Hayalleri sadece uykuda mı görürüz, yoksa gözümüz açıkken de yaşanabilirler mi?
Arşiv 404’ün bu bölümünde, çocukken kurduğum o sınırsız hayallerin peşinden, gerçekliğe doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Kaygıların olmadığı, sadece “bildiğin” bir yer: Hayalini kurduğun şeyin zaten var olduğu o dünya...
Hayallerin bastırıldığı yetişkinliğe, başkalarının inançlarının yükünü taşıyan zihnimize ve iç sesimize kulak tıkayan sistemin içine doğduk belki. Ama ya hâlâ içimizde o sonsuzluk kaydırağına inanan bir çocuk varsa?
Bu bölümde;
✧ Hayallerin bastırılma süreci,
✧ İç sesinle yeniden bağ kurmak,
✧ Zihnin sınırlarını aşarak yaratım gücünü uyandırmak,
✧ Düşünce kalıplarını fark ederek hayalini yaşamak üzerine konuştum.
Joe Dispenza’dan ilhamla, bilinçdışı sınırlarımızı nasıl dönüştürebileceğimizi sorguladım.
Kendi örneklerimi ve takipçilerden gelen 3 ilham verici soruyu da yanıtladım.
🎙️ Eğer sen de “Hayaller gerçek olabilir mi?” diye soruyorsan — bu bölüm senin için.
Dinlerken içindeki çocuğun hayalini hatırla.
30 Yaş Manifestosu: Kendime bi mektup
20’lerimde sustum… Sevilmek uğruna kendimi küçülttüm, korkularımdan kaçtım, iç sesimi bastırdım, kabul görmek istedim.
Ama şimdi… 30 yaşımda, kendime yeniden sarılıyorum.
Korkusuzca ben olmayı ve yalnızlığın tam ortasında yeni bir benle tanışmayı seçiyorum.
Bu bölüm bir yaş değil, bir uyanış kutlaması.
Kendine yeniden “ben buradayım” demek isteyen herkes için.
✨ Çünkü bazı yaşlar sadece yaş alınmaz, kendine dönülür.
Yalnız başına dünyanın öbür ucuna gitmek mi?
Rüyalarında çocukluğunun sokağına geri dönmek mi?
Bu bölümde hepsi var. Üstelik ilk kez video formatında!
Gerçekten kıçımın üstüne düştüm.
Ama asıl düşüş, içimdeydi.
Salyangozlar, taşlar, anneler ve kızları, matkap sesleri,
ve sustuğum bir sürü şey…
Hepsi panikle rüyalarıma girdi.
Peki ya konfor alanından çıktığında beyin neden panikler?
Ve neden bazı düşüşler seni yeniden başlatır?
🎧 Arşiv 404’ün videolu yeni sezonu şimdi yayında.
Arşiv 404’ün Yeni Bölümünde:
Kıtalar arası bir yolculuk kararından bahsedeceğiz. Bir sabah ansızın gelen korkunç bir gitme dürtüsünden, dünyanın öbür ucuna yolculuktan ama en çok da yeni bir ben’e yolculuktan bahsedeceğiz. Çünkü bavul ne kadar ağır olsa da bazı odalara veda etmek gerek, içinden çıkamadığın duyguları kabul edip cesaretle ya da bazen korkuyla bile olsa o ilk adımı atabilmek gerek. Çünkü yol, sadece gitmek değil. Yol, bazen cesaretle atılan bir adımın izlerinde kendini hatırlatmak.
Yalnızlıkla dans ederken, korkuyla tokalaşırken ve özgürlüğün ilk nefesini içine çekerken ne oluyor bize? Rüyalar, valizler, vedalar ve yeni başlangıçlar bu bölümde iç içe geçiyor.
Hazırsan, kulaklığını tak. Kendimize doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.
Uçsuz bucaksız bi denizin ortasındasınız, botunuz su almaya başlamış ve hava kararmak üzere...
Nasıl hissederdiniz?
Benim için her şey dağılmak üzereydi ama panik yoktu. Çünkü artık biliyordum: dış dünyadaki tüm fırtınanın içinde bi yerde benim merkezim sabit kalabilir.
O an işte bu Stoacı duruşla sadece bir soruya tutundum: “Şimdi ne yapabilirim?”
İşte o soruyla başladı dönüşüm.
Botun battığı yerden uykumdan uyandım. Ve bir sabah vakti…Elinde kocaman bi güğüm tutan nur yüzlü bi teyze, güğümün içinde taptaze süt, kocaman bi sofra, nargile dumanları ve kalbimi titreten bir zümrüt yeşili taş karşıladı beni. Bu taş, sadece bir taş değildi. Kalp çakrasının bir sembolü; bilinçli farkındalığımın da ödülü gibiydi sanki.
