Önceki iki etkinlikte Kuantum ve İnsan ile Belirsizlik -Kaos ve Düzen konularını fizik biliminin prenipleri altında incelemiş ve bu kavramların hayatımıza etkisini konuşmuştuk. Bu günkü konumuzda ise öncekiler kadar önemli olan bir başka kavramı tanımlamaya ve bunun güncel hayatımıza etkisini konuşacağız..
Post-modern anlayış ya da post-modern tarz, çok fazlaca tartışılan ve üzerinde mutabık olunamayan bir kavram ve bir süreç..
Yaşam sadece mutluluk ve başarıdan mı ibarettir ? Varoluşsal Boşluk hissini yaşamamak için, Bu gün modern insanı yada çağdaş insanı, üretkenliğe yönlendirecek olan, İnsanı motive eden ve yaşamına anlam kazandıran şey nedir?
Modern sosyolojinin kurucularından, Emile Durkheim ; ‘’Toplumun ayakları altında sağlam bir zemin yok. Bundan böyle hiçbir şey açık değil... Belli demokrasilerde görülen kaosun, sürekli akış ve istikrarsızlığın kaynağı bu. Burada birdenbire ortaya çıkan, düzensiz, duraksamalı ve insanı tüketen kasırgalara maruz bir varoluşla karşılaşıyoruz’’
1959'da Wright Mills; The Sociological Imagination (Sosyolojik Hayal Gücü) çalışmasında yeni bir çağa girildiğini iddia eder: Mills’e göre bu dönemin özelliği, modernizm ile belirginleşen rasyonel düşünce ile hakikate ulaşılabileceği düşüncesinden postmodernizm ile ortaya çıkan karmaşıklık ve gerçekliğin nihai olarak bilinemeyeceği görüşünün baskın olduğunu söylemiştir.
Son yıllarda batı dünyasında Post Truth (gerçek sonrası) kavramı moda olmuştur. Bu kavramı ilk defa Sırp asıllı Amerikan oyun yazarı Steve Tesich 1992 yılında ileri sürmüş ve gerçeğin çıkar amaçlı değiştirilip üretildiğini savunmuştur.
Günümüzde anlam kaybına uğrayan insanlar kendilerine medya denen kitle iletişim araçları tarafından sunulan taraflı bilgilerin etkisi altında neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda karar veremez durumdadırlar. Post Truth akımı ile sahte bir toplumsal gerçeklik üretilmekte, insanlar belli birtakım çıkarlar doğrultusunda şartlandırılmaktadır.
Bu açıdan her aktarılan bilgiyi sorgulamakta ve gizli anlamını aramakta yarar vardır. Platon’un diyaloglarında geçen “Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez” ifadesine dikkat çekerek, konuyu tamamlıyoruz.