
Hâsılı, Süleyman (aleyhisselâm), Allah’ın onun emrine musahhar kıldığı geniş dairenin en uç noktalarından biri sayılan karıncalar vadisinde, mazhariyeti adına duyup işittikleri karşısında tali’ine tebessümler yağdırmış ve: “Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin bu nimetlerinin şükrünü hakkıyla eda edebilmem ve koruyabilmem için maddî-mânevî nimetlerini üzerimden eksik etme.. Seni hoşnut edeceğim amelleri yapmamda da.. ve rahmetinle beni salih kulların arasına al!” demek suretiyle Seyyidina Hz. Yusuf, dünyevî ve uhrevî mazhariyetlerin zirvesini tuttuğu bir anda, likâullah arzusuyla gerilip buud değiştirmeye talip olduğu gibi, o da peygamberliğini, insanlardan karıncalara her şeyin emrine musahhar olmasıyla taçlandırdığı bir dakikada, bütün benliğiyle Allah’a (celle celâluhu) yönelmiş, vesileyi, en câmi kulluk ifadesi sayılan şükür ve Hakk’ın hoşnut olacağı diğer salih amellerle, neticeyi de, Hak rahmetiyle salih kulları içinde likâya yürüme talebiyle ortaya koymuştur.