Bu bölüm, bir rüya üzerinden Stoacı felsefeye minik bir dokunuşla duygusal dönüşümü ve evrensel sembollerin dilini keşfetmek isteyen herkese…
Kalbinin yolunu arayanlara ve her batışın aslında bir varış olduğunu hissedenlere…
İyi hissetmek her zaman mümkün değil. Tesadüf de değil. Ama iyi olmayı seçmek, işte o mümkün...
Bu bölümde zihinsel ve duygusal sağlığımızı etkileyen temel konular üzerine konuşuyoruz: iyi olma hali, konfor alanı, yalnızlık, beyin kimyası, geçmiş deneyimler gibi... Kendimizi sıkışmış hissettiğimiz anlarda, stres üzerimize çökerken bile iyi kalabilmenin yolları neler? Konfor alanının zararsız görünen ölümcül hapishanelerinden çıkmak mümkün mü? Zihnin tekrar tekrar yürümek istediği yollardan saparak çalılarla dolu ıssız patikaları aşmak ve her şeye rağmen yeniden “iyi olmayı” seçmek için neler yapılabilir?
Duygularla savaşmadan, geçmişe takılmadan, eski alışkanlıkların gölgesinden sıyrılarak hatırlıyoruz: İyi olma hali bir lütuf değil, her sabah yeniden yapılan bir seçimdir.
Kapanıştaysa yıldızlara bakarak kısa bir meditasyonla bu yolculuğu tamamlıyoruz. Belli mi olur? Belki de bu bölüm, kendi gökyüzünüze özgürce bakabilmeniz için bir kapı aralar.
Bu bölümde, bir ilişkide sevgi ile manipülasyon arasındaki o belirsiz çizgide yürüyoruz. Yakınlarımız tarafından uygulanan duygusal manipülasyonun izlerini sürüyor, görmezden geldiğimiz küçük ihlallerin bizde nasıl derin yaralar açtığını konuşuyoruz.
Rüyalar, ay döngüleri ve içsel sezgilerle şekillenen bu anlatı, hem kişisel bir yüzleşme hem de kolektif bir hatırlama niteliğinde.
Kapanışta ise dolunayın arındırıcı gücüyle hazırlanmış kısa bir meditasyon sizi bekliyor.
Arşiv 404’ün bu bölümünde, bir rüyadan yola çıkıp demir kafeslere, ateşe, çocukluk kahkahalarına ve içimizde hâlâ yanmakta olan o üretken ruha doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.
Max Weber’in demir kafes kuramı, Carol and the End of the World dizisinin sessiz apokalipsi ve kendi bilinçdışımda gezdiğim sokaklar arasında, bazen bir annenin varlığı, bazen bir çocuğun kahkahası, bazen de dokunmaya korktuğumuz bir ateşin kıvılcımı bize rehberlik ediyor.
Bu bölüm, sadece bir rüya anlatısı değil; bir içsel dönüşüm daveti.
Sonunda seni birkaç soru bekliyor. Cevaplarını değil, yankılarını merak ediyorum.
Çünkü belki de… bizi biz yapan şey, hâlâ yanmakta olan o şeydir.
Ve bu bir başlangıç olabilir.
"Bazı rüyalar geç kalmaz, zamanı geldiğinde uyandırır"
Bu bölümde sizi bir rüyanın içine davet ediyorum:
Fakültenin taş koridorlarından derisi yüzülmüş insanlara... Boş odalardan bir geminin içindeki yerleşik yalnızlığa ve sonunda kendi sesine doğru akan bir yolculuk.
Gecikmişlik hissi, bastırılmış öfke, toplumsal suskunluk ve adaletsizliğin vızıldayan yükü...
Rüya gibi ama gerçek.
Kendi arşivimize dönüyoruz.
Bölümün sonunda birkaç dakika rehberli meditasyon sizi bekliyor. Konuşmadıklarınızın yankısı, belki biraz anlaşıldığını hissedecek.
Podcastimizin bu ilk bölümünde ARŞİV 404 evrenine giriş yapıyoruz. Bilinçaltı akışını takip ederek girdiğimiz bu solucan deliğinde duygular, imgeler ve serbest çağrışımlarla dolu bi maceraya hazırsanız kemerleri sıkı bağlayın!
Çünkü bu yolculukta rotamız ya da haritamız yok. 404 kodu gibi aradığınız şey burada yok. Ama belki de cevaplar aramadığımız şeylerin içinde saklıdır. Belki de yolda olmak, cevapları aramaktan fazlasıdır.
Ben de bu yolculukta sarsıcı bir türbülanstan geçip tüm korkularımı alt ettikten sonra kendi sesimi yeniden duyuyorum.
Ve bu sadece başlangıç.