
Dr. Michael Greger’ın bu kitabı, modern tıp sisteminin güçlü yanlarını kabul ederken, ciddi bir kör noktayı gözler önüne seriyor: hastalıkların kök nedenleri yerine semptomlarının tedavi edilmesi. Dr. Greger’a göre ilaçlara ve prosedürlere aşırı güven, milyonlarca insanı ömür boyu tedaviye bağımlı hale getirirken, tam bitki bazlı bir diyet başta kalp hastalıkları, diyabet, kanser ve yüksek tansiyon olmak üzere birçok kronik hastalığı önleyebilir veya tersine çevirebilir. Yazar, NutritionFacts.org üzerinden bu bilgileri reklamsız ve ücretsiz şekilde sunarak halk sağlığını iyileştirmeyi hedeflemektedir.
Modern tıp uygulamalarının temelini oluşturan bilimsel bulgular ile sağlık sektöründeki finansal çıkarlar arasında güçlü ve çelişkili bir ilişki vardır. Yaşam tarzı değişikliklerinin etkinliği defalarca kanıtlanmıştır. Örneğin, Dr. Dean Ornish ve ekibi, gelişmiş kardiyak PET taramalarıyla kalp hastalığının diyet ve yaşam tarzıyla geri döndürülebildiğini göstermiştir. Bitki bazlı diyetlerin prostat büyümesinden diyabet komplikasyonlarına kadar pek çok sorunu engellediğine dair bulgular onlarca yıldır mevcuttur. Pancar gibi nitrat zengini besinlerin tansiyon düşürücü etkileri de kanıtlanmıştır. Ancak bu bilimsel kanıtlara rağmen, doktorlar genellikle hastalıkların kökenini ele almak yerine ömür boyu ilaç yazmaya yönlendirilir. Sistemin işleyişi, taşan lavabonun musluğunu kapatmak yerine sürekli paspas yapmaya benzer. İlaç şirketleri için bu durum ideal bir senaryodur; çünkü “yeni rulo kağıt havlular” satılmaya devam eder.
Buradaki temel engellerden biri eğitim ve ödeme sistemidir. ABD’de sağlık harcamalarının dörtte üçü kronik hastalıklara gitmesine rağmen tıp fakültelerinin çoğu beslenme dersini zorunlu kılmaz. Ayrıca yaşam tarzı değişiklikleri için doktorlara ödeme yapılmaz; çünkü bundan kar eden tek taraf hastanın kendisidir. Buna karşılık ilaç yazmak ve prosedür uygulamak finansal olarak ödüllendirilir. Dr. Ornish’in dediği gibi: “Geri ödeme, tıbbi pratiğin araştırmadan çok daha güçlü bir belirleyicisidir.”
Endüstriyel çıkarlar da kamu sağlığı üzerinde belirleyicidir. Tüm zamanların en çok satan ilacı Lipitor, 140 milyar dolar gelir getirmiştir. Bazı sağlık otoritelerinin statin ilaçlarının su kaynaklarına eklenmesini bile önermesi, çıkarların nerelere varabildiğini gösterir. İşlenmiş gıda endüstrisi de statükoyu korumak için lobi faaliyetlerine milyarlar harcar. Trans yağların onlarca yıl piyasada kalabilmesi, bu baskıların sonucudur. Çelişkili ortaklıklar da dikkat çekicidir: Susan G. Komen vakfı KFC ile ortaklık yaparak kızarmış tavuk satmış, Save the Children ise Pepsi’den 5 milyon dolar aldıktan sonra gazlı içeceklere vergi konmasına karşı çıkmıştır.
Modern tıp paradigması semptom tedavisine odaklanmıştır. Yüksek kolesterol için statin kullanmak ya da asitli diyetler için bikarbonat almak, kök nedeni çözmek yerine geçici çözümler sunar. Oysa “eczane yerine sebze pazarı” gerçek çözüm olabilir. Buna rağmen hastalar ilaçların koruyuculuğunu abarttıklarında, risklerini dramatik biçimde azaltabilecek diyet değişikliklerini yapmaktan kaçınırlar. Statin ilaçlarının kalp krizi riskini yalnızca %3 azaltmasına karşın, bitki bazlı beslenme aynı riski %60 düşürebilir.
Sonuç olarak Nasıl Ölünmez, bilimsel verilerin kronik hastalıkların önlenmesinde ve geri çevrilmesinde yaşam tarzı değişikliklerinin olağanüstü gücünü ortaya koyduğunu, fakat finansal çıkarların bu bilgilerin tıbbi pratiğe entegrasyonunu sistematik şekilde engellediğini göstermektedir. Kar odaklı ilaç endüstrisi, güçlü gıda lobileri ve mevcut sağlık ödeme sistemleri, pahalı semptom tedavilerini ödüllendirirken doğal, düşük maliyetli çözümleri göz ardı etmektedir. Bu çelişki, halk sağlığını geri plana iterken endüstrinin kasalarını doldurur.