Home
Categories
EXPLORE
True Crime
Comedy
Society & Culture
Business
Health & Fitness
Technology
Sports
About Us
Contact Us
Copyright
© 2024 PodJoint
Loading...
0:00 / 0:00
Podjoint Logo
US
Sign in

or

Don't have an account?
Sign up
Forgot password
https://is1-ssl.mzstatic.com/image/thumb/Podcasts122/v4/35/e7/69/35e76900-c316-4acb-996e-dc6b7e5c81f5/mza_1693195347260829903.jpg/600x600bb.jpg
Allah Dostları için Sohbetler
Erenler, erenlere gönül verenler💛
56 episodes
6 days ago
Sevgili Dinleyiciler, bugün dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâm’ın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir. Acaba gerçekten durum böyle midir? Bu sualin cevabı Kur’ân-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ve sahâbenin yaşadıkları hayat İslâmîyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’ân-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Âli İmrân-119) Kur’ân-ı Kerim’in bütünü bizdeki üç emanetin ve iradenin Allah’a teslimini ihtiva etmektedir.
Show more...
Spirituality
Religion & Spirituality
RSS
All content for Allah Dostları için Sohbetler is the property of Erenler, erenlere gönül verenler💛 and is served directly from their servers with no modification, redirects, or rehosting. The podcast is not affiliated with or endorsed by Podjoint in any way.
Sevgili Dinleyiciler, bugün dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâm’ın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir. Acaba gerçekten durum böyle midir? Bu sualin cevabı Kur’ân-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ve sahâbenin yaşadıkları hayat İslâmîyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’ân-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Âli İmrân-119) Kur’ân-ı Kerim’in bütünü bizdeki üç emanetin ve iradenin Allah’a teslimini ihtiva etmektedir.
Show more...
Spirituality
Religion & Spirituality
Episodes (20/56)
Allah Dostları için Sohbetler
Mürşid Farz mi?
Konumuz: Mürşid farzdır. Mürşid farz mıdır, değil midir? Allahû Tealâ bu suali sormamızı bile zahid görüyor. Tam on tane âyet-i kerime Kur'ân-ı Kerim'de, mürşidi olmayanın dalâlette olduğunu söylüyor. İrşad makamına ulaşıp tâbî olmayan kişinin dalâlette olduğunu söylüyor, 10 âyet-i kerime. A’râf Suresinin 178. âyet-i kerimesi dalâlette olanların hüsranda olanlar olduğunu söylüyor. 7/A'RÂF-178: Men yehdillâhu fe huvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne). Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir). “Onlar ki,” diyor, “dalâlettedirler. Onlar hüsrandadırlar.” Hüsranda olanların vaziyetine bakıyoruz, Mu’minûn-103. Hüsranda olanlar cehenneme girecek olanlar. Diyor ki Allahû Tealâ: “Kıyâmet günü mizanlar kurulur. Kimin günahları sevaplarından fazla ise onlar hüsranda olanlardır. Onların gidecekleri yer cehennemdir. Ebediyyen orada kalacaklardır.” Öyleyse dalâlette olanlar hüsrandaysa hüsranda olanlar ebediyyen cehennemde kalacaksa ve mürşidlerine tâbî olmayanlar dalâlette ise o zaman muhtevaya dikkatle bakmak lâzım. Yeter mi? Yetmez. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 167, 168 ve 169. âyetlerinde dalâlette olanların gidecekleri yerin cehennem olduğunu net olarak bir defa daha söylüyor. Allahû Tealâ burada, bir defa daha mürşidlerine ulaşmayanların cehenneme gideceğini kesin olarak ifade ediyor. Diyor ki: “Onlar muhakkak ki kâfirdirler ve onlar Allah’ın yolundan insanları men ederler. Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemezler. Hiçbir zaman da bir mürşide tâbî olmayacaklardır. Ama Allah’ın yolundan men ederler,” diyor, “bu insanlar. Onlar uzak bir dalâlet içindedirler.” Dalâlette olanlar kâfir olanlardır. Dalâlette olanlar Allah’ın yolundan men edenlerdir. Allah’ın yolundan men ettikleri için bunlar dalâlette olanların uç noktasında bulunanlar. Allah’ın yolundan men ettikleri için uzak dalâlet içinde olanlar. “Onlar kâfirdirler ve zâlimdirler.” diyor Allahû Tealâ, başka insanlara da zulmettikleri için, onların Allah’ın yoluna ulaşmalarına mâni oldukları cihetle ve diyor ki: “Allah, onlara asla mağfiret etmez.” Onlar eğer Allah’a ulaşmayı dileselerdi, o zaman mürşidlerine ulaşacaklardı. Ulaştıkları takdirde Allah, onlara mağfiret edecekti. Ama mağfiret etmez; onların günahlarını sevaba çevirmez. Çünkü onlar hiçbir zaman mürşidlerine ulaşmayacakladır. Onların gidecekleri yer, “Allah, onları sadece cehennem yoluna ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ, “Allah, onları asla Tarîki Mustakîm’e ulaştırmaz. Onları sadece cehennem yoluna ulaştırır ve onların gidecekleri yer cehennemdir; ebediyyen orada kalacaklardır. Ve Allah onlara mağfiret etmez.” buyuruyor Allahû Tealâ. Yani: “Onların günahlarını sevaba çevirmez.” Ne zaman Allahû Tealâ bize mağfiret eder; günahlarımızı ne zaman sevaba çevirir? Eğer biz Allah’a ulaşmayı dilersek (dilemişsek), Allahû Tealâ bizim üzerimizde 10 tane ihsan oluşturur. Rahîm esması ile tecelli eder. Gözlerimizdeki hicab-ı mestureyi alır. Kulaklarımızdaki vakrayı alır, kalbimizdeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Sonra kalbimize ulaşıp kalbimizin nur kapısını Allah’a çevirir. Sonra göğsümüzden kalbimize, göğsümüzü şerh ederek nur yolu açar. Sonra zikir yaptığımız zaman, nefsimizin kalbine %2 rahmet nurunu doldurur, huşû sahibi kılar bizi. Huşû sahibi kılınca mürşidimizi gösterir. Bu 10 tane ihsan arka arkaya geldikten sonra, Allahû Tealâ irşad makamını gösterir bize ve o makama mutlaka ulaşmamızı ister. Dikkat edin ki seçim, bize ait değildir. Mürşidin seçimi müridin yetkisinde değildir. Seçimi Allah yapar. Öyleyse, Allahû Tealâ’nın dizaynına dikkatle bakın: Kim irşad makamına ulaşmayı dilerse bilin ki o, Allahû Tealâ tarafından onun içine konulmuş bir sevgi ile gerçekleşir. Allah hangi mürşide onu ulaştıracaksa, o kişi hangi çeşmeden su içecekse Allahû Tealâ onun kalbine o mürşidin sevgisini koyar.
Show more...
2 years ago
57 minutes 44 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Hidayet nedir? -Doğru yoldur. -Sıratı Mustakîm nedir? -Doğru yoldur. -Dîn nedir? -Doğru yolmudur???
Mutluluk. Allah bizleri bir araya getirdi; mutluluktan bahsetmek üzere. Allah’ın bizi ulaştırmak istediği yegâne hedef; mutluluk. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bir defa daha beraberce şu zaman dilimi içerisinde benimle birlikte mutlu olmayı istemez misiniz sevgili kardeşlerim? Allah'tan bahsediyoruz. Allah’ın hepinizden istediği, sadece sizlerin mutlu olması sevgili kardeşlerim. Biz de var gücümüzle bu istikamette bir gayretin içindeyiz, sizlerin mutluluğunuz. Etrafınızdaki insanların mutluluğu, ülkenin mutluluğu, dünyanın mutluluğu, bunun için varız. Allahû Tealâ’nın size ne kadar çok şey verdiğinizin farkında mısınız sevgili kardeşlerim? Şu gören gözleriniz, işiten kulaklarınız, konuşabilen, yemek yediğiniz ağzınız, koku alabildiğiniz burnunuz, nefes alıp verebilmeniz, midenizin, bağırsaklarınızın, kalbinizin, ciğerlerinizin, bütün organlarınızın, Allah’ın o muhteşem dizaynı içerisinde çalışmakta oluşu. Öyleyse sizi üzen şeye değil, sevindirmesi gerekenlere bakın. Bu kadar çok ni’metin içindesiniz. Dünya adı verilen bu gezegende bir gün doğdunuz, şimdi yaşıyorsunuz, hayattasınız ve sözlerimi işitebiliyorsunuz, beni ekranlarda görebiliyorsunuz. Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allah’ın size yemeniz için verdiği yemek, yaşamanız için verdiği hava, bütün şartları uygun hâle getirerek sizi dünya adı verilen bu gezegene hayat vermek üzere göndermesi, hayatta oluşunuz, hay olmanın o muhteşem dizaynı. Varız sevgili kardeşlerim, Allah yarattığı için varız. Öyleyse bizler, en güzeli yaşamak üzere vazifeli olanlarız. Biz ve etrafımızdakiler. Biz bu konuda başkalarından çok daha fazla bahtlı değil miyiz sevgili kardeşlerim? Sizlere hitap ediyorum; etrafımızdakiler! Biz başka insanlardan daha bahtlı değil miyiz? Bir yaşama sevincimiz var. Çünkü Allahû Tealâ bizi bir hedefe angaje etmiş (endekslemiş). Bütün dünyalara hidayeti anlatmakla mükellefiz. Öyleyse bir hedefi olan, bir gayesi olan, hem de kendi hayatlarından daha üst seviyede önemi olan bir gayeye sahip sizler, sevgili kardeşlerim. Mutlu olmak için çok kuvvetli bir sebep değil mi bu? Allahû Tealâ’nın bize böyle bir görevi tevdi etmesi, bizlere duyduğu güveni ifade etmez mi? Dünyanın hidayeti unuttuğu bir devrede, tamamen unuttuğu bir devrede Allahû Tealâ hidayeti öğretmekle, bütün dünyaya, kâinata öğretmekle bizleri vazifeli kılıyor.
