Cannes’da belirli bir bakış kısmında açılış yapan Kurak Günler, Queer Palm’a aday olmasından sonra yaşadığı medyatik olaylar sebebiyle de büyük ses getirdi. Bu durumun filmin başarısının önüne geçtiğini de söylememiz gerekir. Kültür Bakanlığı'nın yapım desteğini saçma bir nedenden dolayı geri çekmesi hiçbir şekilde mantıklı bir olay değilken hiçbir filminde çekildikten sonra senaryodaki gibi tıpatıp çıkmayacağını da söylememiz gerekir. Filme geçecek olursak Kurak Günler, kuraklık sorunu ve partizanlıkla çalkalanan bir kasabaya atanan genç dürüst ve mert bir savcı olan Emre’nin yaşadığı olayları ele alıyor. Ziyafet, soruşturma yeni gözaltılar ve seçim adında dört bölümden oluşan filmde görüntü yönetmenliği ve alışık olmadığımız şekilde tıpkı bir ana akım film temposunun oluşu göze çarpıyor. Bunun haricinde Selahattin Paşalı’nın ve Emin Alper’in en iyi performanslarını çıkarmış olduklarını söylemeden geçemeyeceğim. Yaklaşan seçim atmosferinde savcıyı yanına çekmek isteyen iktidar yanlısı grubun savcıya tuzak kurarak ve tehditle bunu yapması, gazeteci dostunun onu kurtarmaya çalışmasına karşın ikiliye yapılan homofobik ithamlar gerçekten yaşadığımız günümüz toplumunun küçük bir kasabadaki portresini çiziyor.