
Ev dediğimiz şey dört duvar ve bir çatıdan mı ibarettir, yoksa çok daha derin bir anlam mı taşır? Bu bölümde Heidegger’in “barınma” fikrinden, Herakleitos’un ateşle sembolleştirdiği akışa; Bachelard’ın çocukluk anılarında saklı odalara ve Bell Hooks’un evin bir güven ve aidiyet alanı olduğuna dair görüşlerine uzanıyoruz.
Ev, yalnızca içinde yaşadığımız mekân değil; kimliğimizin, hatıralarımızın ve ilişkilerimizin de barınağı. Peki, ev bize kim olduğumuzu hatırlatır mı, yoksa her dönüşte yeniden inşa mı ederiz?
Dinlerken kendinize de sorun: “Benim için ev neresidir? Bir adres mi, bir duygu mu, yoksa bambaşka bir şey mi?”