
Bizim düşünce sistemimizde; akıl, fikir, kalb, insan hissiyâtı ve bütün semereleriyle vahiy.. gibi hususların hemen hepsi fevkalâde önemlidirler ve bir vahidin farklı yüzleri gibidirler. Oturduğu alanın genişliği açısından bu sistemin, başkalarına nisbeten daha bir engin olduğu her zaman söylenebilir. Zaten İslâmiyet, insanlığa sunduğu mesajlarında hep bu açıklık ve vüs’ati gözetegelmiştir: O, muhatap ve müntesipleriyle münasebete geçerken, aklın referansı çerçevesinde, düşünce buutlu, hissiyat televvünlü, vahiy dayanaklı ve ilham enginlikli bir diyalog yolu takip etmiş ve hükümlerini, insan, varlık ve Yaratıcı arasında kurduğu çok sağlam, Kur’ânî muhkemâta uygun, mâkul ve mantıkî esaslara bağlamıştır. Kur’ân’ın ışığında İslâm’ın tesis ettiği bu münasebet o kadar güçlü ve insanoğlunun his, düşünce ve muhakemesine o kadar uygundur ki, ne ondan evvel ne de ondan sonra bu ölçüde akıl, kalb ve ruh arasında dengelerin gözetildiği bir başka sistem göstermek mümkün değildir.