
Hafıza kusurlarımız bizi insan yapar. Anılarımız solar, eksilir, kimi zaman yeniden yazılır.
Ama belki de tam bu kusurlar, hayatımıza anlam katar.
Gelecekte anılarımızı kristal netliğinde saklayan yapay zekâlar, bizi daha ‘biz’ mi yapacak… yoksa insanı insana dönüştüren unutma lüksümüzü elimizden mi alacak?
Bergson’un hafızayı yaratıcı bir süreç olarak görmesinden, Nietzsche’nin unutmayı yaşamın temel şartı saymasına; Proust’un Madeleine kekiyle açılan hafıza pencerelerinden yola çıkarak bu bölümde sorguluyoruz:
Kusursuz hafıza, bizi özgürleştiren bir ölümsüzlük mü getirir, yoksa kimliğimizi zincire vuracak ağır bir yük mü?”