Bu bölümde “Kendine Tanı” podcastinin sahibi sevgili Nevin ile birlikte haritalardaki en önemli göstergelerden biri olan Chiron’u ve “yaralı şifacı” arketipini ele aldık.
Chiron’un anahtar sembolüyle bize gösterdiği yaralarımızı, kırılganlıklarımızla olan bağını, mitolojik hikâyesini ve bu hikâyenin ardındaki derin sembolizmayı konuştuk.
Yara ve travmalarımızın aslında bizi nasıl benzersiz kıldığını, öz-kabullenmenin şifalı gücünü ve bu sürecin hayatımıza kattıklarını paylaştık.
Kendi yolculuğunuza ışık tutmasını umduğumuz bu sohbeti kaçırmayın. Keyifli dinlemeler!
“Yara ışığın sana akacağı yerdir”
-Rumi
İyileşmek dediğimiz süreç hayatımızda sorunsuz ilişkiler, olaylar yaşayacağım, hep iyi insanlarla karşılaşacağım vaadinde bulunmaz. Yaşam devam ettiği sürece iyiler kadar kötü insanlar, olaylar ve tecrübeler yaşamaya devam edeceğiz. Ancak, iyileşmek tam da hayat bizi zorladığında, “kötü”lerle“olumsuz” tecrübelerle karşılaştığımız da merkezimizde kalarak bir “seçim” şansına sahip olduğumuzu hatırladığımızda başlıyor. Bazen sadece yaşanan tecrübeye kişisel anlamlar yükleyip anlamlandırmaya çalışmak yerine kötüye “kötü” diyerek olduğu gibi kabul etmek ve yüzümüzü hayatımızda büyütmek istediğimiz iyiye döndürmek, büyütmek istediğimiz şeye tutunmak esas olan. Düşüncelerimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini farkettiğimizde bizim inanç sistemimizle birlikte her şey de şekil değiştiriyor.
Bugün popüler olan; “her şey kötüye gidiyor” diyor bize. Her şey daha da kötüye gitmiyor, sadece kötülük ve iyilik daha da görünür hale geldi. İyi haber ise bu ikisi arasında bir seçim şansımızın olduğu. Ben neyi büyütmeyi tercih ediyorum? Odaklanmamız gereken yer burası.
Gelin birlikte bu soruya cevap bulalım.
Yorum ve paylaşımlarınız benim için çok değerli. Eğer bu bölümü faydalı bulduysanız sevdiklerinizle paylaşmayı unutmayın.
Benimle birlikte çalışmak veya görüşlerinizi paylaşmak isterseniz kendinetanı@gmail.com veya @kendinetanı instagram hesabından bana mesaj atabilirsiniz.
Sevgimle,
N
Her birimizin geleceğe dair bir duası, niyeti var. Ancak çoğu zaman bu duanın gerçekleşmesi için yapmamız gerekenlerin ne olduğunu bilmiyoruz. Aslında biz farkında olmadan tüm dualarımız kabul oluyor. Ancak, çoğu zaman yeni hayatımızın eski benliğimize ve hayatımıza ne şekilde mal olacağını öngöremiyoruz. İstiyoruz ki eski hayatımıza dair bavulumuz da yeni hayatımıza bizi götürecek olan o küçük teknede kendine bir yer bulsun. Oysa onu taşıyacağım diye ısrar ederken teknenin su aldığını fark etmiyoruz. Ne yeniye yer açabiliyor ne de eskiyi yaşamaktan keyif alabiliyoruz…
Öz benliğimizle buluşmaya giderken yolda yitireceğimiz çokça şey var. Ancak her biri bize ait olmayan parçalar ve emin olun her bir kayıp kendimizle buluşmaya fazlasıyla değer.
Podcasti dinledikten sonra benimle görüşlerinizi ve fayda bulacağını düşündüğünüz kişilerle bölümü paylaşmayı unutmayın! Sevgimle, N.
Göç etmiş olalım ya da yerimizde kalmış, hayat bize mutlaka bir ötekilik duygusu yaşatıyor. Yabancı bir dili, kültürü, bakışı anlamaya çalışırken ya da sadece “farklı” hissettiğimizde... Bu bölümde sanatçı ve akademisyen Işıl Eğrikavuk’un hikâyesinden yola çıkarak “öteki” olmayı, göçün görünmeyen katmanlarını ve bu deneyimi nasıl bir dönüşüm alanına çevirebileceğimizi konuştuk.
