Bir musalla taşı, bir çay, bir aynalı dolap…
Bu bölümde Arif aile anılarıyla İstanbul’un hatıralarını birleştiriyor. Firuzağa Camii bahçesindeki kahvehaneyi merkeze alarak, Hasköy’den Cihangir’e, Karagümrük’ten Ayvansaray’a uzanan bir yolculukta hem gündelik hayatın neşesini, hem ölüme dair hisleri bir arada dile getiriyor. İstanbul’un çok sesli, nüktedan, zarif geçmişine Arjantin işi bir aynadan bakıp, tüm güzelliklerin bugün de var olabileceği mümkünlüğe göz kırpıyor.