Herkese merhaba!
Film Ardı'nın 9. bölümünde "Mandalina Bahçesi" filmi üzerinden savaşın ortasında kurulan geçici bir evin sessizliğine kulak veriyoruz. Birbirine düşman iki adam, aynı sofraya oturursa ne olur? Ya da tarafsız kalmaya çalışan biri, gerçekten savaşın dışında kalabilir mi? 90'ların Kafkasya'sını ele alan bu film hakkında biz de konuştuk!
Keyifli Dinlemeler!✨
Film Ardı'nın ilk bölümüne hoş geldiniz!
Filistinli yönetmen Elia Suleiman’ın It Must Be Heaven (Burası Cennet Olmalı) adlı filmi sessizlikle örülü bir direniş anlatısı sunar. Bu bölümde değerli konuğumla, film üzerinden yurtsuzluk, kimlik, gözetim ve gündelik yaşamın politik boyutlarını tartıştık. Filistin sinemasının dünyaya “sözsüz” olarak neler anlattığını, bir ulusun görünmezliğinin nasıl sinema aracılığıyla görünür kılındığını konu edindik.
Konuğum Kudüs’te bulunmuş biri olarak hem kişisel tanıklıklarını hem de coğrafyaya dair gözlemlerini aktardı. Bu bölüm, Filistin’in sadece bir coğrafya değil; sinemada yankılanan bir hafıza ve anlatı biçimi olduğunu göstermeyi amaçlıyor.
Keyifli dinlemeler!✨
🇵🇸
Merhabalar✨ Film Ardı’nın sekizinci bölümünde birlikte bir rüyanın içine doğru adım atıyoruz. Ama sıradan bir rüya değil bu—katman katman açılan, her biri bizi biraz daha bilinçaltımıza yaklaştıran bir düş dünyası... Christopher Nolan’ın Inception filmi üzerine konuştuk ve kelimenin tam anlamıyla zihinsel bir yolculuğa çıktık.
Gerçeklik nedir? Rüya ne zaman biter? Zihnimiz bize ne kadarını gösterir ve ne kadarını saklar?
Totemler dönerken zaman bükülüyor, suçluluk hissi bir fikir gibi bilinçaltına kök salıyor. Biz de bu bölümde tam olarak bunları konuştuk: rüyaların felsefesi, kimliğin kırılganlığı, bilincin sınırları ve bir fikrin insan zihninde nasıl filizlendiği…
Bölüm boyunca hem kendi rüyalarımıza hem de filme dair düşüncelerimize kulak verdik.
Inception’ı konuşurken, zamanın kıvrıldığı, bilinçaltının konuştukça derinleştiği bir alana adım attık.
Bizi dinleyen herkesle, aynı rüyayı paylaşıyoruz.
Merhaba Sevgili Film Ardı dinleyicisi,
Film Ardı'nın 7. bölümünde bir Uzak Doğu ülkesi olan Güney Kore sinemasına girmiş bulunduk. Filme ismini veren başkahraman Kim Ji-Young'un hayatından bir kesite şahitlik ettik ve Güney Kore'deki ataerkil topluma eleştirilerde bulunduk.
Keyifli dinlemeler!✨
Merhabalar🎊
Film Ardı'nın altıncı bölümünde Batı Avrupaya, İngiltere'ye açıldık. Büyük edebiyat yazarı Jane Austen'in 1816'da yayınladığı Emma romanından uyarlama olan, 2020 yılında yönetmen koltuğunda Autumn de Wilde'in olduğu bu film absürd komediyle dolu sahneleriyle ekranlarımızı süslüyor. Emma'nin ben merkezci davranışını temel alarak sahne sahne yorumladık !
keyifli dinlemeler 💐
Merhabalar✨
Film Ardı'nın beşinci bölümünde Hayao Miyazaki ve Ghibli Stüdyosu'nun nadide eserlerinden biri olan Komşum Totoro'yu konuştuk. Uzak Doğu, doğa felsefesinin en masum tasvirinin yansıtıldığı bu filmdeki olay örgüsünü değerlendirdik.
Keyifli dinlemeler!
Bildirimleri açmayı unutmayın 🎊🎙️
Merhabalar ✨
Film Ardı'nın dördüncü bölümünde Saeed Roustayi'nin yazıp yönettiği Leyla'nın Kardeşleri filmini konuştuk. Ortadoğu'daki kadının yerini ve geleneksel aile yapısının gerçeklerini film üzerinden tartıştık.
Keyifli Dinlemeler! Kanalı takip etmeyi ve bildirimleri açmayı unutmayın!🎊
Film Ardı'nın üçüncü bölümüne hoş geldiniz!
Bu bölümde, Derviş Zaim’in Gölgeler ve Suretler filmi üzerinden Kıbrıs’ta yaşanan tarihsel bölünmüşlük, kimlik çatışması ve savaşın bireysel hafızadaki izdüşümleri üzerine konuştuk. Kıbrıs Olayları’nı merkezine alan film, yalnızca bir çatışmayı değil; aynı zamanda bir kimliğin parçalanışını, bir toplumun bölünüşünü ve bir kız çocuğunun gözünden savaşın duygusal yıkımını anlatıyor.
Değerli konuğumun Kıbrıs'taki kişisel gözlemleriyle, Kıbrıs’ta gündelik yaşamın sinemaya nasıl yansıdığını derinleştirdi. Film üzerinden, sessiz travmaların görsel dile nasıl dönüştüğünü, kültürel aktarımın sinemayla nasıl sürdüğünü ve geçmişle yüzleşmenin bireysel anlatılarla nasıl mümkün olabileceğini tartıştık.
Keyifli dinlemeler!✨
Film Ardı'nın ikinci bölümüne hoş geldiniz!
Bosna Savaşı'nın insanlık dışı gerçekliğini ironik bir dille anlatan No Man’s Land filmi, savaşın anlamsızlığını, tarafsızlığın ikiyüzlülüğünü ve insan psikolojisinin kırılma noktalarını gözler önüne seriyor. Bu bölümde, filmin merkezine aldığı sıkışmışlık hissi üzerinden, savaş sonrası toplumların ruhsal durumunu tartıştık.
Bosna’da bulunmuş olan konuğumun, savaş sonrası toplumsal dokuyla ilgili aktardıkları, filmi sadece bir kurgu eseri değil aynı zamanda gerçek bir tanıklık anlatısı olarak okumamıza olanak sağladı. Bosna sinemasının acıyla kurduğu bu özgün dilin, kolektif travmayı anlamlandırmada nasıl bir rol oynadığını irdeledik.
Keyifli dinlemeler!✨
🇧🇦