Show more...
2 years ago
59 minutes 23 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Sevmek, Mutluluğun Kapısıdır
Sevmek varken ve bunun vereceği mutluluğu yaşamak varken, neden nefret? Neden mutsuzluk, huzursuzluk? İşte insan tabiatı her kapıya açıktır. Hamdolsun ki Allahû Tealâ biz insanlara “irade” diye bir yetki vermiş, bir imkân vermiş. Bir davranış biçimini tayin etme konusunda söz sahibi olan bir muhteva. Nefret edecek yerde, sevsek! Ne kaybederiz ki? Sevmek, mutluluğun kapısıdır. Seven insan eğer sevdiği tarafından sevilirse, o mutluluğu yaşayan bir insandır. Nefret eden insana gelince, onun nefret dolu davranışları etrafındaki insanların da kendisine nefretle davranmalarına sebep olur. Öyleyse? Neden? Başkalarını mutlu ederek, mutluluğu yaşamak, bu mümkünse ve başkalarına kötü davrandığımız zaman huzursuzluk duyuyorsak, neden güzel davranmayalım? Ki, bunun cevabı da bize dönen güzel bir davranış olur. Normal statüde konuşuyoruz. Bütün insanlar için Allahû Tealâ hedef olarak mutluluğu göstermiş. Hepimizi Allahû Tealâ, şu dünya adı verilen gezegende, biz hayatta olduğumuz sürece, mutlu olalım hedefine dayalı olarak yaratmış. Ama insanların ruhlarının yanı başında nefsleri de var. Nasıl ruh 19 tane hasletle mücehhezse, nefs de 19 tane afetle cihazlandırılmış. Bunlardan denge halinde olan bu statüde neyi değiştirebilirsek, negatiflerden birisini devre dışı bırakarak, onun üstesinden gelerek veya pozitiflerin değerini arttırmak suretiyle ya da ikisi birden. Hem Allah’ın emirlerini yerine getirmek konusunda bir büyük gayretin sahibi olmak hem de yasak ettiklerini işlememek istikametinde bir gayretin sahibi olmak, ikili bir başarıyı ifade eder. Bu daha kısa sürede, daha kalıcı bir mutluluğu ifade eder. İşte yaşadığımız hayata bu pencereden baktığımız zaman görürüz ki; mutluluğun mükâfatı mutluluktur. Bu mutluluğu sağlayabilecek olan faktörse, etrafımızdaki insanlara en güzel şekilde hitap etmek. Onları mutlu etmek üzere hedeflenerek, hitap etmek. Eğer hedefimiz etrafımızdaki insanlara mutluluk vermekse, o zaman mutluluğu yakaladık demektir. Neden? Çünkü Allah’ın bir kanunu var: Etrafınızdaki insanların herbirine ne kadar mutluluk verebilirseniz, Allahû Tealâ size onların toplamı kadar mutluluk verir. Kapılar ardına kadar açık. Gayretimiz hep bu istikamette olmalı. Yani, sevmeliyiz! Ne demek yani sevmeliyiz? Şu demek: Seven, sevdiğini mutlu etmeye çalışır. Bu mutlu etme istikametindeki gayreti ne kadar hedefine ulaşırsa, o kişi, o başkalarına verdiği mutlulukların toplamı kadar mutluluğu kendisi yaşayacaktır. 10 kişiye “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, herbirine “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, kendisi “10A”  kadar mutlu olur. Niçin yaşıyoruz? Mutlu olmak için değil mi? Allahû Tealâ ne diyor?  “Nefret ettirmeyiniz! Ve nefret etmeyiniz! Seviniz! Ve sevdiriniz!” Öyleyse bu pencereden bakıldığı zaman, olaylar dizisinin en güzele dönük olduğunu yaşayacaksınız. “Sevmek” mastarının çevresini oluşturan herşey! Herşey başka insanları mutlu etmeye yöneliktir. Seviyorsaniz....
Show more...
2 years ago
39 minutes 27 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Resuller hep vardı, hep var olacak
Nebîler ve resûller konumuz. Kur’ân’dan koparılan mefhumlardan bir tanesi de bu. Allah ne söylemişse Kur'ân-ı Kerim'de, şeytan onun tersini bütün insanlara, öğretim kadrolarına kabul ettirmiştir. Yani Kur’ân’ın bütün temel hedeflerini iblis, kökten yok etmiş. Tam tersini dîn adamlarına asırlar boyu süren bir aldatma müessesesinden sonra kabul ettirmiş ve yerleştirmiş. Kur'ân-ı Kerim'deki “nebî” tabiri yalnız peygamberleri kapsar; peygamber dediğimiz kişileri. Resûller 2 ayrı grupta mütâlea edilir Kur'ân-ı Kerim'de: 1- Nebî resûller; peygamber olan resûller. 2- Velî resûller; peygamber olmayan resûller Kur'ân-ı Kerim boyunca Allahû Tealâ peygamberlerinden başka hiç kimseye nebî demiyor. Kimler için kullanıyor nebî kavramını? Peygamber Efendimiz (S.A.V) için kullanıyor; “Ve nebîlerin sonuncusudur.” diyor: 33/AHZÂB-40: Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir. Artık Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra nebî gelmeyecek. Yani peygamber gelmeyecek. Başka kimin için kullanıyor? Hz. İsa için kullanıyor. Başka kimin için kullanıyor? Hz. Musa için kullanıyor. Başka kimin için kullanıyor? Hz. İbrâhîm için kullanıyor. Hz. Lût için kullanıyor. Hz. Nuh için kullanıyor. Hz. Sâlih için kullanıyor. Nebî, nübüvvet müessesesi, Allah'ın kendilerine kitap verdiği resûllerden oluşan bir dizayn ve peygamberler, kendilerine kitap verilen ve aynı zamanda da resûl olan kişilerdir. Peygamber dediğimiz zaman, nebî dediğimiz zaman aynı zamanda mutlaka resûldür. Peygamber Efendimiz (S.A.V), bir nebî resûldür. Hz. İsa, bir nebî resûldür.  Hz. Musa, bir nebî resûldür. Hz. İbrâhîm, bir nebî resûldür. Hz. Nuh, bir nebî resûldür. Hz. İsmail, bir nebî resûldür. Hz. Davut bir nebî resûldür. Kur’ân’da 20’den fazla nebî adı geçiyor. Hepsi kendilerine kitap verilen ve bizim Türkçemizde peygamber olarak nitelendirdiğimiz kişiler. Hepsi de bütün nebîler de aynı zamanda mutlaka resûldür.
Show more...
2 years ago
1 hour 2 minutes 21 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Kadir gecesi bin aydan Hayırlıdır
Ramazan ayında, ramazanın 25.gününü 26.gününe bağlayan gece; bu gece Kadir Gecesi’dir. Allaha Tealâ Kadir Gecesi için, “Sen Kadir Gecesi nedir bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha değerlidir. Biz Kur’ân’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.” diyor. Allah'ın kudreti, bir kitap olarak Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ramazan ayının 25.gününü 26.gününe bağlayan gece indirilmiştir. İnsanlar sevap kazanmak için çok şeyler yaparlar. Ve de derecat kazanırlar. Namaz kılarlar; derecat kazanırlar. Oruç tutarlar; derecat kazanırlar. Sadaka verirler; derecat kazanırlar. Zekât verirler; derecat kazanırlar. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bu kazanılan derecata baktığımız zaman Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de söylediği söz hepinizin dikkatini çekmelidir. Kadir Gecesi bin aydan daha değerlidir, daha hayırlıdır. Hayır; biliyorsunuz ki insanın kazandığı derecattır. Demek ki Kadir Gecesi’ni insanlar ibadetle geçirirlerse, özellikle bu gece, bütün gece zikrederlerse, Allah'a dua ederlerse, yalvarırlarsa, Kadir Gecesi talep ettikleri şeyleri Allahû Tealâ’ya söylerlerse, Allahû Tealâ’nın onlara çok güzel sonuçları oluşturacağına Kur’ân-ı Kerim önderlik ediyor. Öyleyse Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirin. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bir gececik uyumayın. Sabah şafak sökene kadar, sabah namazını kılana kadar uyumayın. Uyumamaya çalışın. Ne kadar başarabilirseniz o kadarı kârdır. Allahû Tealâ değerlerini hükme bağlarken, herkesin derecatıyla ve herkesin yapabileceği en güzel şeyi devreye sokarak hesaplarını yapar. O Allah’tır. Veren eldir. Kadir Gecesi muhtevasında Allahû Tealâ’nın bizlere verdiği (bu devirde verdiği) büyük ni’meti düşünelim. Allahû Tealâ ne öğretti bize? 7 safha ve 4 tane teslimi öğretti. Ne olmuş? Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ve O’nun sahâbesi  Kur’ân’da farz olan 7 safha ve 4 teslimi gerçekleştirmişler. Hepsi ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim etmişler. Öyleyse bizler için de aynı şey söz konusu olmasın mı sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlayan bir cehennemden kurtuluş reçetesi veriyor. Allah'a ulaşmayı dilemek, her dileyen kişiyi 1.kat cennete mutlaka ulaştırır. O kişi diledikten sonra ölse, onun gideceği yer mutlaka Allah'ın cennetidir. Peki, bir insan Allah'a ulaşmayı dilemezse ne olur? Dilemezse dalâlette kalır. Dilemezse gideceği yer cehennem olur. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde diyor ki: Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır. 10/YÛNUS-8: İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir). “Onlar ki kesinlikle, muhakkak surette Bize mülâki olmayı dilemezler. Yani ruhlarını hayattayken Bize ulaştırmayı dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla mutmain olurlar, doyuma ulaşırlar. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır. Gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibâriyle ateştir, cehennemdir.” Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’de “Allah'a ulaşmayı dilemek” diye bir kavram var. Ama bu kavram 14 asırda unutulmuş. Allah'a ulaşmayı dilemek farz mı? Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde diyor ki: 30/RÛM-31:O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz
Show more...
