Bugün Dedikodu Yok, Saygı Var!
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına bu kez alışılmışın dışında bir pencereden bakıyoruz. Nutuk’lara sığmayan, tarih kitaplarının dipnotlarında kalmış anılarla dolu bir yolculuğa davetlisiniz. Bu bölümde, Ulu Önder’i yalnızca bir lider değil, bir insan olarak konuşuyoruz.
Çocukluğundan son nefesine kadar… Her hatırasında bir sevda, her cümlesinde derin bir yalnızlık gizli. Biz bugün Onu anlatmaya değil, Onu yürekten hissetmeye geldik. Çünkü 10 Kasım sadece yas değil, aynı zamanda anlama ve hissetme günüdür.
Ebedi uykusunun 87. yılında, onu hiç görmemiş insanların gözlerinden hâlâ yaşlar süzülebiliyorsa... Bu, gerçek bir sevginin, tarifsiz bir özlemin ve sonsuz bir saygının göstergesidir. Saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.
Eğer bir kelimeyi eksik ya da yanlış söylediysek, anlatımızda hata varsa; siz kıymetli dinleyenlerimizden özür dileriz.
Prusya’dan gelip Rusya’yı fethetti ama bunu kılıçla değil, aklıyla yaptı. Catherine the Great; sevmediği bir kocayı, soğuk bir sarayı ve düşman dolu bir tahtı kendi oyun alanına çevirdi.
Bir yandan imparatorluğu batıya açtı, bir yandan da saray koridorlarında aşk söylentileri yankılandı. Kimileri onu “aydınlanmanın yüzü” olarak gördü, kimileri “zehirli bir güce sahip kadın” diye fısıldadı.Ama hepsi aynı gerçeği kabul etti: Onun çağında Rusya uyandı.
Bu bölümde bir kadının zekâsını, tutkusunu ve skandallarla çevrili yükselişini konuşuyoruz.
Bu bölümde dedikodu rotamızı kuzeye çeviriyoruz: Rusya’nın deli dahi çarı, Büyük Petro sahnede.
Batı’yı taklit ederken Rusya’yı yeniden kurdu. Bir yandan gemiler inşa etti, bir yandan herkesi dönüştürmeye kalktı. Vizyoner mi, despot mu? Tartışılır.
Peki Petro gerçekten “modern Rusya’nın babası” mıydı, yoksa batı hayranlığıyla halkını çıldırttı mı?
Hazırsanız, rotamızı Baltık Denizi’ne çeviriyoruz. Çünkü bu sefer dedikodu, rüzgarla geliyor.
15 çocuk, deli bir kral ve bitmeyen söylentilerle dolu bir hayat: Queen Charlotte.
Alman prensesiydi, İngiltere’nin kraliçesi oldu. Noel ağacını getirdi, Kew Gardens’ı çiçeklerle süsledi, Mozart’ı alkışladı. Ama hep fısıltılarla anıldı: "Acaba kökeni Afrika’ya mı dayanıyordu?"
Onu unuttuk sandık, ta ki Bridgerton onu yeniden taçlandırana kadar.
Bu Dünya’ya iki İbrahim geldi… Biri putları yıktı, diğeri putları dikti.
Köle pazarından sadrazamlığa, padişahın kalbine ve celladın ipine uzanan bir yolculuk. Makbul iken Maktul’e dönüşen Pargalı İbrahim Paşa’nın hikâyesi tarihin en keskin dönemeçlerinden biri.
Padişaha duyulan olağanüstü yakınlık, saray fısıltıları ve entrikalar arasında yükselen bir hayat… Aşk mıydı, dostluk mu, yoksa tahtın gölgesinde oynanan en eski oyun mu?
Taht oyunları, bitmeyen akraba evlilikleri ve saray koridorlarında fısıldaşan dedikodular… Habsburglar sahneye çıkıyor!
Bu bölümde Avrupa’nın en kudretli hanedanının perde arkasına bakıyoruz: kim kiminle evlenmiş, kim hangi skandalın ortasında kalmış, hangi söylentiler imparatorluğu sarsmış?