Işıl Eğrikavuk, Almanya’da akademik kariyerine başladığında kendini işe yaramaz bir yabancı ot gibi hissetti. Ama sonra bu hissi sahiplenip, literal anlamda yabani otlardan oluşan bir bahçe kurdu: Öteki Bahçe. Bu bahçede insanlar, bitkiler, fikirler ve duygular bir araya geldi. Yoga yapıldı, sanat konuşuldu, sofralar kuruldu. Ve ötekilik, yalnızlık değil; bir birliktelik alanına dönüştü.
Bu bölüm, yalnızca göçü değil, ait olamamayı, yabancılığı ve o tuhaf “eksik olma” hissini tanıyan herkes için…
Çünkü belki de en çok “yabani” olanlar büyümeye en çok alan açanlardır. Yorum ve görüşlerinizi paylaşıp Kendine Tanı’yı Instagram üzerinden takip etmeyi unutmayın!
Hayatı başarı odaklı bir mücadele alanı olarak mı yaşıyoruz, yoksa her anı merakla, keyifle keşfedilecek bir deneyim alanı olarak mı?
Bu bölümde içsel çocuğumuzla yeniden bağ kurmanın yollarını, anda kalmanın nasıl bir dönüşüm yarattığını ve hayatta kalma dürtüsünden yaşam coşkusuna geçmenin ruhsal boyutlarını konuştum.
Kendini “Neyi gerçekten yaşamak istiyorum?”, “Neden sürekli aynı yerde takılıp ilerleyemiyorum?” diye soruyorsan, bu bölüm sana içerden gelen yanıtları hatırlatmak için alan tutabilir.
Hayata çocuksu merak duygusunu getirmek, kendi içsel gücünden ve motivasyonundan hareket ederek yaşamak, başarıya değil anlam ve meraka yönelmek hepimiz için mümkün. Sadece bizde varolan içsel gücümüzü ve bilgeliğimizi tekrar hatırlamamız lazım. Bu bölüm umarım seni kendinle tekrar buluşturur ❤️
Bölümü beğendiysen fayda sağlayacağını düşündüğün sevdiklerinle paylaşıp beni takip edersen daha çok içerik üretmemde katkı sağlamış olursun ❤️🙏🧚♀️ Sevgimle
Yıkımın Ardından Gelen Araf Dönemi: Travma Sonrası Büyüme
Hayatımızda sağlam diye düşündüğümüz kuleleri bir anda yıkan travmatik deneyimler sonrası gelen geçiş dönemi herkes için oldukça zorlayıcıdır. Eski kimlik, inançlar, amaçlar ve davranış biçimleri artık işlevini yitirmiştir. Bundan sonraki süreçte eskiye dönmenin yaşadığımız acı verici tecrübe sonrası mümkün olmadığını biliriz. Öte yandan yeni benliğimiz, inançlarımız, amaçlarımız ve davranışlarımız henüz oluşmamıştır. Bu yüzden bu bilinmezlikle dolu araf dönemi yıkımın kendisinden çoğu zaman çok daha acı vericidir.
Oysa yaşamdaki yıkımlar, ardından sadece acı değil, aynı zamanda dönüşüm ve büyüme potansiyeli de taşır. Araştırmalar, travma yaşayan bireylerin önemli bir kısmının hayatlarında olumlu gelişmeler yaşadığını gösteriyor. Buna “Travma Sonrası Büyüme” de deniyor.
Tarot’taki “Yıldız” kartı bu süreci simgeler: arınma, umut, teslimiyet ve yeniden doğuş. Yıkımın ardından büyüme, acıyla birlikte bilgelik geliştirebilme kapasitemizi artırır.
Bu bölümde yıkımın(travmanın) ardından büyümenin nasıl gerçekleşebileceğini, yaşadıklarımızı bilge benliğimize nasıl dönüştürebileceğimizi, bunu sağlamak için hangi bakış açısına ve koşullara sahip olmamız gerektiğini anlattım.
Hatırla: Yıkım bir son değil, yıldızın yeniden parlamaya başladığı andır.
Özellikle yaşadığımız son dönemlerde bireysel ve kollektif olarak ani gelişen çok fazla yıkım ile karşı karşıyayız. Bu kollektif anlamda dünyadaki ekonomik ve politik gelişmeler, yersel ve göksel olaylar olmakla birlikte kendi bireysel hayatlarımızda da asla yıkılmaz dediğimiz kalelerin yıkıldığına tanıklık edebiliyoruz. Asla başımıza gelmez diye düşündüğümüz olaylar yerle bir olduğumuz hissini uyandırabiliyor.
