Çoğumuz, Stephen Hawking, Elon Musk, Bill Gates ve Sheldon Lee Cooper gibi isimleri yaptıkları önemli çalışmalardan tanıyoruz. Çağımızın dehaları sayılabilecek bu önemli isimlerin yanı sıra, dünya tarihinde de birçok deha vardır. Bahsedilen isimler sadece zekalarıyla değil aynı zamanda öngörüleriyle de tanınmışlardır. Bazen kimsenin düşünemediği bir fikirle büyük bir iş kurarlar. Bazen insanlığın yıllarca çözemediği bir gizemi çözerek bilimin gelişmesine önayak olurlar. Bu yazımızda bahsedeceğimiz deha ise bunlardan farklı olarak, tüm dünyayı kan gölüne çeviren bir savaşı 4 yıl erken bitirerek milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır. Peki kim bu deha dediğinizi duyar gibiyim. Alan Turing! Daha önce “Turing Testi ve Çince Odası Argümanı” başlıklı yazımızda yapay zekanın gelişiminde önemli bir yeri olan Turing Testi’nden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise Turing’in 2. Dünya Savaşı’nın kaderini nasıl değiştirdiğini konuşacağız.
Felsefe denilince akla ilk başta “neden?” sorusunu sıklıkla sormayı dikte eden bir disiplin ve eli çenesinde sakallarını kaşıya kaşıya “hmm” sesleri çıkaran insanların olduğu bir sahne gelir. Fakat felsefe tabii ki de dışarıdan göründüğü gibi değildir.
Çağlar boyunca insanlar kolay yoldan zengin olmanın yollarını aramışlardır. Birçok insan bu kolay yolu yasalara uygun şekilde ararken bazıları da bu uğur ve yolda türlü suçlar işlemiştir. Gelin bu türlü suçları şiddet ve kan üzerinden değil de dolandırıcılık örnekleri üzerinden ele alalım.
İnsan ne kadar ilginç bir varlık değil mi? Çok dayanıklı görünebilen yapımız veya ölüme meydan okuyan bilimimizin altında aslında ne kadar da zayıfız. Çıplak gözle göremeyeceğimiz kadar minik canlılar hayatımızı alt üst edebilir ve hatta bizi öldürebilir. Her ne kadar son zamanlarda virüsler, “yılın en popüler küçük yaratığı” ödülünü alsa da onların azıcık kilo almış akrabaları olan bakteriler de hala gündemde. Bu küçük ama tehlikeli canlılar tarihteki birçok ölümün arkasındaki sebep olmuştur. Peki küçük kardeşi kontrol altına alıp büyük olana karşı kullanabilmemiz mümkün mü?
Bir materyal düşünün ki hem çelikten daha güçlü hem lastikten esnek olsun. Üstelik bakırdan bile daha iletken. Fantastik edebiyattan fırlamış gibi gözüken bu materyal gerçekten var: Grafen. En dayanıklı malzemeler listesinde zirveye aday olan herkesin bildiği doğal bir maddemiz daha var: Örümcek ağları. Çelikten ve Kevlardan çok daha dayanıklı ve esnek. Tıpkı grafen gibi. Peki ya bu iki süper dayanıklı maddeyi birleştirmeyi başarırsak ne olur? Örümcek Adam sadece fantastik dünyada kalmayabilir!
Hiç şüphesiz tarih korkunç hikayeler ve olaylarla doludur. Yahudilerin gaz odalarında yakılmasından tutun, Rus rejiminin değişmesiyle kraliyet ailesinin kurşuna dizilmesine kadar. Tarih her zaman bazı insanlar için korkunç olmuştur.
Tüm bu yazılacak çizilecek olayların savaşlardan alındığını görebilirsiniz ancak biz bugün psikolojik şiddetin son noktasını ele alacağız. Psikolojik deneyler içerisinde belki de en kirlisi, en karanlığı olan deney Küçük Albert Deneyi ile bir bebeğe uygulanan şiddeti göreceğiz.
1927 yılında, Queensland Üniversitesinin ilk fizik Profesörü olan Thomas Parnell, Tarihin en uzun süren deneylerinden biri olan ‘’Zift Damlası Deneyi“ne (Pitch Drop Experiment) imza attı. Aslında Profesörün tek amacı; öğrencilerine, zift gibi katı görünümlü her maddenin aslında katı olmadığını hatta oda şartlarında akışkan olabileceklerini kanıtlamaktı. Fakat eminiz ki bu deneyin 92 yıl süreceğini kendisi de tahmin etmezdi.
Sevgili okuyucu, eğer felsefe ile yolun kesiştiyse mutlaka düşünce deneylerine de aşinasındır. Bilirsin, düşünce deneyleri daha çok isminden de anlaşılacağı üzere kafada yapılan deneylerdir. Yani, gerçekte uygulanabilen ya da uygulanamayan bazı sorunları düşünce yoluyla aydınlatmaya çalışmaktır.
Bence bunu bir örnekle aydınlatabiliriz. O yüzden şimdi seni Antik Yunan’a götürmeme müsaade et. Milattan öncelerde bize Plutarch ustanın -ki kendisi bir tarihçidir- bizi tanıştırdığı bir paradoks vardır ve adı da ki bunu kocaman yazmak isterim: “Theseus’un Gemisi”
Galaksiler, Güneş Sistemi, Evren hayallerin ötesinde… Her geçen gün, aklın sınırlarını aşan, incelendikçe hayran bırakan muhteşemlikler keşfediliyor. Güneş Sistemi’nin ise keşfedilen ve hakkında bilimsel bulgulara ulaşılan pek çok özelliğinin yanı sıra hala keşfedilememiş, bilim dünyasının çalışmalarını sürdürdüğü alanlar da mevcut. Bizler, keşfedilenler üzerine araştırma yapıp sorguladıkça ve bilgi birikimimizi arttırdıkça henüz çözülmemiş sırları keşfetmek için de aklımızın kapılarını açabileceğimize inanarak Güneş Sistemi’nin ilgi çeken, beğenilen, farklı bulunan gezegeni Satürn’ün muazzam halkalarına göz atalım istedik. Halkalar nelerden oluşmuş? Kim keşfetmiş? Ne zamandan bu yana Satürn’e eşlik ediyorlar? Gelin, bu yazımızda, beraber inceleyelim