Uyan! Şiiri - Mehmet Akif Ersoy
Baksana kim boynu bükük ağlayan?
Hakk-ı hayâtın senin ey müslüman!
Kurtar o bîçâreyi Allâh için,
Artık ölüm uykularından uyan!
Müspet manada hayırlı hizmetlerde istimali ile alakalı bu çalışmayı istifadelerinize arz ediyoruz.
(SAFRANBOLU NUR)
Büyük görünme küçülürsün
Ey enesi çifteli, kafası da kibirli! Şu mizanı bilmeli: Her adam için elbet cem'iyet-i beşerde, içtimaî binada,
Görmek görünmek için şu mertebe denilen bir penceresi var. Ger pencere, kamet-i kıymetinden yüksekse, tekebbürle tetavül edecek,
Uzanacak. Ger pencere, kamet-i himmetinden alçaksa, tevazu'la tekavvüs edecek, eğilecek.
Kâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük. Nâkıslarda, küçüklük mizanıdır büyüklük...
Bediüzzaman Said NURSİ Sözler
Meziyetin varsa hafa türabında kalsın; tâ neşvünema bulsun
Ey zîhâssa-i meşhure! Taayyünle zulmetme, ger perde-i hafanın altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi.
Herbir ihvanın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali, herbirine celbeder bir nazar-ı hürmeti.
Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükrim iken altında; üstünde zalim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin.
İhvanını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zalim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.
Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlahî, hem o nizam-ı ahsen
Bir ferd-i fevkalâde, kendi nev'i içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir, hem de eder müstahsen.
İşte sana misali: İnsan içinde veli, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mühmel. Cum'ada müstetirdir bir saat, kabul olur dua edersen.
Ramazanda münteşir bir leyle-i zû-kadir, esma-ül hüsnada muzmer iksir-i ism-i a'zam. Bu misallerin haşmeti, hem de o sırr-ı hasen
İbhamda izhar eder, ihfada isbat eder. Meselâ: Ecelin ibhamında bir müvazene vardır; her dakikada tutar ne vaziyet alırsan.
Kefeteyn-i havf u reca, hizmet-i ukba, dünya; tevehhüm-ü bekaî, lezzet-i ömrü verir. Yirmi sene mübhem bir ömür olsa ahsen
Nihayeti muayyen bin senelik bir ömre. Zira nısfı geçerse, her saati geldikçe güya adım atarak dar ağacına gidersin
Şey'en şey'en üzülmek.. vehm de teselli vermez, sen de rahat etmezsin...
SAİD NURSÎ Sözler ( 720 - 721 )
İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dâhilde niza ve husumet istemez
Ey Âlem-i İslâmî! Hayatın ittihadda. Ger ittihad istersen düsturun bu olmalı:
"Hüvel Hakku" yerine "Hüve Hakkun" olmalı. "Hüvel Hasen" yerine "Hüvel Ahsen" olmalı...
Her müslim kendi meslek, mezhebine demeli: "İşte bu haktır, başkasına ilişmem. Başkaları güzelse, benim en güzelidir."
Dememeli: "Budur hak, başkaları battaldır." Ya "Yalnız benimkidir güzeli; başkaları yanlıştır, hem çirkindir."
Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor, sonra maraz oluyor, niza ondan çıkıyor. Derd ile dermanlar
Taaddüdü hak olur, hak da taaddüd eder. Hacat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur, hak da tenevvü eder.
İstidad, terbiyeler, tekessürü hak olur, hak da tekessür eder. Bir madde-i vâhide, hem zehir ve hem panzehir.
İki mizaca göre mesail-i fer'îde hakikat sabit değil, izafî ve mürekkeb, mükellefîn mizaclar
Ona bir hisse verip, ona göre ederek tahakkuk ve terekküb, her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder.
Mezhebinin hududu tayinini bırakır temayül-ü mizaca; taassub-u mezhebî tamime sebeb olur.
Tamimin iltizamı sebeb olur nizaa. İslâmiyet'ten evvel tabakat-ı beşerde derin uçurumlar,
Hem tebaüd-ü acibi istedi bir vakitte taaddüd-ü enbiya, tenevvü-ü şerâyi', müteaddid mezhebler.
Beşerde bir inkılab İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, Şer' etti ittihad, vâhid oldu Peygamber.
Seviye bir olmadı; mezheb taaddüd etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihad eder mezhebler...