2 years ago
46 minutes 29 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
7 Âlem
Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O’dur. Sonra arşın üzerine istiva etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semadan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir. (57/Hadîd4) Allah, “6 yevmde (yevm  Arapça gün demek)  kâinatı yarattım.” buyuruyor ve Kur’ân’da geçen kâinat, değişik yaratılan dünyaların, âlemlerin isimlerine baktığımız zaman, zahiri âlem ismini görüyoruz, berzah âlemi ismini görüyoruz, gayb âlemi ismini görüyoruz ve gayb âlemine ait olan bir berzah âlemi, emr âlemi ve onun zıddı olan zülmanî âlem. 3 tane asıl, 3 tane de onların karşıtı. Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz (51/Zâriyât-49) Öyleyse Allah’ın 6 günde yarattığı 6 âlemin 3’ü asıl, 3’ü de onların karşıtı. Fizik vücudumuz zahiri âlemin bir parçası. Nefsimiz, bu zahiri âleme ait olan berzah âleminin bir parçası. Zahiri âlemin dışındaki bütün âlemlere bizim dünyamızdaki insanlar gayb âlemi diyorlar. Gayb âlemi bütün âlemleri birden, dünyanın, zahiri âlemin dışındaki yani şu görünen kâinatın dışındaki bütün âlemleri kapladığı halde Kur’ân’ı Kerim’de, biz konuya isim verebilmek için cinlerin yaşadığı âleme gayb âlemi diyoruz ve cinlerin de bir berzah âlemi var, gayb âleminin berzah âlemi oluyor. Zahirî âlem asıl, bu âlemin berzah âlemi, onun zıddı. Gayb âlemi asıl, gayb âleminin berzah âlemi, onun zıddı. Bir de Sıratı Mustakîm boyunca uzanan, 7 tane gök katını kapsayan, insan ruhunu Allah’a kadar ulaştıran bir yol var; Sıratı Mustakîm. İşte zemin katın üstünde yıldızların ötesinde 1. kat oluşuyor. Bütün yıldızlar, bütün bir kâinat adını verdiğimiz zahiri âlem, sadece zemin katı oluşturuyor sevgili izleyenler ve dinleyenler! 1. kat, Allah’a ulaşan yolun 1. katı, ondan sonra geliyor ve emr âlemi, oradan sonra 7 tane katı aşarak Allah’ın Zat’ına kadar, 7 tane katı aşarak varlıklar âlemini tamamlıyor, varlıklar âlemi bittikten sonra ruhun yoklukta bir yolculuk yaparak Allah’a ulaşması lâzım. Öyleyse 7 tane âlemi kaplayan, varlıklar âlemini kaplayan âlem; emr âlemi, ruhların âlemi. Allahû Tealâ’nın huzurunda ve bütün katlarda yaşamakta olan, sonsuza kadar da yaşayacak olan ruhlar var. Ruhlar enerji bedenlerdir, zamandan etkilenmezler, sonsuza kadar yaşamaya devam ederler. Böyle bir dizayn içerisinde, Allahû Tealâ’nın ihsanlarına baktığımız zaman, emr âleminin de bir zıddı olması lâzım diye sonuca ulaşıyoruz, o zıt da zemin kattan başlayan zemin katın altındaki birinci kattan başlayan, 7 kat aşağı doğru devam eden, siccîne kadar uzanan bir zülmanî âlem. Öyleyse: 1- Zahiri âlem, 2- Onun berzah âlemi, 3- Gayb âlemi, 4- Onun berzah âlemi, 5- Emr âlemi ve 6- Onun zıddı olan zülmani âlem diye 6 tane âlemden bahsedebiliyoruz. Ama Kur’ân’ı Kerim 7 âlemden bahsediyor. 7. âlem, yokluk! Ve Allah’ın çift yaratma ilkesi söz konusu olduğu cihetle eğer yokluk, yokluk olmasaydı da yaratılmış olsaydı, bir âlem olamazdı, iki âlem olması lâzımdı. Ama yaratılmamıştır. Yokluk, zaten mevcut olmayan demek. İşte o yaratılmayan yokluk, 7. âlemi oluşturuyor. Allah, kâinatı yaratmadan evvel de vardı. O zaman sadece Allah vardı, Allah’tan başka bir de yokluk vardı ya da Allah’tan başka hiçbir şey yoktu demek, ikisi de aynı mânâya geliyor. Yokluğu bir veri olarak kabul edersek, Allah’tan başka yokluk vardı diyebiliriz. Eğer yokluğu lügat mânâsı olarak alıyorsak zaten yokluk, hiçbir şeyin olmaması demektir. O zaman sadece Allah vardı demek, her iki noktada da konuyu ifade ve ihata ediyor. Demek ki önce sadece Allah vardı, Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Allah yaratmayı diledi ve 6 zaman parçasında, 3 asıl, 3 de onların zıddı olmak üzere 6 âlem yarattı. Peki, Allah kâinatı yaratmaktan evvel neredeydi? Hiçbir şey yoktu. Yokluktaydı tabii. Şimdi nerede? Gene yoklukta! Çünkü Allah’ın sığınmak için bir sığınağa ihtiyacı yoktur. Allah her şeyden münezzehtir. Hiçbir şey Allah için bir değer ifade etmez. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı
Show more...
2 years ago
1 hour 1 minute 38 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Quranic Facts that are taken away from Islam
Bismillahirrahmanirrahim My dear brothers and sisters, friends of my life, friends of my heart, dear students, audience, we thank and praise Allah infinite times that countless times that we are in your presence one more time. Our topic is Quranic facts that are taken out of Islam. They say: “Allah doesn't give verses to anybody else, but prophets. These are the mistakes that are very rooted in religion. In al-A'raf 175, Allahu Teala says:  7/Al-A'raf-177: Evil is the likeness of the people who reject Our Verses. And (they) wronged their own souls. “O My beloved! Explain to them the story of that individual that We sent down verses to him, but then, he followed satan.” Forget about a wali of Allah, of course, Allah knew that individual would follow satan, but whenever Allah sends down something to that individual; Allahu Teala calls that a verse. Verses make the chapters and chapters make the book. Therefore, saying that: “Allah doesn't send down any verses to anybody, but prophets.” is only an assumption. Therefore, for “Glorious lights of Risalah” to be given to us in verses proves that Allah sends down verses to individuals as well other than prophets. Therefore, we can highlight it and mention one more time that we are never a prophet. We never claim anything like that ever either. We have never declared to be a prophet whatsoever. We have the fear of Allah. Allah is our owner and whatever He has us to say; that is what we say. Rasul is different and nabi which is a prophet is a different thing. The concept of prophethood ended with our prophet SAV and Allahu Teala sends down a book of sharia to prophets. But to the rasuls who are not prophets, Allah sends down books to them, but they are not the book of sharia, they are not book of cannon law and Allahu Teala had us write “Glorious lights of Risalah”, but that is not a book of sharia. Nobody is ruled with that book. The commands are only to us. Therefore, it becomes clear that we are not a nabi, we are not a prophet. Within the Glorious Lights of Risalah, twice Allahu Teala says: “You are not a prophet.” Yet, certain imposters fabricated a lie, slandered that we are claiming to be a prophet. Let me reiterate one more time that we are not a prophet. We never had any claims like that. These are only the slanders of people against us. The 2nd Quranic fact that is taken out of Islam: “All rasuls are prophets and they are the book given prophets.” The 2nd basic mistake of aqaid. They say: “Whoever is a rasul, they are prophets. All rasuls are nabis.” they say. No, not all rasuls are nabis. All nabis, in other words, prophets are absolutely rasuls at the same time. But all rasuls are not nabis. In al-Mu'minun 44, Allahu Teala says: 23/Al-Mu'minun-44: Then We sent Our Messengers in succession. Whenever its Messenger came to a nation, they belied him; then We (destroyed them) one after another and We made them stories. So away (from the Mercy of Allah) with a people who do not believe.
Show more...
