Roman türünün kurucu metni Miguel de Cervantes'in 1605-1616 tarihli çok katmanlı romanı Don Quixote'deki yoldaşlık ilişkisine odaklanıyoruz. Don Kişot ve Sanço Panza'nın, şövalye ile silahtarının hikayesini, hayal ve gerçek arasında salınan bir dünyadaki yolculuklarını konuşuyoruz.
Arkadaşlık yoldaşlık teması etrafında yeni bir yolculuğa çıkıyoruz; en eski dostluk yoldaşlık anlatısı olarak Gılgamış ile Enkidu’nun hikayesini konuşuyoruz.
Birbirine ayna tutan iki kahramanın, biri uygarlığın içinde doğmuş, diğeri yabanıl doğadan kopup gelmiş iki figürün karşılaşmasını, aralarındaki dostluğun dönüştürücü gücünü ve Enkidu’nun ölümüyle Gılgamış’ın insan olma serüvenini ölüm korkusu ve ölümsüzlük arayışı ile birlikte ele alıyoruz.
Murat Gülsoy'un Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet romanını konuşmaya devam ediyor; romanın ana teması olarak ölmüş kişilerin zihnini kendi içine almanın ne demek olduğunu, kendi içinde başkasına yer açmak, başkasının deneyimini hissedebilmekle, başkasının etkisine girmekten başkası tarafından ele geçirilmeye doğru giden salınımı tartışıyoruz. Metazori bir içine alma biçimi olarak musallat olunmayı, ele geçirilmeyi odağa alan korku türüne selam vermeyi de ihmal etmiyoruz.
Kazuo Ishiguro'nun Klara ve Güneş romanında insanın ve insandışının biricik olmaktan yapayalnız olmaya uzanan serüvenini tartışırken, ilişkiler ağından yoksun insanın yalnızlığını Her filmi ve Murat Gülsoy'un Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet romanından örneklerle ele alıyoruz.
Geçen programda kaldığımız yerden Ishiguro'nun Klara ile Güneş romanını konuşmaya devam ediyor; insanda biricik olan nedir, bir kalbi var mıdır, bir robot tamamen bir insan olabilir mi gibi soruları soran romanın düşündürdüğü etik açmazları tartışıyoruz.
Eksik Mecaz’da Britanyalı yazar Ishıguro’nun romanlarını insan dışı varlıklar, klonlar ve robotlar bağlamında konuşmaya devam ediyoruz. Beni Asla Bırakma ve ardından Klara ve Güneş’teki etik açmazları klonların/robotların içinde bulundukları durumu kabullenişleri üzerinden konuşurken bilim kurgu evreninin düşmanlaştırılan isyankar insan dışı varlıklarından nasıl ayrı bir yerde durduklarını ele alıyoruz.
Britanyalı yazar Kazuo Ishiguro'nun 2005 yılında yayımlanan Beni Asla Bırakma / Never Let Me Go adlı romanını konuşuyoruz.
İnsan dışı varlıklar bahsinde bu kez organ bağışı yapmak üzere yetiştirilen klon insanların hikayesini içlerinden birinin bakışından anlatan romanın bizi düşünmeye çağırdığı etik ve varoluşsal soruları tartışıyoruz.
İnsan dışı makineleri Penn State Üniversitesi karşılaştırmalı edebiyat ve görsel sanatlar doktora programında çalışmalarını sürdüren Merve Şen ile konuşuyoruz.
İnsan dışı varlıklarla ilişkisine daha önce de değindiğimiz Sevim Burak'ın bu kez 'Afrika Dansı' metnini Merve Şen ile Medical Humanities çerçevesinde tartışırken, hastanın ve hastalığın insan dışılıkla ilintisini hastane ve Afrika metaforları etrafında Burak'ın cansız nesnelerle canlıları eşitleyen dünyasını ele alıyoruz.
Konuğumuz Viyana Üniversitesi öğretim üyesi Ercan Akyol ile 'Ruhsuz İnsan Kalıpları, Şeytani Makaralar ve Tılsımlı Dişliler: Erken Modern Otomatlar ve Osmanlı’da Alımlanışı' başlıklı çalışmasından hareketle 17. yüzyılın en önemli edebi figürlerinden biri olan Evliya Çelebi’nin Avrupa gezileri sırasında tanık olduğu otomatları konuşuyoruz.
Ian McEwan’ın Benim Gibi Makineler adlı romanından yola çıkarak bunalıma giren, bunayan, intihar eden androidlerin mümkün olduğu bir dünyada insanların karşı karşıya kalacağı etik ve felsefi meseleleri tartışmaya devam ediyoruz.
Ian McEwan'ın Benim Gibi Makineler adlı romanıyla insan olmayan makineleri, yapay insan kavramını konuşuyoruz. Blade Runner'in apokaliptik Los Angeles'ından sonra bu kez 80'ler İngiltere'sindeyiz.
2019'da yayımlanan roman, hoş bir tarihsel spekülasyon yaparak Alan Turing'in hayatta olduğu ve çalışmalarını sürdürdüğü bir dünyada ileri teknoloji yapay insanlardan birini satın alan Charlie ve Miranda'nın hikayesi üzerinden varoluş, bilinç ve temel etik prensiplere dair açmazları tartışmamıza imkan veriyor.
