
Akrabalık, soy-sop yakınlığı gütmek, din, ahlâk, namus, vatan ve diğer değerlere karşı hep saygı hissiyle hareket etmek demek olan taassup, yukarıdaki konular türünden akla-nakle uygun şeylerde, ifrata girmeme şartıyla tabiî, mâkul ve yerinde bir davranış; akla uymayan ve dinin ruhuna da ters düşen konularda ise gayri mâkul, zararlı ve mahzurludur. Evet, bir insanın kendi geçmişinden tevarüs ettiği dinî ve millî değerlere olağanüstü bir bağlılık göstermesi “asabiyet-i cahiliye”ye kaymamak kaydıyla, onun kendi olarak kalması adına çok önemli ve şâyân-ı takdir bir histir. Bu his sayesinde fert veya toplum, dinine, diyanetine, ruh ve mânâ köklerine herhangi bir saldırı olduğunda, onları mevcut kanun ve kurallar çerçevesinde müdafaaya koşar; inandığı ve yürekten bağlı bulunduğu bu değerlerin herkes tarafından tanınıp bilinmesi için gayret gösterir; yerinde “hikmet” ve “mev’ize-i hasene” ile, yerinde temsil mükemmeliyetinin vaad ettikleriyle onları bütün cihana duyurur ve herkesin gönlünde bu değerlere karşı alâka uyarmaya çalışır. İşte bu, her fertte mâkul bir asabiyet ve kendi değerlerine karşı da makbul bir taraftarlık hissidir. Aksine, bu ölçüde kıymet-i harbiyesi olmayan konularda taassup göstermek, hatta daha da ileri giderek kendi anlayışına ters gördüğü her düşünce ve sisteme cephe almak apaçık bir ifrat ve bağnazlıktır.