"Nesneleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi çiziyorum!" İspanyol Pablo Picasso, 20. yüzyılın ilk yarısının en baskın ve etkili sanatçısıydı. Kübizm ve kolajı icat etti. Karizmatik bir kişilikti, kadınlarla olan pek çok ilişkisi yalnızca sanatına sızmakla kalmamış, aynı zamanda gidişatını da yönlendirmişti.
Bu bölümde tarifsiz keder ve acının resmi, Ağlayan Kadın tablosunu konuşturuyor hırsızımız.
Michelangelo, henüz 26 yaşındayken, sanatı yeniden tanımlayan 5 metre yüksekliğinde bir şaheser olan Davut'u ortaya çıkarır. Ancak sizi içine çeken şey Davut'un gözleridir; gizemli ve vahşi gözleri bir şey saklar. Ondan kat be kat güçlü devasa savaşçı Golyat ile savaşından hemen önce bir sırrı. Dikkatli gözlerden kaçmayan ayrıntılarla dolu bu heykel, cesaretin ve insan ruhunun özünü yakalar. Ancak 1504 yılında ortaçağın karanlığına karşı Michelangelo dünyayı değiştirecek bu eseri nasıl yarattı? Davut'un ardındaki hikayeyi keşfedin; ihtiyaç duyduğunuz kahraman belkide bu mermerin içinde.
Kaynanalık yapmak gibi olmasın ama Venüs gerçekten o kadar güzel mi? Omuzları düşük, ayakları kocaman, ve o dev deniz kabuğu neredeyse devrilecek! Peki, bu kadın yüzlerce yıl nasıl dünyanın en güzel kadını oldu? İşte bu sorunun cevabını buldum ve sizinle paylaşıyorum.
Hisleri görmek ve resmetmek onun mucizesiydi. İnsanlardaki hisleri görmek için resmetti.
Rembrandt'ın hareketi "Gece Nöbeti" ile başlar.
Resimde sadece savaşa hazırlanan askerleri görmeyiz. Aslında zengin tüccar olan bu askerlerin kaotik dünyasını da görürüz. Kaosun düzenini nasıl sağladığını ise bu bölümde dinliyoruz.
Van Gogh'un ölümünden 100 yıl sonra kesik kulağının sırrı çözüldü! Ayrıca hırsızımız "Yıldızlı Gece" tablosunu çalıyor ve Van Gogh'la karşılaşıyor. Hem de olağanüstü bir kaçış planıyla.
"Duygular bazen o kadar güçlü ki, insan çalıştığının farkına bile varmıyor...Ve fırça vuruşları,bir konuşma veya mektuptaki sözcükleri andıran bir sıra ve ilişkiyle birbirini izliyor."
Ondan önce hiçbir sanatçı bu kadar güçlü duygularla resim yapmamıştı.
"Acılarımı boğmaya çalıştım; ama pislikler yüzmeyi öğrendiler!"
Karşınızda fiziksel ve duygusal acılarıyla ressam Frida Kahlo. Sesli tiyatromuzda Frida'yı duyacak ve sonrasında uçmayı öğreneceksiniz. Hem de bunu herkes evde sadece iki eşyayla yapabilir. Ayna ve bir havlu yeterli. İşte Frida Kahlo’nun çocukluğundan beri geçmek istediği evren aynanın diğer tarafındaydı. Gelin birlikte aynanın diğer tarafına geçelim. Uçmayı öğrenelim! Yaşasın hayat!
Tüm yorumlarınız çok değerli. Instagram hesabımızdan eleştiri ve önerilerinizi bekliyoruz :) https://www.instagram.com/burayabakarlarpodcast/
"Altı yaşındayken aşçı olmak istiyordum. Yedi yaşında Napolyon olmak istiyordum! Sonunda kararı şuydu.. "Dahi olacağım ve bütün dünya bana hayran olacak!"
Sürrealizmin ve el yapımı rüyaların ressamının ete kemiğe bürünmüş hali Salvador Dali'yi konuk ediyoruz. Peki çocuk kral Dali dünyayı nasıl değiştirdi? Bize ne öğretti? Sürrealizmin tüm özelliklerini ve eğlencesi tek bir adamda damıtılmış gibi buluyoruz. Ama neden? Bu bölüm sonunda bunu öğrenmiş olacağız. Sadece iyi bir ressamıydı?
Hırsızımız dedektifi arayıp teslim olacağını ancak onu "Eriyen Saatler" bulacağımız söylüyor. Dedektif hırsızımızı yakalayabilecek mi?
"Kendimi akıntıya kaptırdım, sular nereye götürürse oraya giderim." Renoir'ın her resminden sağlık ve neşe akmaktadır. Kötümserlik ve hüzün onun sanatında yer almaz. Bu sözler modern sanatın en canlı ve neşeli renklerini bize sunan Pierre Auguste Renoir'a ait.
Kimi yiyecek ekmek bulamazken, kimi sırf ruhunun gıdasını almak için sanat dünyasının çarkına kendini kaptırır. Renoir da bu insanlardan biriydi. "Temiz,saf,sağlam ve zarif" sözcükleri sanatını en iyi açıklayan sözcüklerdir.
Bu kez hırsızımız Renoir'ın renk senfonisinin paletteki en iyi yansımalarından, en önemli başyapıtlardan "Moulin de la Galette'te dans" tablosunu konuşturuyor.
"Gerçek bir sanat eseri izah istemez çünkü kendiliğinden anlaşılır." Bu sözleri söyleyen Renoir gerçekten sanat tarihinde bu cümleye en çok uyan resimleri yaratmıştır. Onun berrak,açık ve insani dünyasına hoş geldiniz.
Işığın avcısı Monet’ye göre sanat sayesinde çölleri cennete çevirebilmiştik. Doğaya geri dönüp muhteşem bahçeler yaratmış, bizi o bahçelerde gezdirip bitki ve çiçeklerin güzelliklerinin farkına varmamızı sağlamıştı. Bilge insanların yaptığı gibi her geri dönüşte hazlarımızı yeniledik. Bize geri dönüş imkanı verip doğa insanı gibi, geleceği düşünmeden sessizce yaşanan bilgeliği tattırdığı için Monet’ye teşekkür ediyoruz.
Hırsızımız bu bölümde nişanlısıyla birlikte terapi seansından sesleniyor bize. Saman Yığınları'nda nelerin gizlendiğini anlatıyor.
O, baktığı şeyin özünü, asıl gerçekliğini, ideasını görür, sonra kendi zihninde aynı şeyi ruhuyla birlikte resim formunda yeniden yaratırdı. Bıraktığı miras yüzlerce resme ilham kaynağı oldu. Hırsızımız bu bölümde Paul Cezanne'nın Yıkananlar tablosunu grup terapisinde konuşturuyor.
Gelin zamanın geçişini görmek için ressamın gözüyle tek bir ana bakalım.
Gerçek dünyada herkesi tatmin edecek cevabı bulmak zor. Ama öngörülemez cevaplar öngörülemez sorularla gelir. Hırsızımız cevapları bulmak için modern sanatın başlangıcı kabul edilen Eduard Manet'nin - "Kırda öğle yemeği" tablosunu konuşturuyor.
Eser birçok anlam taşısa da anlamını yorumlayanlar temin ediyor. 1863 yılında Paris'in en ünlü sergisinden red alan bu eser nasıl oldu da sanatı doğa taklidi olmaktan ayırıp bizimle ilgili bir şeye dönüştürdü?
Gelin potansiyelimizi birlikte çıkaralım.
Keyifli dinlemeler.