* * *
SAİD NURSİ
Bazan küçük bir şey, büyük bir iş yapar
Öyle şerait oluyor, tahtında az bir hareke sahibini çıkarıyor tâ a'lâ-yı illiyyîn...
Öyle hâlât oluyor ki; küçük bir hareket, kâsibini indiriyor tâ esfel-i safilîn...
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ Sözler
Tebaî nazar, muhali mümkün görür
Meşhurdur ki: Îdin hilâline bakardı cemaat-ı kesîre. Kimse bir şey görmedi.
Zevalî bir ihtiyar yemin etti ki: "Gördüm." Halbuki gördüğü, kirpiğinin tekavvüs etmiş beyaz bir kılı idi.
O kıl oldu onun hilâli. O mukavves kıl nerede? Hilâl olmuş Kamer nerede? Ger anladın şu remzi:
Zerrattaki harekât; kirpik-i aklın olmuş, birer kıl-ı zulmettar.. kör etmiş maddî gözü.
Teşkil-i cümle enva' fâilini göremez, düşer başına dalal.
O hareket nerede? Nazzam-ı kevn nerede? Onu ona vehmetmek, muhal ender muhal!..
Kur'an âyine ister, vekil istemez
Ümmetteki cumhuru, hem avamın umumu; bürhandan ziyade me'hazdaki kudsiyet şevk-i itaat verir, sevkeder imtisale.
Şeriat yüzde doksanı; müsellemat-ı şer'î, zaruriyat-ı dinî birer elmas sütundur.
İçtihadî, hilafî, fer'î olan mesail; yüzde ancak on olur. Doksan elmas sütunu, on altunun sahibi
Kesesine koyamaz, ona tâbi kılamaz. Elmasların madeni: Kur'an ve hem Hadîstir. Onun malı.. oradan, her zaman istemeli.
Kitablar, içtihadlar Kur'anın âyinesi, yahut dûrbîn olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu'cizbeyan.
Mübtıl, bâtılı hak nazarıyla alır
İnsandaki fıtratı mükerrem olduğundan, kasden hakkı arıyor. Bazan gelir eline, bâtılı hak zanneder, koynunda saklıyor.
Hakikatı kazarken ihtiyarı olmadan dalal düşer başına; hakikattır zanneder, kafasına geçirir.
* * *
Kudretin âyineleri çoktur
Kudret-i Zülcelal'in pekçoktur mir'atleri. Herbiri ötekinden daha eşeff ve eltaf pencereler açıyor bir âlem-i misale.
Sudan havaya kadar, havadan tâ esîre, esîrden tâ misale, misalden tâ ervaha, ervahtan tâ zamana, zamandan tâ hayale,
Hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil eder şuunat-ı seyyale.
Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vâhide, olur milyon kelimat!
Acib istinsah eder o kudretin kalemi.. şu sırr-ı tenasülât...
Temessülün aksamı muhtelifedir
Âyinede temessül, münkasım dört surete: Ya yalnız hüviyet; ya beraber hâsiyet; ya hüviyet hem şu'le-i mahiyet; ya mahiyet, hüviyet.
Eğer misal istersen, işte insan ve hem şems, melek ve hem kelime. Kesifin timsalleri, âyinede oluyor birer müteharrik meyyit.
Bir ruh-u nuranînin, kendi mir'atlarında timsalleri oluyor birer hayy-ı murtabıt; aynı olmazsa eğer, gayrı dahi olmayıp
Birer nur-u münbasit. Ger şems hayevan olaydı; olur harareti hayatı, ziya onun şuuru.. şu havassa mâliktir âyinede timsali.
İşte budur şu esrarın miftahı: Cebrail hem Sidre'de, hem suret-i Dıhye'de meclis-i Nebevî'de,
Hem kim bilir kaç yerde!.. Azrail'in bir anda Allah bilir kaç yerde, ruhları kabzediyor. Peygamber'in bir anda,
Hem keşf-i evliyada, hem sadık rü'yalarda ümmetine görünür, hem haşirde umum ile şefaatle görüşür.
Velilerin ebdalı, çok yerlerde bir anda zuhur eder, görünür.
SAİD NURSİ
Lemaat
مِنْ بَيْنِ هِلاَلِ الصَّوْمِ وَ هِلاَلِ الْعِيدِ
Çekirdekler Çiçekleri
Risale-i Nur şakirdlerine küçük bir mesnevî ve imanî bir divandır.
Müellifi: Bedîüzzaman Said Nursî