
Meselâ, hassas bir insanın, sezme duygusu iyi inkişaf etmişse, karşısındakinin bakışından ayrı, oturuş ve kalkışından ayrı mânâlar çıkartır ki bu da onun için bazen ayn-ı azap, tabiî bazen de ayn-ı rahmet olacaktır. Bu noktadan hareketle denebilir ki, insanın Cennet’ten alacağı zevk ve lezzetin sınırı, dünyada iken ona ait hislerinin inkişafı ölçüsünde olacaktır. Kim bilir belki de hisleri inkişaf etmeyen kimseler, Cennet’e girdiklerinde: “Keşke Cennet’e girmeden daha bir inkişaf etseydim.” temennisinde bulunacak veya “Allah’ım, beni dünyaya geri gönder de hislerimi inkişaf adına seyr-i ruhanîmi tamamlayayım.” diyeceklerdir... Bu açıdan denebilir ki, insanın Cennet’te tam lezzet alabilmesi için onun kalbinden kin-haset vb. gibi duygularının çıkarılması çok önemlidir.