
Bu kitabında Dr. Larry Dossey, bireysel bilincin aslında evrensel bir bilincin, yani “Tek Zihin”in bir parçası olduğunu ileri sürer. Ona göre her birey, bu tekil bilinç alanının farklı bir ifadesidir. Yazar, bu görüşü desteklemek için bilimsel araştırmalardan felsefi yaklaşımlara, kişisel deneyimlerden mistik öğretilere kadar geniş bir yelpazeyi kullanır.
Tek Zihin, sınırsız kapasiteye sahip, mekân ve zamandan bağımsız birleşik bir alan olarak tanımlanır. Dossey’nin “yerel olmayan zihin” kavramı, antik çağın ruh anlayışını andırır: bireyler görünmez bir ağ üzerinden birbirine bağlıdır. F. C. S. Schiller gibi filozoflar, bilincin tek bir gerçeğe indirgenemeyeceğini, farklı gerçeklikleri kapsayan daha büyük bir bütünün parçası olduğunu savunur.
Beyin ve bilinç ilişkisi, bu tartışmanın merkezindedir. Paul Brunton “beyin düşünce üretmez” derken, Huston Smith, zihnin beyin tarafından “solunduğunu” öne sürer. Aldous Huxley’e göre beyin, bilinci üretmez, yalnızca filtreler. Bu görüş, Dr. Eben Alexander’ın yakın ölüm deneyiminde yaşadığı sınırsız bilinçle de desteklenir. Ian Stevenson ise beynin bir alıcı işlevi gördüğünü savunur.
Ampirik bulgular da Tek Zihin’i destekler. Yakın ölüm deneyimlerinde (NDE), insanlar sık sık evrensel bir kaynağa katıldıklarını hissetmiştir. Premonisyonlar, rüyalar ve sezgiler, bilinçler arası görünmez bağlantıların işareti sayılır. Örneğin, annesinin rüyasıyla kanseri fark edilen bir kadın ya da kazadan rüyası sayesinde kurtulan bir mühendis buna örnektir. Doğum uzmanı Dr. Larry Kincheloe, hastalarının doğum zamanını içsel bir sezgiyle hissetmiştir.
Rupert Sheldrake’in “bakılma hissi” deneyleri, insanların uzaktan izlenmeyi fark edebildiğini gösterir. Hayvanların telepatik uyumla yön değiştiren sürü davranışları ya da sahiplerinin eve gelişini hissetmeleri, Tek Zihin’in biyolojik türler arası bağlara da uzandığını düşündürür. Bobbie adlı köpeğin binlerce mil yol katederek evine dönmesi ya da gorillerin ve yunusların empatik kurtarma davranışları bu tabloyu güçlendirir.
Savant sendromu da beynin sınırlarını aşan bilgiye erişimi işaret eder. Savantların açıklanamayan becerileri, Joseph Chilton Pearce’in deyimiyle “kozmik çorbadan” bilgi çekmeleriyle açıklanabilir. İkizler arasında gözlenen telesomatik olaylar –örneğin aynı anda aynı cümleleri yazmaları ya da biri acı çekerken diğerinin de hissetmesi– bireysel bilincin ötesinde paylaşılan bir alanı gösterir. CIA destekli Stanford Research Institute (SRI) deneylerinde Russell Targ ve ekibinin yürüttüğü “uzaktan görme” çalışmaları da bilincin mekân ve zamandan bağımsız bilgi edinebildiğini kanıtlar niteliktedir.
Felsefi ve spiritüel gelenekler de Tek Zihin kavramını besler. Platon’dan Yeats’e, Kerouac’tan Huxley’e kadar pek çok düşünür, kolektif bilincin farklı yüzlerini dile getirmiştir. Schrödinger, bilincin aslında çoğul değil, tekil bir varlık olduğunu vurgular. Einstein ve diğer yaratıcı dehalar, ilhamlarının kendi egolarından değil, evrensel bir bilgi kaynağından geldiğini hissetmiştir. Sanatçılar ve müzisyenler ise çoğu zaman kendilerini bir kanal gibi görmüş, eserlerinin kendilerinden değil, daha geniş bir bilinç alanından aktığını ifade etmiştir.
Sonuç olarak, Tek Zihin: Bilinç ve Şifanın Ötesi, bireysel zihinlerin beyinden bağımsız olduğunu ve evrensel bir bilincin parçası olarak işlediğini güçlü kanıtlarla ortaya koyar. Bu bakış açısı, bilimin sınırlarını zorlamakla kalmaz; aynı zamanda insanlığın gelecekteki sorunlarına ruhsal, etik ve toplumsal çözümler sunabilecek potansiyel bir paradigma değişimini de işaret eder.