2 years ago
57 minutes 38 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Rüyalar ve Ölüm
Neden bahsetmek istiyoruz size bu akşam? Rüyalardan. Rüyalar, normal standartlarda görülen rüyalar ve Allah’ın özel işaretini taşıyan rüyalar olarak ikiye ayrılır. Allahû Tealâ, peygamberlerden Hz. Yusuf’a en çok rüya yorumu yapmak yetkisini vermiş. Ve muhtevaya baktığımız zaman Hz. Yusuf, esir tüccarlarına satılıyor. Sonra da esir tüccarı onu götürüp Firavun’un sarayının önünde, Firavun’un hazinecibaşısına satıyor. Ama Hz. Yusuf, çok güzel bir erkekmiş, yakışıklı. Hanımların ona baktıkları zaman, meyve soyarken ellerini kesecekleri kadar güzel bir yapıya sahip kılmış Allahû Tealâ Hz. Yusuf’u.  Kardeşleri de zaten bu yüzden Hz. Yusuf’a çok öfkeliler, diş biliyorlar. Bu yüzden onu kuyuya atıp, esir tüccarlarının eline geçmesini sağlıyorlar. Sevgili kardeşlerim, Hz. Yusuf, hizmetteyken evde, Hz. Yusuf’a âşık oluyor hazinecibaşının hanımı ve Hz. Yusuf’un üzerine hücum ediyor. Hz. Yusuf, kaçarken arkasını dönüyor, arkası dönükken hanım onun sırtından gömleğini yırtıyor. Ve başlıyor bağırmaya kadın; “Bana saldırdı, bana kötü bir şeyler yapacaktı.” diye. Kocası geliyor, karısını da dinliyor ama oradakilerden bir kısmı diyorlar ki: “Bak, bu çocuk kaçtığını söylüyor, elbisesi de yırtılmış durumda. Şimdi bakalım, eğer elbise arkadan yırtılmışsa gerçekten kaçıyor, önden yırtılmışsa o saldırdı demektir.” Ve elbisenin arkadan yırtıldığını gördükleri zaman, Yusuf’u affetmeleri gerekiyor öyle değil mi? Ama affedemiyor hazinecibaşı ve Yusuf’u hapse atıyorlar. Bu sebeple hapiste Hz. Yusuf, herkese Allah’ı anlatıyor. Onun için hapishaneye Medrese-i Yusûfiye” denir; Hz. Yusuf’un herkese ilim öğrettiği yer. Daha sonra Said-i Nursî Hazretleri için de aynı şey olmuş. Zaten “Medrese-i Yusûfiye” adını veren, Said-i Nursî Hazretleri. Sevgili kardeşlerim, Hz. Yusuf’a Allahû Tealâ rüya tabiri yetkisini veriyor. Ve bir süre sonra Firavun bir rüya görüyor; 7 tane şişman inek, 7 tane zayıf ineği yok ediyor. Bu rüya fena halde asabını bozuyor Firavun’un. Arıyor etrafında birtakım bilgi sahibi insanları; “Bu rüyayı bana yorumlayın.” diyor. Hz. Yusuf’a ulaşıyor gönderdikleri ulak. Hz. Yusuf da rüyayı yorumluyor, diyor ki, (Allahû Tealâ’dan soruyor, Allahû Tealâ ona açıklamada bulunuyor) Hz. Yusuf diyor ki: “7 yıl kuraklık olacak, 7 yıl bolluk. Önce 7 yıl bolluk söz konusu. Bu bolluk devresinde biz, çok ekin ekip depolarımızı doldurmalıyız. Ondan sonra 7 yıl kuraklık ve yokluk olduğunda, zayıf inekler kuraklık devresini, şişman inekler bolluk devresini ifade ediyor ve bolluk devresinde elde edilen mahsulle kuraklık devresinde de herkesin karnı doyar.” deniyor. Ve gerçekten de tam Yusuf’un söylediği şey oluşuyor. 7 yıl bolluk, devamlı çok ekiyorlar, çok mahsul alıyorlar ve siloları dolduruyorlar. Sonra da 7 yokluk yılında, oradan elde ettikleri o mahsulün, bütün ülkeye yettiğini görüyoruz. Bu arada Hz. Yusuf’un kardeşleri de Hz. Yusuf’un orada olduğunu bilmeden, hani onu kuyuya atanlar, oraya geliyorlar. Çünkü ülkelerinde açlık baş göstermiş.  Ve babaları Hz. Yakup, hüzün içerisinde. Oğlu, en çok sevdiği Yusuf’muş, onu kaybetmenin hüznü içerisinde. Çocuklarını gönderiyor Mısır’a. “Gidin” diyor, “oradan erzak isteyin bize de.” Çocuklar geliyorlar ama Hz. Yusuf’u tanımıyorlar, aradan çok yıllar geçmiş. Ama o, kardeşlerini görünce derhal tanıyor. Zaten kardeşlerinin Firavun’un hazinecibaşısı olarak Yusuf’u hayal bile etmeleri söz konusu değil. Sonra birçok olaylar oluşuyor. Burada Hz. Yusuf’un Allahû Tealâ tarafından rüyalar konusunda bilgilendirilmiş olması söz konusu. Öyleyse rüya, nedir rüya denilen müessese? Sevgili kardeşlerim, üç tane vücudunuz var; ruhunuz var, vechiniz var yani şu fizik vücudunuz, bir de nefsiniz var. Nefsinizin elektron devir sayısı, fizik vücudunuzun elektron devir sayısının yarısı kadar. Bu sebeple nefsiniz, fizik vücudunuzun içinde esirdir, rehinedir. Hep orada kalmak mecburiyetindedir. Siz bayılmadıkça, ölmedikçe, bir de uyumadıkça nefsiniz vücudunuzdan asla ayrılamaz. Uyumak, bayılmak veya ölmek; 3 tane faktör.
Show more...
2 years ago
56 minutes 54 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Asıl Dostluk Kara Gün Dostluğudur
Bizim dünyamız, sevgi dünyası. Allahû Tealâ “Seviniz, sevdiriniz.” diyor. “Nefret etmeyiniz, nefret ettirmeyiniz.” diyor. Öyleyse sevmek, Allahû Tealâ’nın temel emri. Ama öbür taraftan da biliyoruz ki; seven sevilir. Öyleyse sevmek sadece bir emir olarak değil, onun ötesinde bizim mutluluğumuzun bir vesilesi olarak düşünülmesi lâzımgelen bir vetiredir. Sevgili kardeşlerim! Seversek çok şey kazanırız. Sevilmeyi kazanırız. Kendisinden nefret edilen bir insan olmak, hiç kimse için özenilecek olan bir davranış biçimi, bir sonuç olamaz. Ama sevilen bir insan olmak, Allah’ın temel emridir. Sevilen bir insan olmaksa sevmekten geçen bir sonuçtur. Sevmedikçe sevilemezsiniz sevgili kardeşlerim. Seviniz ve sevdiğinizi belli etmekten kaçınmayınız. Nefret eden insanlara bakın. Onlarla konuştuğunuz zaman gözlerinde, yüzlerinde kendilerine yapılan kötü davranışların bir işaretini bulursunuz hep. Huzursuzdurlar, sıkıntılıdırlar ama aslî unsurları dikkate almadıkları için başkaları tarafından rahatsız edilmektedirler. Arkasında ne var? O, davranışlarıyla başkalarını rahatsız ediyor, başkaları da bunun tabiî neticesi olarak onu rahatsız ediyorlar. İnsanlar genellikle hatalarını pek kabul etmek istemezler. Ama isteseler de istemeseler de başkalarından size gelecek olan her kötü davranışın arkasında siz mutlaka varsınız. Farklı düşünenlere diyeceksiniz: “Sevgili kardeşim! Sen onlara en güzel davranışlarla davransaydın, onlar sana kötü davranışlarla davranır mıydı?” Herkes için yol, aynı yoldur.
Show more...