Bu bölümde, Tarottaki Yıkılan Kule kartı ve Hinduizm'in yıkım ve yeniden doğuş tanrıçası Kali üzerinden, hayatlarımızdaki ani kayıpların, bireysel ve kolektif krizlerin aslında özbenliğe açılan kapılar olabileceğinden bahsettim. Ezoterik sembollerin diliyle, kaosun içindeki bilgeliğe, hastalığın içindeki şifa enerjisine ve yıkımın ardındaki içsel özgürlüğe dair çağrıyı sizlerle paylaşmak istedim. Bu bölüm, dönüşümün karanlık yüzüne şefkatle bakmak isteyenler için bir davet.
Bölümle ilgili yorum ve görüşlerinizi Kendine Tanı instagram hesabı üzerinden paylaşmayı unutmayın!
Sevgimle,
Nevin ❤️
Bulunduğumuz coğrafyanın bir mensubu olmak kronik kaygı bozukluğuna her gün bir davet almak gibi. Ne yazık ki kendimizi çoğunlukla kontrol edemeyeceğimiz sorunlarla başa çıkmaya çalışırken bulabiliyoruz. Oysa kontrol edemediğimiz durumlar hayatımızı zorlaştırmak için orda değiller. Bizi odağımızı yeniden bulmaya çağırırlar.
Kaygı ve korktu döngüsüne girdikçe, kontrolü kaybetmemek için sıkı sıkıya tutundukça,
asıl olanı—dengenin kendiliğindenliğini—çoğu zaman kaybederiz. Bu bölümde bu döngüyü kırmak için neler yapabileceğimizi hem metaforlar üzerinden hem de birlikte kolaylıkla yapabileceğimiz bir iki küçük egzersiz üzerinden anlatmaya çalıştım.
Ve belki de tek ihtiyacımız olanın,
küçük bir adım olduğunu tekrar hatırlatmak istedim.
Umarım birazcık olsun merkezine dönmeni sağlamıştır. Kalbine değerse, paylaşmayı unutma! @kendinetanı instagram hesabı üzerinde yorum ve görüşlerini benimle paylaşırsan beni çok mutlu edersin ❤️
Çocukluk dönemimizdeki yaşantıların, duygusal tepkilerimizden ve ebeveynlik tarzımıza kadar hayatımızın bir çok yönünü etkilediğini artık hepimiz biliyoruz. Bunu bilmekle birlikte çoğu zaman kendimizi geçmişin içinde çaresiz de hissettiğimiz bir gerçek. Hele ki kendimizi ebeveynlerimizin bize zarar veren davranış örüntülerini istemsizce kendi çocuğumuza yaparken bulmak çoğu zaman içinde bulunması oldukça zorlu bir hal… Bu bölümde, çocukluk anılarımızın ebeveynlik deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğini Uzman konuğumuz Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Bilge Merve Kalaycı ile konuştuk. Geçmiş yaşantılarımız değişmez kaderimiz değil diyerek geçmişi nasıl dönüştürebileceğimizi değerlendirirken aynı zamanda her birimizin ne kadar ortak tecrübelerden geçtiğini de anlamış olduk. Bu bölümle birlikte, kendi çocukluk deneyimlerimizi anlamayı ve ebeveynlik yolculuğumuzda (buna kendi içsel çocuğumuz dahil) daha etkileşimli ve bilinçli bir yaklaşım benimseyebilmek adına her birimize yol gösterici bir rehberlik sunmuş olmayı ümit ediyoruz. Umarım bu bölüm içsel çocuğumuzla daha sağlıklı bir iletişimin yolunu açar ❤️ Bölümü dinledikten sonra bölümün sizde uyandırdığı hisleri veya varsa sorularınızı instagram hesabı üzerinden lütfen paylaşın!
Bu bölümde, Jungian psikolojisinin derinliklerine inerek, ilişkilere yeni bir bakış açısı kazandırıyoruz. İlişkiyi büyütme sürecini, bir çocuk gibi saf bir şekilde nasıl sahiplenebileceğimizi tartışıyoruz. Hazır olmak, içsel dengeyi bulmak ve eril ile dişil enerjilerin birleşimini anlamak, bir ilişkinin doğal evriminde nasıl önemli adımlar atılabileceğini keşfedeceğiz. İlişkiyi bir yaratım süreci olarak görmek, aynı zamanda bir çocuğun gelişimi gibi organik bir şekilde büyümesine imkan verir. Bu bölümde, duygusal bağlar kurmanın ötesinde, ilişkinin içsel arketipleriyle nasıl bütünleşebileceğimizi anlatıyoruz.
