
Tarih boyunca kutsallığın dili, kimi zaman adaletin sesi olurken, kimi zaman da zulmün kılıfına dönüştü.
Bu bölümde Mûnisgâh’ta, “Siyonizm” denilen ideolojinin ardındaki o kadim kırılmayı konuşuyoruz.
Bir duanın, bir vaadin, bir kimliğe dönüşürken nasıl bir üstünlük iddiasına evrildiğini; ve bu iddianın, yüzyıllar boyunca insanlığa nasıl acılar getirdiğini soruyoruz kendimize.
İbrahimî çizgide başlayan tevhid yolunun, tarih içinde nasıl “seçilmişlik” fikriyle bulandırıldığını;
Musa Aleyhisselâm’ın tevhid mücadelesinin nasıl tahrif edilip zulmün aracı hâline getirildiğini;
ve bugün Gazze’de yankılanan seslerin aslında çok eski bir “hak–batıl” mücadelesinin devamı olduğunu konuşuyoruz.
Tevrat’ın sayfalarında Tanrı adına verilen “öldürün” emirlerinin, Kur’an’ın “bir canı haksız yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” ilkesiyle nasıl reddedildiğini görüyoruz.
Çünkü Kur’an’da peygamberler, insanları öldüren değil; zulmü durduran, kalpleri dirilten elçilerdir.
Bu bölüm, tarihî bir sorgulamadan çok, vicdanî bir yüzleşme…
Sözün hakikate, inancın adalete, kutsallığın merhamete dönmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Ve belki de en çok şunu fısıldıyor:
Üstünlük soyla, toprakla, güçle değil; ancak takvâ ile mümkündür.
Zira Kur’an bize der ki:
“Benim ahdim zalimleri kapsamaz.”
Ve o söz, bugün hâlâ yeryüzünde yankılanıyor…
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
🌿 Sözün yumuşadığı, kalplerin yakınlaştığı bu mecliste yerin hazır. Gel, birlikte düşünelim…
✨Hazırsan, başlıyoruz…
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Bu yolculuk sadece podcast’te değil. Günlük paylaşımlarımız, kavram anlatımları ve dostça çağrılarımızla Instagram’da da birlikteyiz: @munisgah 🌸📲