Bir yandan ekonomik dertlerle boğuşurken, bir yandan da pandemi öncesine göre aktivitelerimiz benzer olsa bile daha anlamsız, daha heyecansız, daha önemsiz gelmeye başladı. Tek başımıza bu hislerle boğuşmadığımızı düşünüyor ve "Aynen bende de benzer hisler var" diyen insanlara ulaşmaya çalışıyoruz.
Sıkılıyorum, daralıyorum, isyan ediyorum isyan! Evlerde durup insan görmediğimiz bu dönemde, geçen seneye göre benzer ama farklı konumlardayız. Neler değişti, neler öğrendik, nasıl hissediyoruz? Biraz dertleşmek istedik.
Varoluşsal bölüm serisi devam ediyor. Otantiklik nedir? Nasıl otantik yaşarız? Aldığımız risklere değer mi? tüm bu sorularla başlayıp Nietzsche, Heidegger, Kierkegaard, Sartre, Tillich, May, Fromm, Frankl gibi pek çok düşünür ve psikoloğu anarak dopdolu bir bölüm, sizi düşüncelere daldırmak için burada.
Friedrich Nietzsche, "Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek. Nasıl hissettirdi bu düşünce?" diye sorar okuyucuya. Ben de şimdi size soruyorum.
Ege ile yeni bölümle geri döndük! Günlük önemsiz dertlerle neden midemiz bulanana kadar boğuşuruz ve mindfulness nasıl devreye girip bizi kurtarabilir? Farkındalıkla sürüklenmelerden nasıl kendimizi kurtarabiliriz? Varoluşsal kaygılar ve Nihilizm, günlük dertlerle uğraşabilmemize engel mi?Hayat bir Monopoly ise ev ve otel dikip durmadan yaşanılabilir mi?
Çocuklukta yaşanılanların etkisi, geçmişle barışık olmamak, yaşananlara dönüp dönüp analiz eden zihinler ve ilişkilerinde geçmişinden kopamayanlar... Tüm bunların ve daha nicelerinin konuşulduğu çok eğlenceli bir bölümle karşınızdayız.