İmparatorluk ihtişamının altında kaynayan kazanı beraber karıştırıyoruz.
Taçlarla, aşkla ve gölgelerle örülü bir hayat…
Elisabeth, yani Sisi. Masallardaki prenses gibi saraya adım attı ama bulduğu şey aşk değil; protokol, dedikodu ve kaynana savaşlarıydı. Güzelliğini takıntıya, yalnızlığını seyahatlere, öfkesini özgürlüğe dönüştürdü.
Macaristan’ın gözdesi oldu, yasak aşk söylentileriyle gündeme geldi, oğlunun şüpheli ölümüyle paramparça oldu. Ve sonunda, Cenevre’de bir anarşistin bıçağıyla tarihe geçti.
Bu bölümde bir imparatorluğun en güzel kadınının aslında ne kadar yalnız kaldığını konuşuyoruz.
Taçlarla, aşkla ve savaşlarla örülü bir hayat…
II. Ludwig, masal şatolarının mimarı, Wagner’in ilham perisi, hayallerle gerçekler arasında sıkışıp kalmış bir kral. Onu yalnızca “Çılgın Kral” diye anmak haksızlık olur.
Bu bölümde tahtın ihtişamından yalnızlığın karanlığına, sanata duyduğu tutkulu bağlılıktan siyasetin ağır yüküne kadar uzanan hikâyesini konuşuyoruz. Dedikodu kazanı kaynıyor; şatoların ışıkları, entrikaların gölgeleriyle buluşuyor.
Le Roi Solei namıdiğer XIV. Louis’nin metresler evreni; aşk, entrika ve ihtişamın zirvesi!
Versailles’ın altın kapılarının ardında: aşk üçgenleri, yasak aşklar, büyü skandalları, zehirli dedikodular…
Affaire des Poisons ile büyü kazanı kaynıyor, zehirli dedikodular sarayın altın salonlarını sarıyor. Güneş Kral’ın en ihtişamlı, en dedikodulu hikâyesine hoş geldiniz!
Osmanlı tarihinin en tartışmalı padişahlarından biri: Sultan İbrahim. Kimi onu ihtiraslarının kurbanı olmuş bir trajedi kahramanı olarak gördü, kimi ise sarayın en sıra dışı hükümdarı olarak hatırladı.
Mücevherlere, kürklere ve lüks düşkünlüğüyle dillere destan olan Deli İbrahim, aynı zamanda entrikalar, dedikodular ve skandallarla dolu bir döneme damgasını vurdu.
Bu bölümde, tahta çıkışından son günlerine kadar hem tarihin hem de söylentilerin izini sürerek perde arkasındaki hikâyeyi anlatıyoruz.
Gıybetnâme Sezon 3 Başladı!
Yeni sezon, yeni kıtalar, yeni tahtlar… Ve bu kez saray koridorlarında sadece fısıltılar değil, ayak sesleri de yankılanıyor. İlk bölümde gözümüzü dev bir imparatorluğun doğusuna çeviriyoruz: Romanovlar!
Manastırdan alınan bir oğlanla kurulan hanedan nasıl oldu da Avrupa'nın en kanlı sonlarından birini yaşadı? Sakal yasakları, akraba evlilikleri, gösterişli saraylar, kanlı infazlar… Dedikodu var, taht savaşı var, biraz da kurşun sesi var.
Bu sezon gıybetler daha soğuk, tahtlar daha kaygan.
Romanovlar’la başlıyoruz çünkü bazı hanedanlar çökse de dedikodusu asla gömülmez.
Tanrılarla yarışan bir ego, savaş alanında şiir gibi bir komutan… Büyük İskender’i konuşuyoruz ama sadece fetihleri değil, dedikodularıyla!
Yanan tapınaklar, kesilen düğümler, gizli aşklar ve tanrılara kafa tutan bir hayat hikayesi.
Romantik aşk mektuplarıyla savaşı birleştiren bir imparator düşünün. Napolyon Bonapart, sadece kıtaları değil, kalpleri de fethetti.