2 years ago
40 minutes 9 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Âlem, hız kanunları ve karadelikler
Sizlere hız kanunlarından, âlemlerden, kara deliklerden bahsetmek istiyorum. Yaradılışın, kâinatın yaratılması kesimini beraberce görmüştük. Zahiri âlemde yaşamakta olan biz insanlar için Allah'ın 3 tane hız kanunu var. 1- Işık hızı: Saniyede 300000 km’lik bir hız. 2- Işık hızının altındaki hızlar: Kinetik enerjiyle (itiş enerjisiyle) husule gelen hızlar. 3- Üst hız kanunu: Işık hızının ötesindeki hızlar. Hız 2 şekilde elde edilir:   1- Kinetik enerjiyle: Bir itiş enerjisi vermek suretiyle bir kitlenin harekete geçirilmesi ivme kazanması, hız kazanması ve hızın oluşması. Kinetik enerjiye bağlı bütün hızlar ışık hızının altında kalmaya mahkûmdur. Işık hızına ulaşamaz. Einstein’ın genel açıklaması o dur ki: "Eğer kinetik enerjiyle (itiş enerjisiyle) bir madde ışık hızına ulaşabilseydi, maddenin kütlesi sonsuz olurdu." Öyle söylüyor Einstein.   Sevgili kardeşlerim! Einstein da şimdi anlatacağımız gibi, biraz sonra açıklayacağımız gibi 1 eksikliğin içindeydi. Fotonların 1 elektronla 1 karşıt elektrondan oluştuğunu bilmiyordu. Ama fotonların parçacık özelliğini keşfetmişti. Ne olduğunu anlayamadan ömrü bitti, neticeye ulaşamadan bu dünyadan ayrıldı. Öyleyse ışık hızının altındaki hızlar bildiğimiz hızlar. Arabanın hızı, uçağın hızı, füzenin hızı... En hızlı giden vasıtalar ışık hızının çok altında hızlardır. Işık hızına, kinetik enerjiyle şu dünya üzerinde yaklaşmak bile söz konusu değildir. Öyleyse ışık hızı, ışık hızı dedikleri şey nedir? Foton nasıl bir yapı taşır?   Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bunu gerçek anlamda neticesine ulaştırabilmemiz için evvelâ elektrondan karşıt elektrondan başlamak mecburiyetindeyiz. Biliyoruz ki, protonlar elektronlardan ve karşıt elektronlardan oluşurlar. 1 protonun, 1 nötronun muhtevasına baktığımız zaman, protonda 3675 tane elektronla ondan bir fazla sayıda 3676 tane karşıt elektron görürüz. Nötronda ise bunlar eşittir, 3676 tane elektronla 3676 tane karşıt elektron. Bu elektronlar 2 kuark oluşturur. 1 sağ sipinli 1 sol sipinli. Karşıt elektronlarda 2 kuark oluşturur: 1 sağ sipinli 1 sol sipinli. Bu yapıda son derece dikkat çekici Allah'ın bir kanunu var: “Yarım ağırlıklar kanunu.” Karşıt elektronların saniyedeki devir sayısı ve buna bağımlı olarak da ağırlıkları elektron ağırlığının yarısı kadardır. Devir sayısı da, karşıt elektronların devir sayısı da elektron devir sayısının yarısı kadardır, yetmez ağırlıkları negatiftir. Ne demek istiyoruz? Biz insanlar da elektronlardan ve karşıt elektronlardan oluşuyoruz. Eğer bizim fizik vücudumuzdaki ağırlığımız 80 kiloysa, sadece elektronlardan ibaret olsaydık bileceğiz ki bu ağırlık 160 kilo olacaktı. Ama vücudumuzda elektron kadar karşıt elektron da mevcut olduğu için ve bu karşıt elektronların ağırlığı negatif olduğu için, 160 kilo elektron ağırlığı olan bir insanın bu dünyada tartılması 80 kiloluk bir ağırlık oluşturur. 160 kiloluk ağırlığın yarısını negatif ağırlık yok etmiştir. Bu sebeble buna "İzlenebilirlik ilkesi" diyor Allahû Tealâ. İzlenebilirlik ilkesinin bir gereği olarak, biz insanlar yarım ağırlıklar kanunun bir neticesi olarak elektron ağırlığımızın yarısı kadar bir ağırlıkla ölçülebiliriz. Dünyadaki bütün varlıklar için aynı şey geçerlidir. Fizik varlıklar için aynı kanun geçerlidir; yarım ağırlıklar kanunu. Şimdi konuşmanın burasında fizik âlim bizim söylediklerimize itiraz ediyor.
Show more...
2 years ago
1 hour 55 minutes 48 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Allah sıfırlayabilen sonsuz hızın sahibidir.
Her şey Allahû Tealâ tarafından öylesine güzel dizayn edilmiş ki; o dizaynın içinde eğer lafzın ötesinde ruhu görebilirseniz, O'na hayran olmamanız mümkün değildir. Zamanla hoşlanmanız sevgiye, sevginiz aşka, aşkınız hayranlığa dönüşecektir. O zaman siz de aynı şeyleri söyleyeceksiniz. Diyeceksiniz ki: “Buradan her şey çok güzel görünüyor. Gerçekten her şey çok mu güzel bana mı öyle geliyor?” Bir kâinat dizaynı düşünün. Bir tek noktadan dağılan nötrinoların, enerji partiküllerinin bir saniyeden daha kısa bir zaman parçası içinde bütün kâinatı oluşturmak üzere düşünce hızıyla hareket ettikleri bir noktaya gelin bakalım. Oradan başlayalım bugün, Enbiyâ Suresinin 30. âyet-i kerimesinden: 21/ENBİYÂ-30: İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı? Evvelce gökler ve yer bir idi. Sonra Biz onları mekânlarından kopardık ve dağıttık (patlattık)  (mekânlarından kopardık ve dağıttık ve kâinatı böyle yarattık). O kâfirler düşünmezler mi?" diyor Allahû Tealâ. Enerji partikülleri düşünce hızıyla hareket ediyor büyük patlamayla, sonsuz hızla. Her biri hangi gezegeni, hangi yıldızı, hangi güneşi vücuda getirecekse oraya ulaşıyor aynı anda ve kâinat bir anda oluşuyor. Yokluğun içinde bir varlık oluşuyor, bir kâinat oluşuyor. Şu an da sadece fizik dünyamızdan, onun bir parçası olduğu bu fizik kâinattan bahsediyoruz. Aynı anda onun zıddı olan berzah âlemini kuruyor; karşıt nötrinolar. Aynı anda cinlerin yaşamakta olduğu gayb âlemini kuruyor; anti nötrinolar ve onların karşıtları. Nötrinolar ve karşıt nötrinolar bu zahirî âlemi kurarken; anti nötrinolar ve onların karşıtları cinlerin gayb âlemini kuruyor ve onların tersleri cinlerin gayb âleminin berzah âlemini kuruyor. Aynı anda oluyor, aynı koordinatlar içinde sonsuz bir hareket ve aynı boyutlar içerisinde emr âleminin ve onun zıddı olan zülmanî âlemin, 6 grup enerjiden kurulu sistemleri oluşuyor. Aslında nötrinolar, onların karşıtları; karşıtları nötrinolar, onların karşıtları karşıtlarının karşıtları emr âlemini ve berzah âlemini oluşturuyor. Her âlemin oluştuğu an, her gezegenin oluştuğu an enerjiler elektronlara dönüşüyor. Her âleme ait elektron farklı bir yapıda bir dizayn görüyor. Zahirî âlem adlı bu âlemde Allahû Tealâ bir tür nötrino kullanıyor. 1. enerji küresi; zahirî âleme ait olan, 2. enerji küresi; berzah âleminde olan, berzah âlemine ait olan, 3. enerji küresi; gayb âlemine ait olan, 4. enerji küresi; onun zıddı olan berzah âlemine ait olan, elektronlardan oluşan ve onların tersi olan karşıt elektronlardan oluşan bir zahirî âlem. Sonra? Berzah âleminin enerji küresinin 1 numaralı dominant küreyi teşkil ettiği, zahirî âleme ait olan kürenin 2. yani bağımlı küreyi teşkil ettiği, sonra da cinlerin berzah âlemine ait olan ve cinlerin gayb âlemine ait olan enerji kürelerinden oluşan ayrı tür bir elektron dizaynı berzah âlemini vücuda getiriyor Allahû Tealâ'nın. Nötrinoları ve karşıt nötrinoları berzah âlemini vücuda getiriyor.   Sonra cinlerin yaşamakta olduğu gayb âlemini oluşturmak üzere, 1. enerji küresi; o âleme ait olan, 2. enerji küresi; onun berzah âlemine ait olan, 3. küre; zahirî âleme ait olan, 4. küre; onun berzah âlemine olan, zahirî âlemin berzah âlemine ait olan enerji kürelerinden oluşan elektronlar ve karşıt elektronlar oluşturuluyor Allahû Tealâ tarafından.
Show more...
2 years ago
59 minutes 27 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Insan 3 değil, 5 boyutludur!
