
Derleyen Arthistory Saliha Ünal:
İzmir’in geçmişi, yalnızca bir şehir tarihi değil, aynı zamanda Batı kültürünün doğduğu toprakların hikâyesidir. Günümüz İzmir’i, adını binlerce yıl önceki Smyrna yerleşiminden alır. Bu adın kökeni, yalnızca bir efsaneye değil, Anadolu’nun en eski medeniyetlerine kadar uzanır. Prof. Ekrem Akurgal, Kültepe tabletlerinde geçen Tismurna adını inceleyerek “Smyrna”nın Anadolu kökenli olduğunu, “Ti” ekinin düşmesiyle M.Ö. XVIII. yüzyıldan beri Smurna biçiminde var olduğunu belirtir. Bu da, İzmir adının yalnızca Yunan değil, çok daha eski, yerli bir geçmişe sahip olduğunu gösterir.
Smyrna adı zamanla farklı dillerde değişime uğramıştır: Fransızca’da Smyrne, İtalyanca’da Smirne, Yunanca’da Smirni biçiminde kullanılmıştır. Efsanelere göre ise bu isim, bir Amazon kraliçesi Smyrna’dan gelmektedir. Ancak bilimsel veriler, İzmir’in Neolitik çağlara uzanan yerleşim tarihini öne çıkarır. Bornova’daki Yeşilova Höyüğü kazılarında bulunan kalıntılar, İzmir’in tarihini M.Ö. 8500’e kadar geri götürmektedir. Bu, Ege kıyısındaki en eski yerleşimlerden biridir.
Bayraklı’daki Tepekule kazıları, M.Ö. 3000’lere ait Athena Tapınağı’nı, parke taşlı yolları ve çok odalı evleriyle İzmir’in Helen öncesi dönemde dahi bir kültür merkezi olduğunu kanıtlar. M.Ö. 333 yılında Büyük İskender, Kadifekale’de kenti yeniden kurduğunda Smyrna artık bir “şehir efsanesi”dir.
Bu şehrin en büyük siması kuşkusuz Homeros’tur. M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan bu “tanrısal ozan”, Avrupa edebiyatının ve düşüncesinin temelini atan kişidir. Ünlü arkeolog Manfred Osman Korfmann, onu “Avrupa Edebiyatı’nın kurucusu” olarak niteler ve Batı düşüncesinin temellerinin İyonya’da, yani bugünkü İzmir çevresinde atıldığını vurgular. Homeros’un asıl adının Melesigenes olduğu, bunun da “Nehir Tanrısı Meles’in oğlu” anlamına geldiği aktarılır.
Homeros’un iki dev eseri — “İlyada” ve “Odysseia” — yalnızca birer destan değil, aynı zamanda Avrupa’nın “alfabe kitabı” sayılır. Bu yapıtlar, Fenike alfabesinden türetilmiş erken Yunanca ile Anadolu’nun İyonca-Aiolca karışımı bir lehçesinde söylenmiş ve yazıya geçirilmiştir. Yaklaşık 16.000 dizelik İlyada ile 12.000 dizelik Odysseia, yalnızca kahramanlık hikâyeleri değil, insan doğasının, kaderin ve aklın sorgulandığı ilk felsefi metinlerdir.
Homeros, “Gök kubbenin altındaki en güzel şehir” diyerek İzmir’e olan sevgisini dile getirmiştir. Onun insan yaşamını yapraklara benzettiği ünlü dizeleri — “Nasılsa yaprakların soyu, öyledir insanlarınki de...” — çağlar boyunca yankılanmıştır. Filozof Xenophanes, Homeros’un ölümünden iki yüzyıl sonra bile, “Herkes Homeros’u öğrendiği için…” diyerek onun eğitim üzerindeki etkisini belirtmiştir.
Homeros’un yaşadığı kabul edilen yerler, tarih boyunca birer kutsal ziyaretgâh haline gelmiştir. Bornova’daki Homeros Mağaraları, Avrupalı seyyahların uğrak noktasıydı. Fransız diplomat Vikont de Marcellus, burayı “dini bir ziyaret yeri” olarak betimler. Alman gezgin Otto Friedrichs von Richter 1815’te burayı ziyaret etmiş, mağaraları zeytinliklerle çevrili, insan eliyle açılması mümkün olmayan dört doğal dehliz olarak tanımlamıştır.
yüzyılda Lord Byron, Gustave Flaubert, Pierre Loti, Alphonse de Lamartine ve Yunan Kralı Otto gibi birçok ünlü isim, Bornova’daki bu mağaraları ziyaret etmiş; bazıları Homeros’un anısına resimler yapmıştır. Mart 1852 tarihli Magasin Pittoresque dergisi, Bornova’dan “Homeros’un İlyada’yı yazdığı yer” olarak bahseder.
Homeros’un etkisi yalnızca şiirde değil, düşüncede de sürmüştür. İyonya’da gelişen rasyonalizm — yani akılcılık — geleneği, onun yarattığı zihinsel atmosferde yeşermiştir. Batı’da bugün bile liselerde ve üniversitelerde Homeros orijinal Yunanca metinlerinden okutulmakta, onun eserleri “Avrupa kültürünün kaynak kodu” olarak kabul edilmektedir.
İzmir, bu mirasın kalbidir. Yeşilova Höyüğü’nden Kadifekale’ye, Homeros’un dizelerinden Bornova mağaralarına uzanan çizgi, yalnızca bir kentin tarihi değil, aynı zamanda insanlığın belleğidir.