Bu bölümde Kuzey Ay Düğümü'nün Balık burcundaki geçişini çok sevgili Astrolog Özüm Öztürk ile derinlemesine inceliyoruz. Bu önemli gökyüzü hareketinin bireysel ve kolektif düzeyde nasıl dönüşümler yaratabileceğini, sezgisel gelişim, teslimiyet ve ruhsal büyüme temaları üzerinden konuşuyoruz. Karmik döngüler, eski kalıpların bırakılması ve daha yüksek bir farkındalıkla yaşamın akışına güvenmeyi keşfetmek için bu bölümü kaçırmayın!
Ayrıca daha önce yayınlanan #50 Kuzey Ay Düğümü Koç geçişini de mutlaka dinleyin! : https://open.spotify.com/episode/3Mh7s8Bm7Pdz0QpalISMZe?si=Qz5dOAvETO6I1Mc9vy_3CQ
“Hayatında olmayan ve seni mutlu hissettirmeyen her şeyin sebebi seçimlerinin sana ait olmamasıydı” diye kalbime üflendi bir sabah meditasyonunda ve bu bölüm doğdu.
Her şey yolunda gözükmesine rağmen içimizde nedenini anlamadığımız bir boşluk hissi var ise bize uygun olmayan yerlere, mekanlara kendimizi sıkıştırma arzumuzdan kaynaklı olabilir. Bir gün gelir ve içimizdeki tiz ses şunu fısıldar bize: “Bugün yaptığın işi aslında hiç sevmedin, kredi çekip yaptığın düğünü sen istemedin, evlendiğin kişiyi sen beğenip sevmedin, her şey dahil otelde konaklayan da sen değildin… Yaşadığın evin bile sana ait değil.” Yaşadığımızı düşündüğümüz mekanlar ve hayatlar… Panik olmak yerine bu çağrıya kulak kabartmak gerekir. Çünkü bu otantik benliğimizin çağrısıdır ve otantik bir benlik, otantik bir yaşam alanını talep eder.
Eviniz size benziyor mu? Bir düşünün… Yaşadığınızı düşündüğünüz hayat gerçekte kimin hayatı? Bu bölümde, yaşadığımız mekanların benliğimizle olan ilişkisinden bahsediyorum. Gelin mekan ve benlik ilişkisini birlikte keşfedelim.
Daha fazla içerik, görüş ve yorumlarınız için İnstagram üzerinden @kendinetanı hesabını takip etmeyi unutmayın.
Bu bölümde, Carl Jung’un “gölge” kavramına ve bilinçaltımızda saklı kalan bastırılmış yönlerimize derin bir yolculuk yapıyoruz. Gölge çalışmasının ne olduğunu, kimler için uygun olduğunu ve hangi dönemlerde en etkili sonuçlar verdiğini keşfedeceğiz. Ayrıca, gölgemizin nasıl tetiklendiğini ve hayatımızdaki etkilerini anlamaya çalışırken, bu içsel yüzleşme sürecinde kullanılabilecek temel tekniklere de değineceğiz.
Eğer kendinizi tanıma yolculuğunda daha derine inmek, gölgenizle yüzleşerek özgürleşmek istiyorsanız, bu bölüm tam size göre! Gölgenizi mağaradan çıkarıp ışığa taşımak için ilk adımı atmaya hazır mısınız?
Gölge çalışması ve kendini keşfetme yolculuğunda derinleşmek istersen tavsiye edeceğim bir kaç kitap:
- “Kendini Tanıma Yolculuğu" - Carl Gustav Jung
Jung’un gölge kavramını ve insan psikolojisinin derinliklerini anlamak için temel bir eser.
- “Gölgeyle Buluşma- İnsan Doğasındaki Karanlık Yüzün Gizli Gücü” - Connie Zweig & Jeremiah Abrahms
Jungien yazarlar tarafından gölge arketipi üzerine yazılmış çeşitli makale ve yazıların derlemesi ve bu konuda yazılmış en kapsayıcı kitaplardan biri.
-“Işığı Arayanların Karanlık Yanı” - Debbie Ford
Gölge yönlerimizin nasıl oluştuğunu ve hayatımızdaki etkilerini anlamak için pratik örnekler ve teknikler içeriyor.
-“ Varoluşun Keşfi" - Rollo May
İnsan doğasına dair derin bir bakış sunarak gölge ve bilinçdışıyla çalışmanın felsefi boyutunu ele alıyor.
- “Karanlık Yan" - Robert A. Johnson
Gölgenin günlük yaşamdaki etkilerini anlamak ve bireysel çalışmalar için ilham verici bir rehber.