Konumuz: Allah her şeye kadirdir.   Şöyle bir bakın göklere doğru: Ne göreceksiniz? Gökte yıldızlar göreceksiniz. Gündüz bakıyorsanız güneşi görebilirsiniz. Allahû Tealâ nasıl bir yaratıcıdır? Allah sonsuzluğun sahibidir. Ne demek istiyoruz? Şu anda dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz. Bu kâinat bir bütün olarak ele alındığında dünyamız bir mikro sistemi ifade eder; o sonsuzluğun içinde bir nokta, bir hiç.   Allah’ın yaratma stratejisine baktığımız zaman her şeyin en ince şekilde hesap edildiğini, yerli yerine oturtulduğunu görürüz. Kâinatın yaratılmasına bakıyoruz: Şu anda bütün yıldızlar yılda 500 milyon kilometre hızla hareket halinde bir akışın içindedirler. Her şey bir hareket halinde. Allahû Tealâ: “Onlar kendi güzergâhlarında hareket halindedirler.” diyor, “Akar giderler,” diyor, “kendi yörüngelerinde.”   Her tarafta güneş sistemleri görüyoruz yani bir merkezi çekim gücü, sonra onun etrafında değişik yörüngelerde dönen birçok gezegen. Merkezdeki sabite aslında gene sabit değildir; daimî bir dönüş hareketi halindedir. Bu dönüş, ezelden ebede devam edecek olan bir özelliktir. Çünkü hızı kesebilecek olan bir ortam yoktur.   Allahû Tealâ’nın yaratma dizaynına baktığımızda; eğer Allah’ın yarattığı bu sonsuz kâinat Allah’ın yaratış hızından, sıfırdan sonra bir virgül koyun, 19 tane de sıfır koyduktan sonra 1 yazın oraya; işte şu andaki hızının sıfır virgül 19 sıfırdan sonraki 1’le birlikte milyonda, milyarda, trilyonda, trilyarda değil; çok daha ötede bir rakam kadar eğer Allahû Tealâ daha hızlı hareket eden bir sistem oluştursaydı sistem dağılırdı, sonsuzluğun içinde kaybolurdu. Gene sıfır virgülden sonra 19 tane sıfır koyun, bir de en sonuna 1 koyun; o kâinatın şu anda büyümekte olduğu yılda 500 milyon kilometrenin o sıfır virgül 19 sıfırdan sonraki 1, yani yüzde 1 değil, binde 1 değil, milyonda 1 değil, milyarda 1 değil, trilyonda, trilyarda 1 değil; çok daha büyük bir rakam içinde bir, o kadar bir eksik hızla Allahû Tealâ kâinatı yaratsaydı, bu sefer de kâinat kendi içine katlanmış ve çökmüş olacaktı.   Allahû Tealâ’nın yaratış stratejisine baktığımız zaman, hangi olayla bakarsak bakalım duyabileceğimiz bir tek his vardır sevili kardeşlerim, o his hayranlıktır. Biz Allah’a hayran olanların şu anda dünya üzerinde başında geleniz. O’nu en yakından tanıyan, yaşayanların içinde şu anda o biziz. Biz kendimizden bir şey yapamayız. Ne yaparsak O yaptırır. Ne söylersek O söyletir. Bunları da o söyletiyor.   Şu anda dünya üzerinde… Dünya üzerinde diyorum, kâinatta bu sonsuzluk içinde 100 milyar galaksi bulunduğu söyleniyor ve her galaksinin içinde gene ortalama -ikisi de ortalama rakamlar, öyle tahmin ediliyor- 100 milyar yıldız olduğu kabul ediliyor. Genel kabul görmüş olan rakamlar bunlar. 100 milyar galaksi; her galaksinin içinde 100 milyar yıldız. Bir sonsuzluğun içinde bir küçücük nokta dünyamız. İşte bu sonsuzu yaratan, O mutlak yaratıcıdır. Ve bütün kâinatı yaratmış, sonra hayatı başlatmış ve en mütekâmil varlık olarak da tekâmül etmiş, en üst seviyede yaşayan mahlûk olarak da insanı yaratmış Allahû Tealâ. Neden en üst seviyede? Çünkü insan, Allah’ın ruhunun muhtevasına sahiptir. Bütün insanlar doğduğunda Allahû Tealâ’nın onlara ruh üfürmesi söz konusudur. Her saniye 1 milyar çocuk doğsa, hepsine Allahû Tealâ aynı anda ruh üfürür. O, sonsuzun sahibidir ve insandan başka hiçbir mahlûkta ruh adı verilen o emanet yoktur.
Show more...
2 years ago
42 minutes 49 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Dosdoğru Yol
Konumuz: Hidayete ermek ve hidayet üzere olmak. İslâm merdiveni 28 basamaktan oluşuyor. 7 safha 4 teslim. Öyleyse hidayete ermek deyince neyi kast ediyoruz? Tabiî bunun için hidayet kavramının ne olduğunu Kur’ân’a göre yerli yerine oturtmak mecburiyetindeyiz. Hidayet Allahû Tealâ tarafından şöyle açıklanıyor Âli İmrân Suresi 73. âyet-i kerimesinde: 3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir). İnne: Muhakkak ki el hudâ: hidayet hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır. Bakara-120’de gene aynı konu şöyle ifade ediliyor: 2/BAKARA-120: Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur. İnne: Muhakkak ki hudâllâhi: Allah’a ulaşmak huve: işte o el hudâ: hidayettir. Öyleyse “Hidayet dediğimiz zaman ne anlaşıldığını soruyoruz?” konunun ileri gelenlerine. “Hidayet; doğru yoldur.” diyorlar. Güzel. “Pekâlâ, doğru yol olsun. Öyleyse Sıratı Mustakîm nedir?” diyoruz. “Sıratı Mustakîm’e de doğru yol.” dedikleri için orada duruyorlar. “O da doğru yolsa, hidayet mi doğru yol? Sıratı Mustakîm mi diye?” sual sorduğumuz zaman cevap veremiyorlar. Sevgili kardeşlerim! Neden acaba? Neden kavramları değiştirme gereği duymuş insanlar? Sanki bir şeyler gizlenmeye çalışılıyor gibi. Sankisiz öyle. Çalışılıyor, çünkü birtakım dîn âlimleri insan ruhunun vücuttan ayrılması halinde insanın öleceğini zannediyorlar. Bilmiyorlar ki; ruh her an onların vücudundan çıkıp dilediği yere gidiyor. Bir anda geri dönüyor. Dilediğini yapıyor. Onlar bunun hiçbir zaman farkına varamazlar tabi. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ruh emr âleminin varlığıdır. Döneceği yer emr âlemidir. Döneceği yer, Allah’ın Zat’ıdır. Allah’ın Zat’ına ulaşacak ve Allah’ın Zat’ında yok olacaktır. Öyleyse Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bir şeyler saklamanın gereğini duymak, bize göre insanların kendilerine yazık etmeleridir. Neden sevgili kardeşlerim? Neden? Kur’ân önünüzde, hakikatleri de orada. Allahû Tealâ ruhumuzu Allah’a Kendisinin ulaştıracağını söylüyor. İşte Ra’d Suresi 27. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor: 13/RA'D-27: Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” “Allah dalâlette olanları bırakır. Yani onlarla ilgilenmez. Onları kendi hallerine bırakır. Ama o dalâlette olanlar var ya onlardan her kim Allah’a ulaşmayı dilerse onları Kendimize ulaştırırız. Onlardan kim Bize ulaşmayı dilerse Biz, onları Kendimize ulaştırırız.” Öyleyse: • İnsanlar var, Allah’a ulaşmayı diliyorlar, Allah da onları Kendisine ulaştırıyor. • İnsanlar var, Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar, Allah’ta onlardan bir dilek ulaşmadığı için Kendisine, onların ruhunu Kendisine ulaştıracaktır.
Show more...
2 years ago
41 minutes 6 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Fatiha'nin Sırları
Âyetler ve sırlarının Fâtiha Suresinde aldığı muhteva çok güzel bir anlamı ihata eder. Fâtiha Suresi başlı başına bir Kur'ân-ı Kerim'dir, Kur'ân-ı Kerim'in ruhudur, özetidir. Allahû Tealâ diyor ki: 1/FÂTİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile. “eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm”; bizim bu Surenin de bütün Surelerin de başına eklememiz gereken giriş. 1/FÂTİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne). Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. el hamdu: Hamd, övgü, sena, manevî ni'metlere şükür. lillâhi (li allâhi): Allah için, Allah'a. rabbi: Rab. el âlemîne: Âlemler. (el hamdu lillâhi rabbil âlemîn: Âlemlerin Rabbine hamdederiz.) Biliyorsunuz ki Allahû Tealâ’nın Kur'ân-ı Kerim'inde “hamd” kelimesi yer aldığı gibi “şükür” kelimesi de yer alıyor. Hamdin muhtevasına baktığımız zaman Allah’ın manevî ni'metlerini daha çok ihata ettiğini görüyoruz. Yani Allahû Tealâ bir insana velâyet nasip ederse, kişiyi ermiş evliya kılarsa bu; Allah’ın bir ni'metidir. Buna hamdedilir. Allahû Tealâ dünyada bir mükâfat vermiştir kişiye. Ona iyi para kazandıracak olan bir iş vermiştir. Bir tarla sahibi olmuştur kişi, ekip biçmektedir. Bir fabrika kurmayı nasip etmiştir Allahû Tealâ. Bunların herbiri Allahû Tealâ’ya şükretmek için ayrı bir faktör olarak giriyor devreye. Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’nın maddî ni'metler vermesi halinde –söylediğimiz standartların oluşması halinde- Allahû Tealâ’ya şükretmemiz daha uygun bir ifade olarak görülüyor. Ama manevî ni'metler, kişiyi velî değilken evliya yapan (velî yapan) bir dilek: Allah'a ulaşmayı dilemek. Onun arkasından mürşide tâbiiyet, sonra ruhun Allah'a ulaşması ve kişinin Allahû Tealâ tarafından ermiş evliyalığa yükseltilmesi. Herkes için açık olan bir kapı. Bütün insanlar ordan girip Allah'a ulaşmayı diledikleri takdirde mutlaka Allahû Tealâ onları Kendisine ulaştıracağına dair kesin vaadde bulunmuş durumda. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ âlemlerin Rabbidir. Sadece bu dünyanın Rabbi değildir. Sadece bu dünyayı fizik standartlarda bünyesinde bulunduran zahirî âlemin de sadece onun Rabbi de değildir. Zahirî âlem, gayb âlemi ve emr âlemi ayrı ayrı dizaynlar ifade eder. Fizik vücudumuz; zahirî âlemin bir parçasıdır. Berzah âlemi, nefsimizle alâkalı âlemdir. Gayb âlemi, cinlerin enerjiden oluşan fizik bedenlerinin âlemidir. Onun karşılığı olan cinlerin berzah âlemi, cinlerin nefslerinin âlemidir. Sonra emr âlemi; meleklerin âlemi. Zülmanî âlem de şeytanların, cinlerin, negatif standartlara sahip olan varlıkların muhtevasına aittir.
Show more...
2 years ago
49 minutes 34 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Din neden var?