Bu bölümde Napolyon’un yükselişinden Elba’ya sürgününe, Joséphine’le fırtınalı ilişkilerinden tavşanlara yenildiği av partisine, siyasi hesaplarla kurulan evliliklerinden Saint Helena’daki son günlerine kadar uzanan hikâyesini anlatıyoruz.
Romantik şiirin yaramaz çocuğu Lord Byron, sadece dizelerle değil skandallarla da tarih yazdı. Bu bölümde, ayıyla okula giden bir şairin dâhilikle delilik arasındaki hayatına dalıyoruz.
Yasak aşklar, ensest söylentileri, edebi rekabetler ve gotik şatolarda geçen çılgın geceler... Byron’un hayatı tam bir dönem draması, ama fazladan kaosla.
Şiirin karanlık yüzüne hoş geldiniz.
Aşık oldu, evlilik teklifini kendi etti, gelinliğiyle moda sektörünü değiştirdi... 63 yıl tahtta kaldı, 40 yılını yasla geçirdi. Bu bölümde Kraliçe Victoria’nın saplantılı aşkını, ruh seanslarını, Munşi skandalını ve Avrupa’yı aile masasına çevirmesini konuşuyoruz.
Taht büyük ama gıybet daha büyük!
Moda düşkünlüğüyle büyüleyen, skandallarla anılan, giyotine dimdik yürüyen bir kraliçe: Marie Antoinette.
Gerçekten “pasta yesinler” mi dedi? Aşkları, düşmanları ve sahte köyleriyle devrimin ortasında nasıl bir hedef tahtasına dönüştü? Bu bölümde söylentilerin ötesine geçiyoruz.
Bir kralın tahttaki gücü değil, kalbindeki fırtınalar anlatılıyor bu bölümde. Tudorlar’ın en karmaşık aşk hikayesine hazır olun! 6 kez evlenen kralın kalbinde neler olmuş, neler bitmiş?
Bu bölümde 8. Henry’nin krallığını bir kenara bırakıyoruz; evliliklerine, tutkularına ve tabii ki skandallarına ışık tutuyoruz.
Bir çağ kapandı, bir imparatorluk doğdu… Ama tarih kitaplarının yazmadığı başka şeyler de oldu. Fısıltılar, ihanetler, gölgede kalan hamleler... İstanbul sadece surlarla değil, sırlarla çevriliydi.
Bu bölümde Fatih Sultan Mehmet’in çocukluk travmalarından Konstantinopolis kuşatmasındaki stratejik zekâsına, devlet adamlarının perde arkasındaki rolleri ve taht oyunlarına kadar uzanıyoruz.
Yalnızca bir padişah değil; aynı zamanda bir satranç ustasıydı. Ama acaba oynadığı tüm taşlar onun muydu?
Fatih’i sadece “Fatih” yapan hamleleri birlikte çözümlüyoruz.
Gıybetnâme Sezon 2 Başladı!
Tarihin puslu koridorlarına geri dönüyoruz ama bu kez elimizde sadece dedikodu kazanı değil… bir de muskalar var!
Bu bölümde Osmanlı’nın en kudretli kadınlarından Kösem Sultan'ın izini sürüyoruz. Sarayın en karanlık köşelerinde kulağımıza fısıldanan tek bir soru var: “Acaba gerçekten büyü yaptırıyor muydu?”
Valide Kösem’in nasıl paşaları parmağında oynattığını, IV. Murad’ı nasıl yönlendirdiğini ve taht için dökülen kanların ardındaki sinsi planları konuşuyoruz.
Dedikodu kazanı bu sezon farklı kaynıyor: Kimin eli kimin cebinde değil, kimin muskası kimin yastığında!
Tarihin en ürkütücü isimlerinden biri: Transilvanya’nın “kanlı kontesi” Elizabeth Báthory. Rivayetlere göre güzelliği için yüzlerce genç kızı kurban etti, kanla banyo yaptı. Ama arkasında sadece bir korku hikâyesi değil, siyasi hesaplar, psikolojik travmalar ve kadın olmanın bedeli de vardı. Bu bölümde efsane ile gerçeğin sınırında dolaşıyor, tarihin en tartışmalı figürlerinden birini yeniden okuyoruz.