
Musa (a.s.); İsrailoğullarına, Erîhâ’ya, yâni Beytülmakdis toprağına girmelerini emretti ve: “Ey kavmim! Allâh’ın, size takdir ettiği mukaddes toprağa giriniz! Arkanıza dönmeyiniz! Sonra nice zararlara uğrayanların haline dönmüş olursunuz!” dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Doğrusu orada zorbalar gürûhu (Âd kavmi kalıntısı) var! Doğrusu, onlar, oradan, çıkıncaya kadar, biz, oraya katiyen giremeyiz! Eğer onlar, oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak oraya giricileriz.” dediler.
Peygamberine aykırı davranmaktan korkmakta olan kimselerden, Allâh’ın, kendilerine nimet ihsan ettiği iki er: “Onların üzerine şehrin kapısından giriniz! Bir kere, ona girdiniz mi, hiç şüphesiz ki, siz galipsinizdir. Artık, Allâh’a güvenip dayanınız, gerçekten imân etmiş kimselerseniz!’’ dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Onlar (Zorbalar), orada bulundukça, biz, oraya ebediyen giremeyiz! Artık, sen, Râbb’inle berâber git! Bu suretle ikiniz onlarla harp ediniz! Biz, mutlaka burada oturucularız!” dediler.
Musa (a.s.): “Yâ Râb! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik olamıyorum, sözümü geçiremiyorum. Artık sen, o fâsıklar güruhunun arasını ayır!” dedi. Allâh (c.c.): “Muhakkak, orası, kendilerine, kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar oldukları yerde (Tîh çölünde) sersem sersem dolaşacaklardır. Artık sen, o fâsıklar gürûhu hakkında tasalanma!” buyur du. “Hani, Musa kavmine: “Ey kavmim! Ben, size hakîkaten Allâh’ın peygamberi olarak gönderilmiş olduğumu bildiğiniz halde, niçin beni cezâlandırıyorsunuz?” demişti. İşte onlar, hakdan sapıp eğrildikleri zaman, Allâh da onların kalblerini hidayetten döndürdü. Allâh, fâsıklar gürûhuna hidayet etmez.” (Saf s. 50)
(M.Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, s.78-89)