Allahû Tealâ sohbeti, hepimizin üzerine vazife kılmış. İnsanlar konuşa konuşa hedeflere ulaşırlar. Bütün insanlar, Allahû Tealâ tarafından bir hedefe yönelik olarak yaratılmıştır. Allahû Tealâ herkesin sadece mutlu olmasını ister. Huzur içinde bir dünya hayatı geçirmesini ve mutluluğu en üst boyutta yaşamasını ister. Gelin görün ki; toplumun %90’dan fazlası mutsuz, huzursuz, sıkıntılı. İşte dîn burada önem arz eder. Çünkü Allahû Tealâ dîni, biz insanların mutluluğa ulaşabilmesi için vazetmiştir. Ancak Allah’ı tanıyan insan huzura kavuşabilir. Yoksa şeytan, insanları hiçbir zaman rahat bırakmaz. Şeytan her açıdan herkesle bir ilişkinin içindedir. “Şeytanlar” demek daha doğru olur. Bir tek hedefleri vardır; sizleri mutsuz etmek. Ne zaman sizi huzursuz edecek bir düşünce aklınıza gelip takılırsa bilin ki; o şeytandandır. Bir tek hedefi vardır; hepinizi huzursuz etmek, sıkıntı içinde bırakmak. Allahû Tealâ bir tek şey ister; sizin mutlu olmanızı. İşte Allahû Tealâ bu mutluluğa ulaşabilmeniz için hedefler koymuş önünüze ve istiyor ki; herkes mutlu olsun. Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluğu yaşayabilmeniz, Allah’ın dizaynı içerisinde aslında hiç de zor bir şey değil. Ama insanlar, Allahû Tealâ’nın halik olduğunu, yaratıcı olduğunu, kendilerinin ise bir mahlûk olduğunu, yaratık olduğunu hiç düşünmezler. Mademki bizi yaratan Allahû Tealâ, öyleyse O, niçin yaratıldığımızı söyleyecektir. Ne diyor? 51/ZÂRİYÂT-56: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım. “Biz, insanları ve cinleri başka bir şey için değil; Bize, kul olsunlar diye yarattık.” Kul olmak kavramını yerli yerine oturttuğumuz zaman şunu görürüz ki; kul olmak, hepimiz için her kademede daha üst boyutta bir mutluluğu içerir. İşte Allah’a kul olmanın 7 safhasından birincisi, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Dilemeyen kişi, cehenneme gitmeye bilet almıştır. Gideceği yer cehennemdir. En çok burunlarından kıl aldırmayan dîn adamlarına acıyorum! Kimselerle konuşmaya tenezzül etmiyorlar ama gidecekleri yer cennet değil, dînlerini bilmedikleri için. Bir insanın en büyük negatif faktörü, gurur ve kibir afetidir. Kimde böyle bir şey varsa onlar, mutsuzluğa ferman çıkarmışlardır. Ne yapsalar mutluluğu yaşayamazlar. Oysaki iskeleden bilet alacaksınız gemiye binmek için ve bu bilet, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Dilemezseniz biletiniz yok demektir, gemiye binemezsiniz. Bu gemi kaçak yolcu da kabul etmiyor. Otomatik sistemler kaçak yolcuyu kapı dışarı ediyor. Bir başka ifadeyle; başka bir yolu yok!
Show more...
2 years ago
43 minutes 29 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Resûller (Tüm Resûller Peygamberler midir?)
Konumuz mu? Konumuz: Resûller. Allah resûllerini art arda gönderir ve bütün kavimlere gönderir. Bu konu, hep birbirine karıştırıldığı için, önemli bir açıdan meseleyi bir defa daha ele alıyoruz. Evvelâ resûller; velî resûller ve nebî resûller olarak ikiye ayrılır. Bütün nebîler, aynı zamanda mutlaka resûldürler ama bütün resûller, nebî değildir. Öyleyse Akait’in bu konudaki yanlışını, mutlaka Kur’ân âyetlerine göre düzeltmek mecburiyetindeyiz. Akait diyor ki: “Bütün resûller aynı zamanda mutlaka nebîdir ama bütün nebîler resûl değildir.” Kur’ân-ı Kerim’de diyor ki: “Bütün nebîler mutlaka resûldür ama bütün resûller nebî değildir.” Öyleyse Kur’ân’la Akait, taban tabana ters düşmüş durumda. Ne kadar hazin bir tecelli değil mi? Âlimler, Kur'ân-ı Kerim’i incelemek yerine, insanların asırlarca yazdığı yazıları, Hanefî, Hanbelî, Mâlikî ve Şâfî üstatların açıklamalarını esas almışlar. Ama bunların sadece muamelata müteallik hükümlerini esas almışlar. Aslında biliyorsunuz ki İmam-ı Şâfî Hazretleri bir mürşide sahipti. Aynı zamanda İmam-ı Azam Ebû Hanefî de bir mürşide sahipti. Birisinin mürşidi Şeybani Rai idi, bir çoban; diğerinin mürşidi de Marufu Kerhi ama ikisinin de mürşidleri vardı. İmam-ı Azam Ebû Hanefî hazretlerine: “Senin gibi bir mezhep imamı, nasıl oluyor da bir çobana tâbî oluyor?” diyorlar. Cevap veriyor: “Eğer benim mürşidim olmasaydı, benim gideceğim yer cehennemdi.” Bu baptaki sözlere, söylenenlere dikkatle bakın. Her şeyi en güzel standartlarda Allahû Tealâ buluşturmuş, Kur’ân’a eksiksiz bir şekilde yerleştirmiş, diyor ki: “Biz bu Kur'ân’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Her şeyi bu Kitab’ın içine yerleştirdik.” 6/EN'ÂM-38 Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar). Öyleyse temel kaynak, kâinatın en sağlam kaynağı, bir harfi bile değiştirilmemiş olan Kur'ân-ı Kerim’dir. Bırakınız masalları, Kur'ân-ı Kerim ne diyor, ona bakın. Hadi şimdi gelin beraberce Kur'ân’a bakalım. 23/MU'MİNÛN-44Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun. Allahû Tealâ buyuruyor: 1- Biz resûllerimizi art arda göndeririz. 2- Biz resûllerimizi her kavime göndeririz. “Hangi kavime resûl gönderdiysek, bütün kavimler resûllerini inkâr ettiler, yalanladılar.” Ne diyor Allahû Tealâ? “Biz resûllerimizi bütün kavimlere göndeririz yani hiçbir devrede hiçbir kavmi resûlsüz bırakmayız ve art arda göndeririz, kesintisiz göndeririz.” Yani insanlık var olduğundan bu tarafa, hiçbir kavmi Allahû Tealâ bir gün bile resûlsüz bırakmamıştır. Bütün kavimlerde, o dili konuşan bir resûl mutlaka bütün zaman devrelerinde mevcut olmuştur. Mu’minun Suresinin 44. âyet-i kerimesi, resûllerin hem bütün kavimlere gittiğini, mutlaka her kavimde bir resûl bulunduğunu hem de bütün zaman parçalarında bulunduğunu anlatıyor. Şimdi burada Allahû Tealâ peygamber resûllerden, nebî resûllerden bahsetmiş olabilir mi? Elbette olamaz çünkü nebî resûl bir tanedir; devrin imamıdır ve bir tanedir. İşte Hz. İsa, devrin imamıydı ve Allah’ın nebî resûlüydü. O’ndan 600 yıl sonra, Peygamber Efendimiz (S.A.V) geldi. 600 yıl nübüvvet olmaksızın, nebîler bulunmaksızın geçti. Hz. İsa’dan 600 yıl sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V) görev aldı.
Show more...
2 years ago
45 minutes 6 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Emanetlere riayet etmeyenin imânı yoktur. Ahde vefa etmeyenin dini yoktur!
Bir hadîsde Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor: “Emanete riayet etmeyenin îmânı yoktur. Ahde vefa etmeyenin dîni yoktur.” Emanete riayet etmeyen kişi ile îmân arasındaki ilişki nedir? Emanet, ruhunuzdur. Allahû Tealâ diyor ki: 33/AHZÂB-72: Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir. “Biz emaneti yere, dağlara, göklere teklif ettik de onlar emaneti yüklenmekten kaçındılar. Sonra insana teklif ettik. İnsan emaneti yüklendi. O insan ki; cahildir ve nankördür.”Allahû Tealâ insanın iki tane şartını veriyor; cehalet ve nankörlük (inkâr). Muradı ne? Yani insan cahil ve nankör olduğu için mi emaneti yüklenmiş? Hayır, değil. Burada Allahû Tealâ, emaneti yüklenenin sadece şu fizik vücut olmadığını, cahil ve nankör olan nefsin de fizik vücutla beraber ruha ev sahipliği yaptığını ifade ediyor. Fizik vücudumuz bir mekândır. Ruh da nefs de bu mekânın içinde ikâmet edenlerdir. İkâmet müessesesi; bir yerde kalmak demektir. Allahû Tealâ acaba ne demek istiyor? Emanete riayet etmek müessesesi ve bir emanet; ruhumuz. Ruhumuzu, fizik vücudumuz ve nefsimiz beraberce yüklenmişler. Sorumluluk kendilerinde olmak üzere, beraberce bu vazifeyi üzerlerine almışlar. Ruh, muhtevasında %100 hasletler olan, bütün güzellikleri sînesinde toplayan, Allah’ın emirlerine mutlak itaat edecek olan, yasaklarını ise asla gerçekleştirmek istemeyen, hasletlerden oluşan bir müessesedir. Bir de nefsimiz var. Muhtevasında %100 afetler var. Allah neyi emretmiş, nefsiniz asla onu yapmak istemez. Allah neyi yasaklamış, onu da mutlaka yapmak ister. İşte böyle bir dizayn neye dayalı olarak oluşuyor? Allahû Tealâ iki düşman kardeşi, insanın içinde devreye sokmuş. Birisi %100 geceyi temsil ediyor. Nefsin afetleri sebebiyle, nefsin kalbi kapkaranlıktır. %100 karanlık olan, hiç ışığı olmayan karanlık bir geceyi ifade eder. Ruhunuz ise tamamen nurdan oluşmuştur. %100 hasletlerden vücuda gelir. O da nurla temsil edilir, aydınlıkla temsil edilir. Ne kadar aydınlık varsa, o kadar da karanlık var olarak dünyaya getirildiniz. Nefsiniz %100 karanlıkları, korkunç afetleri ifade eder. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilâlar… Hepsi nefsinizin afetleridir. Ruhun hasletleri ise onun tamamen tersidir. • Nefsinizde düşmanlık var; ruhunuzda dostluk. • Nefsinizde öfke var; ruhunuzda sükûnet. • Nefsinizde küfür var; ruhunuzda îmân.
