
Onsekizinci Devâ: Ey şükrü bırakıp şekvâya giden hasta! Şekvâ, bir haktan gelir. Senin bir hakkın zâyi‘ olmamış ki şekvâ ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenâb-ı Hakk’ın hakkını vermedin, haksız bir sûrette, hak istiyorsun gibi şekvâ ediyorsun. Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlaraHâşiye: Evet, bir kısım hastalıklar, duânın sebeb-ivücûdu iken, duâ hastalığın ademine sebeb olsa, duânın vücûdu, kendi ademine sebeb olur; bu da olamaz.Sayfa 223bakıp şekvâ edemezsin. Belki sen, sıhhat noktasında kendinden aşağı derecelerde bulunan bîçâre hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak! Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan a‘mâlara bak! Allah’a şükret. Evet ni‘mette kendinden yukarıya bakıp şekvâ etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, musibet noktasında kendinden daha yukarı olanlara bakmaktır ki şükretsin. Bu sır bazı risâlelerde bir temsîl ile îzâh edilmiştir. O temsîlin icmâli şudur ki:Bir zât, bir bîçâreyi, bir minârenin başına çıkarır. Minârenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsân, birer hediye verir. Tam minârenin başında da en büyük bir hediyeyi verir. O mütenevvi‘ hediyelere karşı, ondan teşekkür ve minnetdârlık istediği halde; o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup yahud hiçe sayıp şükretmeyerek yukarıya baksa, “Keşkebu minâre daha uzun olsa idi, daha yukarı çıksa idim! Âh, ne için o dağ gibi veyahud öteki minâre gibi çok yüksek değil!” deyip şekvâya başlasa, ne kadar bir küfrân-ı ni‘mettir ve ne kadar bir haksızlıktır.Öyle de, bir insan hiçlikten vücûda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayarak, hayvan kalmayarak, insan olup, müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp, yüksek bir derece-i ni‘met kazandığı halde, bazı ârızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı ni‘metlere lâyık olmadığı veya sû’-i ihtiyârıyla veya sû’-i isti‘mâliyle elinden kaçırdığı veyahud eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, “Aman ne yaptım, böyle başıma geldi!” diye rubûbiyet-i İlâhiyeyi tenkîd etmek gibi bir hâlet; maddî hastalıktan daha musibetli, ma‘nevî bir hastalıktır. Kırılmış el ile dövüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyâdeleştirir. Âkil odur ki, لِكُلِّ مُص۪يبَةٍ (اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ) sırrıyla, teslîm olup sabretsin; tâ o hastalık, vazîfesini bitirsin gitsin.Ondokuzuncu Devâ: ..Yirminci Devâ: ...Yirmibirinci Devâ:....