
İnsan, anlatmadan duramayan bir varlık. Çünkü her hikâye biraz hatırlamak, biraz anlamak, biraz da var olmak içindir.
Bu bölümde Arendt’le eylem ve anlatının kesiştiği noktayı, Ricoeur’le kimliğin hikâye içinde nasıl kurulduğunu, Benjamin’le anlatıcının kayboluşunu ve Barthes’la metnin sonsuzluğunu konuşuyoruz.
Belki de hikâyeler bizi birbirimize bağlayan görünmez bir iptir.
Peki senin hikâyeni kim anlatıyor?