
Ahlak, tarih boyunca evrensel değerlerle mi belirlendi yoksa toplumsal normlara göre mi şekillendi? İyilik ve kötülük arasındaki çizgi, kimi zaman bir canlının yaşamı ile bir diğerinin ölümü arasında kalın bir sınır gibi görünürken, bazen yalnızca duygusal tepkilerle çizilir. Bir kuşun çığlığı karşısında harekete geçmek, bir yılanın sessizliğini görmezden gelmekle sonuçlanabilir. Bu fark, insanın empati kurma biçimini, doğaya yaklaşımını ve kendini “iyi” olarak tanımlama çabasını ortaya koyar. Ahlaki yargıların, çoğu zaman bireysel huzurla mı, yoksa gerçek adaletle mi şekillendiği sorusu; hem felsefi hem de insani bir sorgulamanın kapısını aralar.