Bu kadar yaratıcı sistem eleştirisi yapmaya bu adamı sansürler mecbur etmiş:)
Kitaba ya da bölüme dair söylemek istediklerinizi instagram’da @benbikitapokudum hesabında bölüme ilişkin postun altına bırakabilirsiniz.
Kansız devrimler ve kalkan yayın yasağını anmalar, karaktere otobiyografi yazdırıp araya kendi çocukluk anılarını sıkıştırmalar…
Saramago hiçbir zaman tek boyutta okunabilen kitapların yazarı olmadı. Okuyucu nereyi, ne kadar görmeye hazırsa onunla yüzleşti.
Kitaba ya da bölüme dair söylemek istedikleriniz olursa instagram’da @benbikitapokudum hesabında bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz.
Sanatçıların eserlerinde erken dönem çocukluk travmalarının izlerini arıyoruz. Ben Picasso’nun hikayesinde takılı kaldım.
Bölüme dair söylemek istedikleriniz için istagram’da bölğme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz.
Görünmeyen şeylerin, somut hale gelmiş kelimelerin, hava nesnelerinin, rüzgarın, arzunun, his seviyesinin, enerjinin kitabı; tüm bunların yaşanabilir olduğu Mogador’un kitabı…
Varsa söylemek istediğiniz instagram’da buluşalım.
İnsan hayatı boyunca kaç kere “öyle olmasaydı da şöyle olsaydı” anlarında ölümü teğet geçiyor acaba? Bu kitapta 5.
Karakterin ömrü uzadıkça şahit olduğu toplumsal olay sayısının artışı, bir ölümündeki kahramanlığının bir diğerinde artık anlamsız kalışı yakın tarihin dinamik felaketlerini tekrar hatırlamamı sağladı. Günümüzde bu frekans artık insan aklının almayacağı kadar arttı.
Kitaba ya da bölüme dair söylemek istedikleriniz olursa instagram’da buluşalım.
Hafızanın kişinin kendisini kayıran seçici ya da yanlış hatırlamaları üzerine düşünmemiz istenen bu bölümde ben kitaba alternatif bi son uydurmuş olabilirim.
Bölüme dair yorumlarınızı aşağıdaki linkten instagram profilimize giderek post’un altına bırakabilirsiniz.
1953 İran Devrimi sürecinde her biri ataerkil düzenin ayrı bir sillesini yiyen 5 kadının bir bağ evinde geçirdikleri iyileşme sürecini konuşuyoruz. İdeal bir feminist dünya falan yaratıldığı yok; yaraları sarıp düzenin içindeki rolleri biraz daha güçlü oynadıklarına şahit oluyoruz.
Varsa söylemek istedikleriniz, instagram’a da bekleriz.
Tarih sahnesinden arkalarında neredeyse hiçbir şey bırakmadan silinen Hazarlar’ın kendi dinlerinden uzaklaşınca yok olduğu rivayet edilir. İnsanın melek atası Adem Ruhani’yi bir kitapta toplamaya çalışan rüya avcılarının niyetinden Tanrı razı olsa da, amellerinden değildir. İşin içine melekler kadar şeytanlar da karışmış, Adem Ruhani’nin bedenlenmeye çalışıldığı kitap olan Hazar Sözlüğü’nün 3 dinden ve 3 dilden temsilcilerinin notlarının bir araya gelmemesi için avcıların peşine takılmışlardır. Avcılardan biri rüyaları avlarken ölümü bile avlamış ama 3 kitabın bir arada durmasına tüm çabalara rağmen engel olunamamış.
Bölüme dair fikirlerinizi aşağıdaki linkten instagram profilimize gidip bölüme ilişkin postun altına yorum olarak bırakabilirsiniz.
Okuyucu kitlesini karpuz gibi 2’ye yaran bi kitap:
Seven çok sevip bayılıyor, bazılarımızsa ilk sayfalarda aramızdan ayrılıyor…
Ben 2 kategoriye de girmemeyi başardım. Bayılmadım ama sevenlerin neden sevdiği ile ilgili fikirlerim var.
Siz de konuyla ilgili fikirlerinizi aşağıdaki linkten Instagram hesabımıza giderek paylaşabilirsiniz:
Üçleme içinde içimi en rahat ettirmeyen kitap bu sonuncu oldu. Ailenin babaannesi bile Hindistan doğumlu, orada yaşadıkları süreçte illa ki bir parçası oldukları sömürgecilik düzenini biraz fazla mı normalleştirmişler, yoksa bu Gerry’nin her şeyle dalga geçen üslubuyla ailesinin sömürgeci geçmişine de laf sokuşu mu, kitabı bitirdim ve hala emin değilim… Türk şakaları ise beni anca cacık mı, caciki mi kadar rahatsız etti; misafir oldukları kültürü gözlemlerken onların pozitif ve negatif anlamda en fazla etkileşimde bulundukları kültürü karikatürize etmeleri bence kabul edilebilir.
Bu bölümde içimi rahat ettirmedin Gerry!
Umarım sadece umursamaz ve şakacı bi çocuksundur.
Bölüme ya da kitapa dair söylemek istedikleriniz varsa aşağıdaki linkten Instagram profilimize gidip bölümün altına yorum olarak bırakabilirsiniz.
Karadeniz’de sırtı denize dönük bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden dallanıp 300’den fazla karaktere budaklanan, doktorların da hastalar kadar hasta, her karakteri spektrumun bi ucunda sallanan, Ayfer Tunç’un oyuncu ve akıllı bir yazar olduğunun anıtı niteliğinde bir kitapla beraberiz. Hayran olmamak elde değil!
