirimize duyduğumuz güven olduğunu biliriz. İyilik ve öfkenin, paylaşım ve fırsatçılığın aynı anda var olabildiği anlarda, insan kalabilmenin ne kadar zor olduğunu sorguluyoruz. Bu bölüm, sadece bir romanın değil, hayatın kendisinin bize açtığı aynaya bakmamız için bir davet. Körlüğün gerçek anlamını keşfetmeye hazır mısınız?
Her gün yüzlerce şeye bakarız ama çok azını görürüz. Alışkanlıklarımız, önyargılarımız ve dikkatsizliğimiz gözlerimizin önündeki gerçekleri perdeleyebilir.Görmemize engel karanlık değil, ışığın içinde saklanan umursamazlıktır. Görmek sadece bakmak değil , baktığını anlamaktır.
“Özgür Sesler”, özgürlük için sesini yükselten kadınların mücadelesine ses veriyor.Bu bölümde, baskılara rağmen susmayan ve yol açan kadınların savaşına değiniyor. Onların mücadeleleri, sadece kendi yaşamlarını değil, gelecek nesilleri de şekillendiriyor. Bu podcast, kadınların seslerini görünür kılmak ve ilham veren direnişlerini yaymak için var
Bazen kalabalıkların ortasında bile kendimizi yapayalnız hissediyoruz. Ama unutma, yalnızlık sonsuz bir çıkmaz değil. Küçük bir selam, içten bir sohbet, paylaşılan bir an bile bir köprü kurabilir. Bu podcast’te, yalnızlıktan çıkış yollarını birlikte arayacağız. Çünkü bazen en güzel iyileşme, bir başkasının hikâyesinde kendini bulmakla başlar
Ataerkil toplumlarda kız çocukları çoğu zaman özgürlüklerinden çok geleneklerle tanımlanır. Anneler, hem bu baskıyı yaşamış hem de kızlarına aktarmak zorunda bırakılmış bir kuşak zincirinin taşıyıcısıdır. Oysa onların direnci ve sevgisi, kız çocuklarına farklı bir gelecek hayal etme gücü verir
Herkese merhaba, sesli satırların yeni bölümü tekrardan sizlerle. Kırmızı ruj ile başlayıp, bir kadının görünmez tutsaklığını anlattığım podcast’imde Üvey Kırmızı (PİA) tekrardan bizlere eşlik ediyor.Keyifli dinlemeler☺️
şiddet ve manipülasyon asla sevgi değildir. Suskunluk değil, ses olmak zamanı
Özellikle kadınlara yönelik zorbalık, manipülasyon ve psikolojik baskı deneyimlerini, kitaplarla destekleyerek, sesli satırlarla ele alıyor. Amacım farkındalık yaratmak, deneyimleri paylaşmak ve bu konularda konuşmayı cesaretlendirmek. Dinlerken kendinizi veya tanıdıklarınızı tanıyabilir, destek arayışında olanlara yol gösterebilirsiniz.