İnsan dışı makineler, androidler bahsini Apaçık Radyo programcısı, felsefeci akademisyen Güven Güzeldere ile Philip K.Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? adlı romanını konuşarak sürdürüyor; travmatik deneyimlerle bilinç kazanan androidlerin varoluşa dair açtığı etik sorunsalları ele alıyoruz.
İnsan dışı makineler, androidler bahsini Apaçık Radyo programcısı, felsefeci akademisyen Güven Güzeldere ile Ridley Scott'un 1982 yapımı Blade Runner filmini konuşarak sürdürüyoruz. Sinema tarihinin kült filmleri arasına girmiş yapıtta androidlerin var kalma mücadeleleri üzerinden düşünme ve hissetme kapasitelerini, insandan başka olanın yaşam hakkını tartışıyoruz.
İnsan dışı varlıklar hattında bakışımızı makinelere çeviriyoruz ve konuğumuz Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü doktora adayı, akademisyen ve hayvan hakları aktivisti Selver Sezen Kutup ile Sevim Burak’ın 'Ford Mach 1' metnini konuşuyoruz. Burak'ın insan ve insan dışının dolaşıklığında kurduğu biraradalık evreninde otomobil Ford Mach 1’in bir makine özne olarak yerini tartışıyoruz.
Konuğumuz Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Olcay Akyıldız ile Binbir Gece Masalları ile başlayan sohbetimizi çağdaş Türkçe edebiyatın ve kadın yazınının kilometre taşlarından Leyla Erbil ile sürdürüyoruz.
İnsan dışılaştırılan tekinsiz kadınların kahramanı olduğu "Bilinçli Eğinim" öykülerini konuşurken kahramanları gibi, Erbil'in de yeryüzüyle, insanlarla, erkeklerle, eril düzenle kurduğu sarsıcı ilişkilerin isyankar dilde, belli belirsiz imgelerdeki tezahürünü ele alıyoruz.
Konuğumuz Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Olcay Akyıldız ile Binbir Gece Masalları’nın az bilinen çerçeve hikayesi üzerinden Lilithyen kadınları konuşmaya devam ediyoruz.
“Box Woman/sandıktaki kadın” cin tarafından bir sandığa kapatılan kadın, her fırsatta cini kandırarak sandıktan çıkıp erkekleri baştan çıkarır. Binbir Gece Masalları'nın sultan kardeşleri de sandıktaki kadın kendilerini baştan çıkarmaya kalktığında büyük bir korkuya kapılır ve nasıl kaçacaklarını bilemezler. Lilith gibi hem büyüleyen, hem korkutan bu kadınları modern Osmanlı edebiyatının ilk örneklerinde de görürüz.
Cadılıkla çatıdaki deli kadınlığın arasında salınan karakterleriyle Türkçe edebiyatın iki önemli eserini odağa alıyoruz; Latife Tekin'in 1983'de yayımlanan Sevgili Arsız Ölüm'ünde Dirmit'in direniş hikayesinin ardından, 2024 yılında yayımlanan Şebnem İşigüzel'in Memoria'sındaki Karılar Tekkesi'ni ve var kalmanın türlü türlü yolunu bulmuş şifacı kadınlarını konuşuyoruz.
İnsandışı varlıkların edebiyattaki izlerini sürmeye bu hafta Angela Carter’ın Kanlı Oda adlı kitabı ile devam ediyoruz.
Klasik Batı masallarını feminist, erotik ve gotik bir bakış açısıyla ters yüz ederek kadın karakterlerini artık edilgen değil, arzulayan, direnen ve dönüşen özneler olarak kuran Carter'ın öykülerinde erkek şiddeti, doğa ve hayvanlık/canavarlık arasındaki ilişkileri, geçişleri tartışıyor; vampirler, kurt adamlar ve canavarlar aracılığıyla patriyarkal korkuların nasıl etkisiz hale getirildiğini konuşuyoruz.
Charlotte Perkins Gilman’ın gotik başyapıtı “Sarı Duvar Kâğıdı” öyküsünü konuşuyoruz. Doğum sonrası depresyonu yaşayan bir kadının sözde iyileşmek üzere kapatıldığı odada sarı duvar kâğıdının desenlerinde görünür olan zihinsel çözülüşünü ve eril tıbbi otoriteye karşı içsel direnişini “Çatıdaki Deli Kadın” kavramsallaştırması etrafında ele alırken feminist edebiyatın çift sesli anlatı özelliklerinin izini sürüyoruz.
Canavar/cadı kadın temsillerinin kök figürü Lilith'i Alberto Manguel'in yorumuyla konuşmaya devam ediyoruz.
Lilith'in yılanla özdeşliğini eğretileyen iki 19.yüzyıl sonu şairinin, Tevfik Fikret ve Baudalaire'in yılan dansı yapan kadınlarından Halit Ziya Uşaklıgil'in erkeklerden canavarca intikam alan talihsiz kadın karakterlerine geçiyor ve nihayet Charlotte Bronte'nin Jane Eyre romanıyla canavarlığa savrulan kadın temsillerinin kurucu figürü sayılmış 'çatıdaki deli kadın'ı 'Mad Woman in the Attic' (Gilbert ve Gubar) metni ile birlikte tartışıyoruz.