Kur’an’da akıl, modern anlamda beynin ürettiği soğuk mantık değildir. Kur’an’ın akıl dediği şey; kalple bağlantılı, sorumluluk alan, bağ kuran, hakikate yönelen bir eylemdir. Bu yüzden Kur’an’da ‘akıl’ isim olarak geçmez, hep fiil olarak gelir: ‘Afalâ ta‘qilûn – Akletmez misiniz?’
Akletmek, bir şeyi diğerine bağlamaktır: Olayları sonuçlarına, görüleni görünmeyene, yaratılmışı Yaratıcıya…
Ama bu bağ kurulmadığında zihin kopuk kalır, bulanır, hurafeler hakikat gibi görünür. Ebu Cehil örneğinde gördüğümüz gibi, insan zekâsıyla gerçeği bilse de kalbiyle bağ kurmazsa teslim olmaz. Çünkü Kur’an’a göre akletmek sadece bilmek değil; bilginin sorumluluğunu üstlenmektir.
Bugün ‘akıl dinden uzaklaştırır, iman akılla bağdaşmaz’ gibi söylemler çok yaygın. Oysa hakikat tam tersidir: Kur’an, sürekli akla seslenir, düşünmeye çağırır, ibret almaya yönlendirir. Zihin bir bahçedir; toprağı yumuşak ve temizse, hakikat orada kök salar. Taşlı ve kibirli bir zihin ise hakikati göremez.
Akletmek, kalbin diri olmasıyla mümkündür. Kalbiyle düşünen, bağ kuran insanın yolculuğu, İbrahim Aleyhisselam’ın yolculuğu gibidir: Yıldızlardan, ay ve güneşten geçerek, sonunda yönünü sadece Allah’a çevirir.
Mûnisgâh’ın bu bölümünde ‘Akleden İnsan, Bağ Kuran Kalp: Kur’an’da Aklın Yeri’ni konuştuk. Gelin bu dost meclisinde, Kur’an’ın akletme metodunu birlikte hatırlayalım. ✨
🌿 Sözün yumuşadığı, kalplerin yakınlaştığı bu mecliste yerin hazır. Gel, birlikte düşünelim…
✨Hazırsan, başlıyoruz…
━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━
Bu yolculuk sadece podcast’te değil. Günlük paylaşımlarımız, kavram anlatımları ve dostça çağrılarımızla Instagram’da da birlikteyiz: @munisgah 🌸📲