
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tâ baştan itibaren değişik din mensuplarına fevkalâde bir müsamaha ile yaklaşmış, bu hususta olabildiğine yumuşak davranmış, arkasındakileri o istikamette sürekli motive etmiş ve onları ümmet-i vasat (örnek millet) olmanın hakkını edâ etmeye çağırmıştı. Müslümanlar her zaman bu çağrıya uymuş, bazı dönemlerdeki bir kısım dar görüş ve dar vicdanların sert ve bağnazca tutumları istisna edilecek olursa, hep hoşgörülü davranmış, başkalarının farklı inanç ve felsefelerine saygılı olmuş ve kat’iyen düşünce, inanç ve diyanetlerinden ötürü kimseye baskıda bulunmamışlardı; bulunamazlardı da, zira, Kur’ân onlara “Dinde zorlama yoktur; hak, bâtıl birbirinden ayrılmış ve gerçek bütün vuzûhuyla ortaya çıkmıştır.” diyerek nasıl davranmaları gerektiğini apaçık belirtmiş, şu veya bu şekilde inhirafa düşmelerine hiç mi hiç meydan vermemişti.