-“Beden Asla Yalan Söylemez" - Alice Miller
Bastırılmış duyguların ve travmaların bedenimizdeki yansımalarını anlamak için okunması gereken bir eser.
- “Vücudumuz Hayır Diyorsa” - Gabor Mate
Beden ve ruh bağlantısını anlamak ve bastırdığımız benliğimizin, yaşadığımız duygusal stresin hayatımıza ve bedenlerimize etkisini anlamak için önemli bir eser.
Evrende her şey zıddı ile vardır. Işık varsa gölgesi de olacaktır. Bireysel gölgelerimiz olduğu gibi toplumların da gölgeleri vardır. Toplumsal gölge kavramına baktığımızda her ülkenin bir düşmanı ve ötekisinin olduğunu görürüz. Toplumun biriken ve kendinde tahammül edemediği nitelikleri bilinçsiz olarak ve bunlarla yüzleşmenin acısını yaşamamak için düşmana atfedilir. Dünyanın ikiyüzlülüğü işte burada gizlidir. İnsanlık tarihindeki en zalimce savaşlar, barış, özgürlük, bağımsızlık gibi ulvi amaçlar altında işlenmiştir. Böylece tüm bir halkın gölgesi bir düşmana yansıtılır ve yabancı bir grup düşman günah keçisi veya kafir ilan edilir. Adeta toplumsal bir günah çıkartma ritüeli gerçekleştirilir…
Dünya tarihine, ülke ve dünya gündemine başka bir perspektifle bakarken birey olarak toplumsal gölgenin oluşmasındaki etkimizi de sorgulayabileceğiniz bir bölüm olmasını diledim.
Soru, görüş, yorum ve yeni bölüm önerilerinizi @kendinetanı İnstagram hesabı üzerinden yazar ve sevdiklerinizle paylaşırsanız beni çok mutlu edersiniz. Sevgimle ❤️
Dünyada nasıl bu kadar kötülük var? diye sorguluyor olabiliriz. Bugün dünyada bir çok birey ve topluluk toplumsal olarak kabul edilen yönlerini ortaya çıkartmaya çalışırken ironik bir biçimde diğer taraftan sosyal olarak reddedilen yanlarını yaşamakta. Oysa buna şaşırmamak gerekir. Evren dualizimden oluşur ve cismi olan her şeyin gölgesi olduğu gibi insanın ve toplumların da gölgeleri vardır. Dolayısıyla toplumu oluşturan bireyler olarak biz başkaları tarafından kabul edilmek adına sevilmeyen, beğenilmeyeceğini düşündüğümüz yönlerimizi evimizin bodrumuna kilitleriz ve sonsuza kadar kimse tarafından görülmeyeceğini umarız. Ta ki bodrum kattan tüm evi saran o koku duyulana kadar… Başkalarının kötülüğünden yakınırken kendi içimizde ki kötülüğü göremez, ikili ilişkilerde anlam veremediğimiz çatışmalar yaşarız. Bizim göremediğimizi çoğunlukla başkaları ilk olarak görür. Öte yandan bodrumda içimizde gizli olan gerçek potansiyelimiz de gizlidir. Yani gölgeyle çalışmamak öbür yarımızla hiç tanışmamak gibidir. Bu nedenle eğer kendimizi ve dünyayı iyileştirmek istiyorsak gölgemize sahip çıkmalı ve bireysel farkındalığımızı arttırmalıyız.
Bu bölümde gölge nedir? Gölge nasıl oluşur? Gölgemizle günlük hayatımızda nerelerde karşılaşırız? Gölgemizi nasıl yakalarız? Gölge çalışması yapmanın bize kazandırdığı şeyler nelerdir? Bahsettim.
Yorum ve görüşlerinizi @kendinetani İnstagram hesabı üzerinden paylaşmayı ve hesabı takibe almayı unutmayın! Sevgimle ❤️
Dünyadaki küresel gelişmeler ve ülke gündemi hiç de iç açıcı değil ve bu bizi günden güne daha da fazla kaygıya ve umutsuzluğa sürüklüyor olabilir. Ancak bu tür dönemlerde düşüncelerimizin ve kaygılarımızın tam da korktuğumuz şeyi yarattığının farkına varmak önemli. Bu bölümde kuantum sıçramasının nasıl çalıştığından hayatımızda olumlu ve olumsuz nasıl etki doğurduğundan ve zor dönemlerde kendimize ufak da olsa mutluluk ve huzur anları yaratabilmekten bahsettim. Kendine Tanı İnstagram hesabından beni takip etmeyi ve yorum yazmayı unutmayın ❤️