
Bugün bir hikâyeyle başladık. Sözün kıyısından yürüyerek ahlakın gölgesine vardık, orada durup suç kavramının soğuk taşlarına dokunduk. Sonra kendimize kulak verdik. Bir insan kendi sesini duyduğunda neden ürperir? Kendini dinlemek, bazen neden tahammülün sınırlarını zorlar? Birimiz bir yılan deliği gördüğünde didik didik ederken, bir diğerimiz neden o deliği kapatma derdine düşer? Aynı karanlığa bakan gözlerin farklı gördüğü şey midir bizi birbirimizden ayıran? Üç gölgesiz olmak bunu mu gerektirir?