Show more...
2 years ago
47 minutes 24 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Aşure
Her sene hicri takvimle Muharrem ayının 10. günü, Aşure günüdür. Aşure günü, Nuh (A.S) ile ilgili bir konudur. Hz. Nuh, bütün kavminin Allah’ın bütün güzelliklerini yaşaması için gayretteydi. Bu gayreti, onun etrafında çok taraftar toplamasına yetmedi. Kavmi, ona çok kötü davranıyordu. Dayağa kadar varan her türlü kötülükler, Hz. Nuh’a yapılıyordu. O da yılmadan, usanmadan kavmini Allah’a davet ediyordu. Sevgili kardeşlerim! Sadece kavminin kendi ailesinin dışında olanları değil, kendi oğlu da Hz. Nuh’un emirlerine itaat etmiyordu ve Hz. Nuh öyle bir noktaya geldi ki Allahû Tealâ’ya: “Yarabbi! Bu zalim kavmi cezalandır.” diye müracaatta bulundu. 11/HÛD-37: Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne). Vahyimizle ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır. Allahû Tealâ da Hz. Nuh’a bir gemi yapmasını emretti ve geminin yapılması süresince devamlı Allahû Tealâ ölçüleri veriyordu. Geminin hangi standartlarda, nasıl inşa edileceğini gösteriyordu. Ve gemi adım adım gerçekleşti ve Allahû Tealâ’nın söylediği güne doğru günler geçiyordu. Hz. Nuh şeriatta önemli bir merhaledir. Allahû Tealâ Hz. Nuh’un standartlarından Kur’ân-ı Kerim’de bahsettiği zaman diyor ki Şûrâ Suresinin 3. âyet-i kerimesinde: 42/ŞÛRÂ-13: Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Show more...
2 years ago
2 hours 22 minutes 12 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Tövbe-i-Nasuh
Bu seferki âyetimiz, Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 66/TAHRÎM-8: Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler. “yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan).” yâ eyyuhâllezîne âmenû: Ey onlar ki âmenûdurlar. Yani: “Ey âmenû olanlar!” Âmenû olmak 7 kademelik bir olaydır. *Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman âmenûsunuz yani îmânın sahibisiniz; bu 1. kesim. *Mürşidinize ulaşıp tâbî olduğunuz zaman gene âmenûsunuz; ama mürşidine ulaşmış olan birisisiniz; 14. basamaktasınız. *Ruhunuzu Allah’a ulaştırdığınız zaman gene âmenûsunuz; ama ruhunu Allah’a ulaştırmış bir âmenû olan kişi. *Fizik vücudunuzu teslim ettiğiniz zaman gene âmenûsunuz; âmenûluğun 4. kademesindesiniz. *Nefsinizi Allah’a teslim ettiğiniz zaman gene âmenûsunuz; 5. kademe. *Muhlis olduğunuz zaman ve nasuh tövbesiyle tövbe ettiğiniz zaman gene âmenûsunuz; 6. kademesindesiniz. * Ve buradaki nasuh tövbesinden sonra salâh makamına mutlaka geçersiniz.
Show more...
3 years ago
44 minutes 24 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Bu gece Kadir Gecesi
} Kadir Gecesi Sohbeti (Ramazan Sohbetleri)17.10.2006 HD Mp4Mp3Link Sohbet Kodu: 110632 SOHBET ADI: RAMAZAN SOHBETİ -24- KADİR GECESİ SOHBETİ TARİHİ: 17.10.2006 Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhu.   Eûzûbillahimineşşeytanirracim Bismillâhirrahmânirrahîm    Bu gece 17 Ekim Salı gecesi. Bu gece Kadir Gecesi. Hicri 24 Ramazan 1427. Ramazan’ın 24. gününü 25. gününe bağlayan gece, bu gece. 24. gününün akşamı, 24. gününü 25. güne bağlayan gece… Bu gece Kadir Gecesi. Allahû Tealâ Kadir Gecesi için: “Bin aydan hayırlı.” diyor. 97/KADR (KADİR)-3: Leyletul kadri hayrun min elfi şehr(şehrin). Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Kadir Gecesi konusunda Allahû Telâ’nın söylediği şey: “Kadir Gecesinin ne zaman olacağını zikir ehlinden öğrenin.” 21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun. fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn: eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. Divan-ı Salihîn’in bütün üyeleri sadece bu gece Divan-ı Salihîn’den ayrılırlar. Onların ruhları senede bir gün; bir 24 saat, yeryüzüne inerler ve insanların hayrına çalışırlar, insanlara mutluluk ulaştırmaya çalışırlar, Allah’a herkes için duada bulunurlar. Divan-ı Salihîn’in başkanı olan gavs, o bizdendir. Her gün Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve devrin imamı, beraberce 7. gök katına kadar seyr-i sülûkte olanları çıkarırlar. 2. kattan itibaren onlar kumandayı ele alırlar. 2. kata ruhları çıkaran, ana dergâhın iki temsilcisidir. Birincisi gavstır, sol taraftadır; diğeri sağ tarafta, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hayatta en çok sevdiği kişi; hem sadık hem sıddîk olan kişi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah'ın katına ulaşıp da tekrar geri döndüğünde, herkes O’nun ne söyleyeceğine baktılar. O da açık açık: “Allah'ın katına çıktım. Allahû Tealâ ile konuştum ve tekrar aşağı indim.” buyurdu. Bu gece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhu vücudundan ayrılarak Allah'ın katına ulaştı, Allah'ın katında Allah'ı görerek O’nunla konuştu ve tekrar aşağı indi. Mihr Vakfı } Kadir Gecesi Sohbeti (Ramazan Sohbetleri)17.10.2006 HD Mp4Mp3Link Sohbet Kodu: 110632 SOHBET ADI: RAMAZAN SOHBETİ -24- KADİR GECESİ SOHBETİ TARİHİ: 17.10.2006 Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhu.   Eûzûbillahimineşşeytanirracim Bismillâhirrahmânirrahîm    Bu gece 17 Ekim Salı gecesi. Bu gece Kadir Gecesi. Hicri 24 Ramazan 1427. Ramazan’ın 24. gününü 25. gününe bağlayan gece, bu gece. 24. gününün akşamı, 24. gününü 25. güne bağlayan gece… Bu gece Kadir Gecesi. Allahû Tealâ Kadir Gecesi için: “Bin aydan hayırlı.” diyor. 97/KADR (KADİR)-3: Leyletul kadri hayrun min elfi şehr(şehrin). Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Kadir Gecesi konusunda Allahû Telâ’nın söylediği şey: “Kadir Gecesinin ne zaman olacağını zikir ehlinden öğrenin.” 21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun. fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn: eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. Divan-ı Salihîn’in bütün üyeleri sadece bu gece Divan-ı Salihîn’den ayrılırlar. Onların ruhları senede bir gün; bir 24 saat, yeryüzüne inerler ve insanların hayrına çalışırlar, insanlara mutluluk ulaştırmaya çalışırlar, Allah’a herkes için duada bulunurlar. Divan-ı Salihîn’in başkanı olan gavs, o bizdendir. Her gün Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve devrin imamı, beraberce 7. gök katına kadar seyr-i sülûkte olanları çıkarırlar. 2. kattan itibaren onlar kumandayı ele alırlar. 2. kata ruhları çıkaran, ana dergâhın iki temsilcisidir. Birincisi gavstır, sol taraftadır; diğeri sağ tarafta, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hayatta en çok sevdiği kişi; hem sadık hem sıddîk olan kişi. Peygamber Efendimiz
Show more...
3 years ago
41 minutes 28 seconds

Allah Dostları için Sohbetler
Sevgili Dinleyiciler, bugün dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâm’ın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir. Acaba gerçekten durum böyle midir? Bu sualin cevabı Kur’ân-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), ve sahâbenin yaşadıkları hayat İslâmîyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’ân-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Âli İmrân-119) Kur’ân-ı Kerim’in bütünü bizdeki üç emanetin ve iradenin Allah’a teslimini ihtiva etmektedir.