Eğer kitaba dair, Ayfer Tunç’a dair, bölüme dair söylemek istedikleriniz olursa aşağıdaki linkten bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz:
Bir romanın içinde otobiyografik ögeler bulduğum anda gizli bir belgeye ulaşmış, bir hazine harikası bulmuş gibi oluyorum. Hayvanların yaşam hakkını savunan bir deli kocakarının adaleti arayıp bulamayınca kendi sağlama hikayesi…
Olga Tokarczuk, sen benim yazar crash’ımsın!
Sizin de söylemek istedikleriniz varsa aşağıdaki linkten instagram profilimize gidip bölüme ilişkin postun altına yorum yapabilirsiniz
Edebiyatın en tehlikeli ve belki de en erdemli tarafı bize en sevmeyeceğimiz insanları, en hak veremeyeceğimiz olayları bile anlaşılabilir kılması…
Söylemek istedikleriniz olursa aşağıdaki linkten instagram profilimize giderek bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz.
Dümdüz ırkçılık, ayrımcılık konuşuyoruz.
Irklar arası hiyerarşi, ırkların kendi aralarındaki hiyerarşi, ekonomik sınıflar arası hiyerarşi, bu grupların birbirleriyle etkileşimlerindeki süptil işaretçilerin herkesçe bariz şekilde okunabilmesi üzerine sözünü sakınmayan bi kitapla buradayız.
Söylemek istediklerinizi aşağıdaki linkten instagram profilimize giderek bölüme ilişkin postun altına yorum olarak bırakabilirsiniz.
Kayıp bir babanın, kayıp bir memleketin izini 33 yıl aradan sonra doğan bir ümitle süren Hisham Matar’ın kendi hayat hikayesi.
Her babanın, her oğulun, her evladın okuması gerektiğini çok hissettiğim,
yokluğuyla büyünen bir babayla nasıl gurur duyulabileceğini gördükçe “acaba evladım beni nasıl anacak?” diye dertlendiğim,
içimde, çok derin bir yerde okurken büyük bir ızdırap çektiğim bir kitaptı.
“Bir lider nasıl bir diktatöre dönüşür?” sorusunun cevaplarını adım adım alacağımız,
sürecin mimari üzerindeki etkilerine kafa yoracağımız, temelde babamızı arayacağımız bu bölümle ilgili söylemek istediğiniz bir şey varsa aşağıdaki linkten instagram hesabımıza gidip bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz?
oğul
Kaddafi
Mimari öge olarak ışık
Müthiş acınası bi karakterdi ve
sürekli benim de söylemiş olabileceğim laflar etti.
Sonu psikiyatri kliniğinde bitti.
Söylemek istediğiniz bir şey varsa aşağıdaki linkten instagram profilimize gidebilir, bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz:
Yakın dönem sanat ve mimarlık tarihi sevenler, bu kitabı da sevdi!
Yazarın kendini bi looser olarak hikayeye sokup üstüne bi de vahşi bir cinayete kurban ettirmesi, bu cinayetin, bir şeyin sonucu değil de öngörülemezlik, rastlantısallıkla ancak açıklanabilmesi, hayatın anlamsızlığına yaptığı harika bi gönderme bence.
Söylemek istediğiniz bir şey olursa aşağıdaki linkten Instagram profilimize gidebilir, bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz:
https://www.instagram.com/benbikitapokudum?igsh=MWJmNXkwajJmdWRueA%3D%3D&utm_source=qr
Korfu Üçlemesi’nde Gerald Durrell’ın merakları desteklenmiş, dramasız ve kabul dolu bir ailede geçmiş çocukluğundan öyle etkilenmiş, öyle umut dolmuştum ki bir başka çocuğun anılarını dinlemek iyi bi fikir sanmıştım.
Saramago’nun çocukluk anılarını anlattığı bu kitap beni çok kırdı; özellikle Durrell’in çocukluğunu okuduktan sonra…
Şiddettin, sevilmemişliğin, dünya derdinden sıra gelmemişliğin büyüttüğü çocukların melankolik ve dokunsan ağlayacak dünyasında yaşıyoruz.
Dünyanın merak dolu, güvenli, eğlenceli, başkasını kırmayı akıl ettirmeyecek kadar sevgi dolu olduğu bir versiyonunda yaşamak istiyorum.
Kitaba dair söylemek istedikleriniz ya da bana önerebileceğiniz, yazarın kendi çocukluk anılarını anlattığı, umutlu kitaplar varsa aşağıdaki linkten instagram hesabımıza giderek bölüme ilişkin postun altına bırakabilirsiniz.
Güzel yarınlara olan umudumu kuyruğuna bağladığım Korfu Üçlemesi’nin ikinci kitabındayız. Merakları desteklenmiş çocuklar, didişse de drama yaratmayan ve birbirine hep destek aile üyeleri, hayvanların renkli dünyası, gün batımları, mevsim dönümleri…
Bu kadar basit olabilirdi; ileride bir gün öyle olabileceğine tutunuyorum.
Kitaba ya da bölüme dair söylemek istediğiniz bir şey olursa aşağıdaki linkten Instagram profilimize gidip bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz.
Dedeni severdim süt oğlan…
Serinin ilk kitabı olan “Gecelerin Kitabı”nda savaşın nesiller boyu süren yıkıcı etkisini ifade etmek için büyülü-gerçekçilik çok çok iyi bir tercihti ama kişisel bir öfke ve intikam hikayesinde romantik bir dramatizm hissi bırakti bende.
Bence ilk kitabın yanına yaklaşmaz ama sizin de söylemek istediğiniz bir şeyler varsa aşağıdaki linkten instagram profilimize gidip bölüme ilişkin postun altına yorum bırakabilirsiniz.