
Deniz ve Balıkçılık Bilimcisi Nezih Bilecik in "İstanbul ve Çanakkale boğazları ile ağızlarına yasaklama getirilmesi üzerine önlemler paketi" ve "Mantıktan Yoksun Ülkesel Balıkçılık Yönetimi " isimli makaleleri üzerinde derinlemesine bir inceleme: Nezih Bilecik’in makaleleri, Türkiye’deki sucul canlı kaynakların yönetiminde süregelen bilim dışı ve mantıksız uygulamaları sert biçimde eleştirir. Yazar, merkezi otoritenin —yani Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı genel müdürlüklerin— politikalarını “bilimsel değil, siyasal güdümlü” olarak tanımlar. Ona göre bu yönetim anlayışı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında kontrolsüz endüstriyel avcılığa (özellikle gırgır balıkçılığına) izin vererek biyolojik koridorların tahribine ve ekosistemlerin çöküşüne neden olmaktadır.Bilecik’e göre, bilimin özü mantıktır; gözleme, ölçüme ve neden-sonuç ilişkisine dayanır. Ancak Türkiye’de balıkçılık yönetimi bu temel ilkelerden tamamen kopmuştur. Merkezi otorite, “doğru düşünme sanatı” olarak tanımlanan mantığı bir kenara bırakmış, kaynakların gerçek büyüklüğünü dahi bilimsel olarak belirleyememiştir. Bilim yuvalarından mezun olmuş bürokratların, bilimin gerektirdiği ölçüm ve akıl yürütmeden uzaklaşması, yazarın deyimiyle “bilim dışılığa tutsaklık”tır. Yasa, tebliğ ve yönetmelikler arasında yaşanan çelişkiler, yönetimin kendi sorumluluğunu inkâr ettiğinin kanıtıdır.Türkiye’de güdümlü balıkçılık araştırmaları yarım yüzyıldır sistematik hale getirilememiştir. Merkezi otorite, ekonomik değeri yüksek türler hakkında güvenilir stok verileri oluşturamamakta, siyasi karar vericilere bilimsel rapor sunamamaktadır. Bu da Bilecik’in deyimiyle “kör uçuş” bir yönetim modelidir. Sonuçta balıkçı filosu gereksiz biçimde büyümüş, stoklar hızla tükenmiştir.Bilecik, bürokrasinin bilimsel veriler yerine siyasetin direktifleriyle hareket ettiğini açıkça belirtir. Siyasi otoriteye boyun eğen bürokratlar, bilimsel bulgulara değil, sektör baskısına göre karar alır hale gelmiştir. Balıkçılık sektöründeki güçlü ağalar, tebliğlere sürekli müdahale ederek kendileri lehine düzenlemeler yaptırmaktadır. Bu kronik durum, “bilime saygı duymayan siyaset ile bilime teslim bürokrasi”nin ortak ürünüdür.Biyolojik ve Ekolojik Mantık HatalarıBoğazlar, göçer türler için yaşamsal öneme sahip biyolojik koridorlardır. Ancak gırgır avcılığına izin verilmesi, lüfer ve palamut gibi türlerin üreme döngüsünü kesintiye uğratmaktadır. Bu, Bilecik’e göre “doğanın doğum kontrolüne ortak olmak” anlamına gelir. Benzer şekilde, Avrupa Birliği ülkelerinin aksine Türkiye’nin kıta sahanlığının ilk 50 metresini gırgır avcılığına kapatmaması, “deniz tabanını kevgire çevirmek” olarak nitelendirilmektedir. Eşeysel olgunluğa erişmemiş balıkların avlanması ve av sezonunun 1 Eylül’de başlatılması, hem stokların yenilenmesini engellemekte hem de sürdürülebilirliği imkânsız kılmaktadır.Akıl Dışı Yetiştiricilik PolitikalarıAkvakültürde ilerleme sağlanmış olsa da, yem üretiminde dışa bağımlılık ciddi bir risk oluşturmaktadır. 2023’te 27.875 ton balık unu üretilirken, 156.138 ton ithal edilmiştir. Bu tablo, gelecekte okyanuslardaki yem balığı stokları tükendiğinde yaşanacak krizin habercisidir. Bilecik, bu konuda “kötü gün politikasına” sahip olunmadığını vurgular.Merkezi otoritenin bilimsel veriler yerine siyasetin yönlendirmesiyle hareket ettiğini gösteren örnekler çarpıcıdır. En dikkat çekici olay, 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Boğaziçi’nde ticari avcılığa kapalı bölgede gırgır balıkçılarıyla buluşmasıdır. Bu olay, endüstriyel balıkçı kesiminin siyaseti bürokrasiye baskı aracı olarak kullanmasının sembolü sayılır. Bilecik, bu tür girişimleri “şark kurnazlığı” olarak niteler.Nezih Bilecik, Türkiye’nin balıkçılık yönetimini “mantıktan yoksun bir düzen” olarak tanımlar. Bilimsel gerçekler yerine siyasi çıkarların yön verdiği bu yapı, hem doğal kaynakları hem de geleceği tüketmektedir. Yazarın uyarısı nettir:“Balıkçılıkta mantık susarsa, deniz de susar.