
Hayatta ve kariyerde birkaç kez başarısızlıkla karşılaşmak, tüm dünyayı başımıza yıkmak anlamına gelmez. Aslında psikoloji bilimi, tekrar eden başarısızlıkların kişide “öğrenilmiş çaresizlik” duygusu yaratabildiğini gösteriyor; yani kişi başarısızlık deneyimi yaşadıkça durumun kendi kontrolü dışında olduğuna inanıp çabalamayı bırakabiliyor . Bu durumda özgüven hızla düşer. Öte yandan başka araştırmalar, pozitif yaşantıların özsaygıyı artırırken olumsuz yaşantıların (başarısızlıkların) özsaygıyı azalttığını ortaya koymuştur . Bu bulgular ışığında, birkaç başarısızlık dalgasının ardından özgüven kaybı yaşanması doğaldır; ancak bu durumun sürekli bir mağlubiyet haline dönüşeceği anlamına gelmez. Sosyal baskı da bu algıyı etkiler: Bazı toplumlarda başarısızlığın utanılacak bir durum olarak görülmesi gençlerde kaygıyı ve içsel stresi artırabilir. Örneğin Japonya’da toplumsal uyum ve uyma kültürü o kadar güçlüdür ki, iş dünyasında başarısız olmak kişide derin bir utanç ve toplum nezdinde saygınlık kaybı hissi yaratabiliyor . Batı toplumlarında ise genellikle “hata yaparak öğrenme” anlayışı daha yaygındır ve girişimcilerin, sporcuların başarısızlıkları deneyimleyip ders çıkarması desteklenir. Araştırmalar, ABD’de insanların girişimcilik başarısızlığına karşı daha yüksek bir toleransa sahip olduğunu, yani yeni işlerin başarısızlık riskini daha kolay göze alabildiğini göstermiştir . Bu bağlamda, birkaç başarısızlık derin bir çaresizlik değil, aslında öğrenme ve ilerleme fırsatı olarak görülebilir.