
İnsan Doğasının Özünde İyilik adlı kitap, insan doğasının özünde iyi, işbirlikçi ve empatik olduğu tezini savunur. Thomas Hobbes gibi düşünürlerin bencil insan doğası varsayımının siyaset, ekonomi ve eğitim sistemlerinde yanlış uygulamalara yol açtığını öne sürer. I. Dünya Savaşı'ndaki Noel Ateşkesi, doğal afetlerdeki dayanışma örnekleriyle ve Milgram ile Stanford Hapishane Deneyi'nin hatalı raporlandığına dikkat çekerek tezini destekler.
Kaynaklar, insan doğası hakkındaki hakim varsayımları dört temelde sorgular: Evrimsel kanıtlar, insan evriminin işbirliği üzerine kurulu olduğunu gösterir. Tarihsel olayların yeniden yorumlanması, Noel Ateşkesi'nde askerlerin düşmanla sosyalleşmesi gibi örneklerle insanın doğal dayanışma eğilimine işaret eder. Psikoloji deneylerinin eleştirisi, Stanford ve Milgram deneylerinin yanlış yorumlandığını vurgular. Mevcut sistemlerin eleştirisi ise insan doğasının kötü olduğu varsayımının baskıcı siyasi yapılar, gerçekçi olmayan ekonomik modeller ve yaratıcılığı körelten eğitim sistemleri ürettiğini savunur.
İnsan doğasının iyi olduğu varsayımı, siyasi ve ekonomik sistemleri temelden dönüştürme potansiyeli taşır. Siyaset alanında baskıcı sistemler yerine özgürlükçü ve katılımcı modelleri teşvik eder. İnsanlara güvenen sistemlerin demokratik katılımı güçlendirdiği ve rehabilitasyon odaklı adalet sistemlerinin daha etkili olduğu öne sürülür. Ekonomide Homo economicus modelinin yerini işbirliği ve güvene dayalı modeller alabilir. Bu yaklaşım, rekabet yerine dayanışmayı önceliklendirerek sürdürülebilir ve adil bir ekonomik düzen vaat eder.
Sonuç olarak kitap, insanlara güvenen ve iyiliğini merkeze alan sistemlerin daha adil, barışçıl ve sürdürülebilir bir dünya yaratacağını savunur. Bu dönüşüm bireylerin potansiyelini ortaya çıkaran ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir yapı öngörür.